Mevcut rejimi değiştirmek, kışkırtıcı siyasetlerinden vazgeçirmek ve İran’ın tartışma yaratan nükleer programıyla ilgili tehlikeleri bertaraf etmek amacıyla, tek taraflı uygulanan uluslararası yaptırımların sertleştirilerek Tahran üzerindeki kuşatmanın daha da daraltılması çabaları çerçevesinde İran’da petrol, Merkez Bankası, güvenlik ve istihbarat aygıtlarını kapsayan yeni yaptırım paketleri getirildi.

Bu durum, söz konusu yaptırımların sadece ilan edilmiş amaçlarını gerçekleştirmeye gücü yetip yetmemesi konusunda değil aynı zamanda etkisi sadece İran ya da çevresiyle sınırlı kalmayarak bütün dünyayı etkisi altına alacak zararlardan doğacak etkilere ilişkin geniş bir tartışma başlatmış bulunuyor.

İran’ın Nefessiz bırakılması

ABD Başkanı Barak Obama’nın imzaladığı İran finansal sektörüne yönelik yaptırımlarla ilgili kanunun hayata geçirilmesini bir çok devletin onaylamasından sonra uluslararası yaptırımlar, İran’ın petrol sektörüne yönelmiş durumda. Bu yaptırımlar, İran petrol sektöründe Merkez Bankası’yla ticari işlemler gerçekleştiren bütün yabancı finans kurumlarının sermayesini dondurmayı hedefliyor. Buradaki amaç, İran’ın petrol gelirlerini azaltmak, dünyanın en büyük beşinci petrol ihracatçısı ve OPEC ülkeleri içerisinde ikinci en fazla petrol ihraç eden ülke olan bu ülkeyi ekonomik olarak onu darboğaza sürüklemektir. İran’da yabancı döviz girişinin %80’i petrol sektöründen sağlamakta, bu da yıllık olarak 100 milyar dolar bir döviz girdisi anlamına gelmektedir. 

Buna paralel olarak İran bir çok nedenden, yaptırımları tedrici olarak aşmak için harekete geçti. Bu nedenlerin en önemlisi: Arap devrimleri nedeniyle bölgede meydana gelen karışıklık ve istikrarsızlık, uluslararası toplumun yaptırımları şiddetlendirmek ve uygulanmasını temin için giriştiği icraatlardır. Bu icraatların amacı, günlük 2.5 milyon varile ulaşan üretimiyle sağladığı ekonomik avantajdan ve petrol ihracatının getirisinden mahrum bırakmaktır.

Son yaptırımlar, İran’ın iki bakımdan ihracat gücünü zayıflatmış durumda: Birincisi, Çin gibi Bazı büyük üreticilerden elde edilen günlük petrol gelirlerinin gerilemesi. Çin’e yapılan petrol ihracatından elde edilen gelir, 550’den 285 varile gerilemiş, Japonya’ya ihracattan elde edilen gelir geçtiğimiz Ocak ayında %12, Şubat ayında Güney Kore’ye ihracattan elde edilen gelir %5.2 gerilemiştir. 

İkincisi, özellikle petrol üretimi ve rafinerisiyle ilgili alanlarda Batılı teknolojiden mahrum kalmasının üretim kapasitesinin zayıflamasına yol açması nedeniyle, Tahran’ın petrolün kendisine sunduğu devasa imkanlardan yararlanmasını sağlayacak kozları yavaş yavaş kaybetmesidir. Ve son nokta, İran’a yönelik yaptırım kampanyasına katılan Batılı şirketlerin İran’daki petrol sanayiine yatırım yapmaktan vazgeçmeleridir.

Bu durumdan kaynaklanan ekonomik kötüye gidişin de etkisiyle; gıda krizi, sağlık sektöründe yaşanan sıkıntılar, işsizlik oranının %15’lere ulaşması, ücretlerdeki düşüş, zenginle fakir arasındaki uçurumun artışı, orta sınıfın giderek kan kaybetmesi gibi faktörler nedeniyle mevcut durumdan şikayet eden halk kitleleri seslerini yükseltmeye başlamıştır.

Halk, yaşananların sorumluluğunu Devrim Rehberi Ali Hamaney’e ve Devlet Başkanı’na yüklemektedirler. Özellikle bazı siyasi elitler, yüksek miktarda karlar elde etmek için, gerek zaruri tüketim maddelerini stoklama yoluyla ya da dövizin ve bazı temel ürünlerin fiyatlarının karaborsada yükselmesinden kar elde ederek yaptırımlardan yararlanmaya çalışmakla suçlanmaktadırlar. Bu yüzden, 290 üyesi bulunan parlamentoda yüz kadar milletvekili, ekonominin kötü yönetiminden sorumlu tuttukları Ahmedinecad’ın, daha önce benzeri görülmemiş bir uygulamayla hesap vermek üzere parlamentoya çağrılmasını istemişlerdir.

