İran'ın Ortadoğu siyasetinde herhangi bir değişimin söz konusu olması, Obama yönetiminin İran'ın kilit çıkarlarını tanımasına ve Basra Körfezi ve Irak'taki rolünü kabullenmesine bağlı olacaktır. Bush yönetiminin bilhassa da işgal sonrası Irak'ta izlediği karşılaşmacı politikalar, İran-ABD ilişkilerinde yeni bir tür "siyasi-stratejik uyuşmazlık" yarattı. Her iki ülke de yekdiğerinin bölgedeki artan rolünü, kendi ulusal çıkarlarına ve güvenliğine zıt buluyor. Obama, stratejik farklılığın gelip dayandığı bu yeni noktayı değiştirmelidir.
İran'da hâkim olan kanaat, Obama yönetimi boyunca esasa ilişkin hiçbir değişimin olmayacağı ve Birleşik Devletlerin İran üzerinde siyasi baskı kurma ve müeyyide politikalarını sürdüreceği şeklindedir. Karamsarlık ve ihtiyata dayalı böylesi bir gözlem, ABD'nin ana stratejisinin İran'ın kendi arka bahçesinde özellikle de Basra Körfezindeki rolünü asgariye indirmek olduğuna inanan İran devlet idaresi geleneği ve stratejik kaygılarından neşet etmektedir. Bu açıdan bakıldığında, Beyaz Saray'da ister Demokrat ister Cumhuriyetçi bir Başkan otursun, ABD'nin bölgeye yönelik dış politikası, Basra Körfezinde "güçler dengesinin" korunması ve Doğu Akdeniz'de "İsrail'in oynadığı rolün pekiştirilmesi" gibi devam edegelen stratejik ilkelere dayanacaktır. Bu nevi politikalar İranı bölgesel siyasi ve güvenlik düzeninin dışında bırakmakta, İran'ı bölgesel ekonomik faaliyetlerden koparmakta, İran'ın haklı bir girişim olan nükleer programını inkâr etmekte, İran'a ana tehdit ve bölgede istikrarsızlık kaynağı nazarıyla bakmaktadır. Bu politikalar İran'ın nüfuzunu asgariye indirmenin yoluna bakmaktadır ki İran bu durumla birlikte yaşayamaz.
İşgal sonrası Irak'taki siyasi gelişmeler, İran'ın siyasi-güvenlik rolünü artırdı ve böylece ABD'nin stratejik hesabındaki İran rolünü yeniden tanımlamayı zarûri kıldı. İran'ın rolünün artması, dinamik Şia ideolojisi dâhil, Afganistan, Irak ve Lübnan gibi bölgesel krizlere jeostratejik yakınlığından dolayıdır. Bölgesel krizleri halletme ve terörizmle savaşta ABD nazarında endişe kaynağıdır bunlar.
İran, bir kilit aktör olarak, kendisini Basra Körfezinde ve Doğu Akdeniz'de "güvenlik üreticisi" olarak görmektedir. Bu iki bölgenin siyasi-güvenlik meselelerini birbirine bağlayarak güvenlik hattını genişletmeye, ABD'yle arasındaki stratejik sorunları halletmeye bakmaktadır - yani sürdürülebilir kalkınma uğruna İran'ın siyasi-güvenlik ikilemini çözebilecek bir politika izlemektedir.
Ancak Amerikalı yetkililerin fırsat düştükçe ifade ettikleri gibi, İran'ın artan bölgesel rolü, ABD'nin stratejik hedefleriyle, Arap müttefiklerinin çıkarlarıyla ve daha önemlisi, İsrail'in güvenliğiyle bağdaşmamaktadır. Bush yönetimi, İran'ın rolünü azaltmak için her türlü araca başvurdu: Irak'ta kafa dengi seçkinlerin başa geçirilmesi veya Irak'ın, İran'a potansiyel bir model sunmak üzere dönüştürülmesi, iki ülke arasında bir tür güç dengesi şekillendirmek için İran'a karşı bölgenin sünni rejimlerinden hasmâne bir koalisyon kurulması ve son olarak da İran'ın nükleer programına sistematik muhalefet. Bu politikaların, İran'ın ulusal güvenlik ve çıkarlarına ters olduğu şeklinde bir algılama var. Sonuç itibariyle de İran ve ABD şu anda birbirlerini dengelemeye çalışan "stratejik hasımlar." Bugün, Washington nazarında güvenliği pekiştirdiği düşünülen eylemler Tahran nazarında İran'ın güvenliğini riske atmaktadır. İran, Irak-ABD Güvenlik Antlaşmasına bu bağlamda muhalefet etmektedir; ABD'nin Irak'a nüfuzu, ABD'nin rolünü İran'ın batı sınırları boyunca artıracak ve kezâ, İran'ın kendi arka bahçesindeki rolünü azaltacaktır.İran, bu nedenden dolayı Amerikan askerlerinin Irak'tan çekilmesini ısrarla talep etmektedir. İran-Amerika ilişkilerinin sergilediği bu özellik bir şekilde yenidir ve geçmişin acı tarihinden ayrı bir şeydir.
Obama yönetiminin gideceği gerçek bir değişim, Meclis sözcüsü Ali Laricani'nin vurguladığı üzere, köklü olmalı ve ABD'nin bölge politikalarında, İran'ın rolünü yeniden tanımlamalıdır. Güç ve siyasetin tabiatı değişti ve bölgeden bağımsız hale geldi. Bugün, Doğu Akdeniz'deki siyaset ve güvenlik meseleleri ve Basra Körfezindeki iktidar paylaşım çatışmaları arasında bir bağ vardır. İran, her iki bölgede de kilit role sahip.
Obama'nın bölge politikası, İran'ın komşu devletlerle ilişkisinde bizâtihi kendisi gerilim ve savaş kaynağı olan geleneksel güçler dengesi politikasında değişim temelinde gerçekleşmelidir. İran-Irak savaşı, bu politikanın sonucu olan silahlanma yarışının eseridir. Böyle bir politika ne etkili bir politikadır ne de İran'ın kabul edeceği bir politikadır. Bölge, İran'ın güvensizliğe iteklenmesi pahasına güvenli kılınamaz. ABD başkanı, güçler