Aynı bağlamda, muhalefet liderlerinden Mir Hüseyin Musavi, İran dış politikasının önemli dinamiklerinden biri haline gelen Filistinli gruplara özellikle de Hamas’a ve İslami Cihad’a, Lübnan’da Hizbullah’a, Irak’ta faaliyet gösteren Irak İslam Devrimi Yüksek Konseyi gibi dini ve siyasi bazı gruplara yapılan mali yardımların durdurulmasını istemiştir.

Yaptırımların küresel zararları

Mevcut küresel sistemin doğası, İran’a yönelik uluslararası yaptırımların komşu ülkelerdeki Araplara, Türklere ve Batı’ya uzanarak bütün dünyayı etkilemesini gerektirmektedir. Bu durumun göstergelerini aşağıdaki noktalardan hareketle okuyabiliriz:

Enerji güvenliği:

Uluslararası toplumun ve büyük güçlerin İran’a yönelik yaptırımlarının güçlendirilmesi ve genişletilmesine devam etmesi bir çok nedenden dolayı zordur. Bunlardan en önemlisi, dünya ekonomisine vereceği zararlardır. Yaptırımlar, İran’a yönelik halk ve devlet düzeyinde acıtıcı darbelerde bulundukça, ekonominin ve enerji güvenliği açısından bir rahatsızlık kaynağı olarak kalacaktır.

Küreselleşme politikaları dünya devletlerinin ekonomilerinin iç içe geçmesini beraberinde getirdiğinden, İran’ın petrol ihracatının sınırlanması demek, petrol üretiminin azalmasından ya da İran’ın kendisinin yaptırım uygulayan devletlere petrol satmayacak olmasından dolayı sadece petrol fiyatlarının değil aynı zamanda petrolden elde edilen ürünlerinin fiyatlarının da küresel bazda artış göstermesi demektir. Zira İran ikinci en büyük doğalgaz üreticisi, üçüncü en büyük petrol imalatçısıdır. Bu, dünya ekonomisi üzerindeki yükün artması demektir, zira bütün bunlar ABD ve Avrupa’da yaşanan ekonomik krizlerle aynı döneme denk gelmektedir.

Öte yandan Tahran, petrol taşıyan gemiler Hürmüz Boğazı’ndan geçtiği taktirde, bu gemileri batırarak ya da petrol piyasalarında istikrar oluşmasına izin vermeyeceğini söyleyerek petrol piyasasına rahatsızlık vermeye çalışmakta ve böylelikle gerek Arap dünyasının gerekse bütün dünyanın enerji güvenliğini tehdit etmekten geri durmamaktadır.

İran Dışişleri Ali Ekber Salihi, Riyad’ı önümüzdeki Temmuz ayında İran petrolüne karşı başlatılan yaptırımların hayata geçmesiyle birlikte dünya petrolündeki üretim eksikliğini telafiye dönük üretim artırma çalışmaları konusunda uyardı. Salihi, İran’ın yapmak istemediği halde mecbur kalırsa bunu yapacağı konusunda uyararak Körfez’deki Suudi petrol üretim tesisleri yakınlarına savaş gemileri gönderebileceğini ima etti.

Aynı şekilde İran’ın yalnızlaştırılması, Asya’dan Avrupa’ya uzanan enerji nakil hatlarının güvenliği açısından önemli bir tehdit teşkil eder. Hürmüz Boğazı’nın temsil ettiği stratejik önem, dünya petrolünün %40’ının ve İran petrolünün %80’ninin buradan geçmesinden kaynaklanmaktadır. Arapların ya da dünya ülkelerinin alternatif olarak sunduğu önerilerin pratik bir gerçekliğe dönüşme noktasında taşıdığı zaaf, jeo-stratejik mevkii nedeniyle Hazar Denizi ülkeleri ve Ortadoğu’dan Avrupa’ya petrol ve gaz taşıyan petrol boru hattı projelerinin çoğunda İran’ın önemli bir merkez haline gelmesine yol açmaktadır.

Uluslararası toplumla yaşanan gerilimi tırmandırma politikası yürütmekte ısrarlı olan İran’a yönelik yaptırımların şiddetlenmesiyle paralellik arz eden Arap Köfezi’ndeki Batı-İran geriliminin, Velayet-i Fakih rejimini maceraya girmeye mecbur edecek ya da hesapta olmayan eylemlere girişmesi ya da hatalı veya yanlış öngörülerle hareket etmesi sonucunda bölgenin bir çatışmaya sürüklenmesine yol açmasından endişe ediliyor. İran’la Araplar arasında siyasi ve askeri düzeyde güvenlik inşa edilmesi için sürekliliği olan, yaptırım gücü olan gerçek siyasetlerin olmaması, bu senaryodan duyulan korkunun daha da artmasına neden olmaktadır. Öte yandan, Arap Körfezi’nin iki yakası birbirine tehditlerde bulunmaktan çekinmemektedir.

Aynı şekilde Tahran da, gerek Batılı ülkelerin kendisine karşı tırmandırıcı politikalarını değiştirmesi ve daha fazla yaptırımlar koymasına engel olmanın bir ön şartı olarak Körfez ülkelerini Batı’yla pazarlıkta bir koz olarak kullanmakta tereddüt etmemektedir. Aynı şekilde İran Devleti, Batı’nın Tahran’a karşı askeri seçeneğe yönelmesi durumunda Körfez ülkelerinden intikam almakla tehdit ederek bu ülkelerden lojistik ya da siyasi destek talep etmektedir. Velayet-i Fakih sistemine yönelik yaptırımların baskısı şiddetlendiği her dönemde bu tehditlerin tonu da artmaktadır.

Uluslararası yaptırımların artması halinde Hürmüz Boğazı’ndaki askeri tatbikata ek olarak Tahran, yıldırıcı stratejisini yeni füze denemeleri yaparak desteklemek isterken, İran’ın Suriye politikaları, Şam ve Tahran rejimlerinin savaşı tamamen kaybettiklerini hissettiklerinde bütün bölgeyi ateşe verecek bir siyasete sürüklenme ihtimalini içinde barındırmaktadır.       

İran rejiminin duyduğu rahatsızlıklar

Modern dünyada İran’a yönelik yaptırımların benzeri görülmedik bir şekilde artırılması, İran-Irak savaşı gibi geçmişte yaşanmış krizlerle karşılaştırıldığında daha rahatsız, daha az bütünlüklü görünen İran siyasi eliti ve Velayet-i Fakih rejimi üzerinde, bu yaptırımların baskısı altında dikkat çekici olumsuz etkilere neden olmuştur.

İran’daki siyasi hatlar, İran’daki bölünme, belirli bir dönemden beri Devrim Rehberi Ali Hamaney’in, Devrim muhafızlarının ve dini havzanın başını çektiği muhafazakar akımla Cumhurbaşkanı Ahmedinecad’ın temsil ettiği çizgi arasındaki çatışmada açığa çıkmaktadır.  

Bu çatışma, İran’ın bölgesel ve uluslar arası çevresine yansımaktadır. Uzmanlar, İran’ın Arap ülkelerine karşı pek de sevimli olmayan tutumunun ülke içinde yaşanan krizin doğal ve mutat bir neticesi olduğunu, Velayet-i Fakih rejiminin İran halkının dikkatini bu krizlerden başka yöne çevirmek ve dışa karşı mücadelesinde sıkıntılı bir süreçten geçerken halkı kendi yanında toplamak için başvurduğu bir taktik olduğunu söylemektedirler.

İran içinde yaşanan bölünme ve krizin neden olduğu baskıyı hafifletmek için Devrim Rehberi, Arap dünyasında yaşanan ve İran’ın da kendisine sıçramayacağından emin olmadığı devrimlerle birlikte tonu giderek artan dış tehditler karşısında daha dik durabilmek amacıyla iç cepheyi güçlendirmek ve tahkim etmek için böyle bir strateji benimsemiştir. Ayrıca bu devrimler, siyasal sistemini muhafaza etmek ve saflarını birleştirmekten başka bir amacı olmayan İran’ın aleyhine, rakibi Türkiye’nin temsil ettiği modelin bölgesel olarak yükselmesinin önünü açmıştır. Nitekim, İran’daki ılımlı reformist kanat, önümüzdeki ay düzenlenmesi beklenen seçimlere girme niyetini ortaya koymuştur.

Zeki Yaptırımlar

Mevcut rejimin devrilmesi, siyasetini değiştirmesi ve nükleer politikalarına bir son vermesi için İran’a uygulanan yaptırımlar, benzeri en az yirmi durumda yaşandığı gibi, şu ana kadar en azından amaçlarını gerçekleştirmekten aciz kalmıştır.

Bu rejim yeniden toparlanmaya çalışarak direnmeye gayret etmekte, yeni ve önemli projelere imza atarak nükleer programını devam ettireceğinde ısrar etmektedir. Halbuki öte yandan yaptırımların olumsuz yansımaları sadece İran halkı üzerinde değil, bütün dünya üzerinde etkili olacaktır. İşte tam da burada daha etkin ve İran halkına daha az zararlar veren yaptırımların uygulanma ihtiyacı bir kez daha ortaya çıkmaktadır.

Bu bağlamda uluslararası toplumun, bu rejimi düşmanca siyasetler takip etmekten vazgeçirmeye, komşularıyla ve dünya ülkeleriyle barış içerisinde bir arada yaşamak için işbirliğine gitmesini sağlayacak zeki yaptırımları gündeme getirmesinin ne kadar gerekli olduğu ortaya çıkmaktadır.

Belki bu tür yaptırımlar, halka yönelik bir eziyet aracına dönüşmediği taktirde hedeflerini gerçekleştirebilir. Zira klasik yaptırım anlayışını bir takım ülkeler, yerlerde sürünen meşruiyetini tahkim etmek için kullanarak yaptırımları aşabileceklerini düşünmektedirler. Hatta bu tür yaptırımlar, rejimlerin düşüşüne ya da istikrarın bozulmasına yol açmadığı taktirde ulusal birliğinin perçinlenmesine ve rejimin daha da güçlenmesine yol açmaktadır.

 El Cezire’den dünyabülteni için Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.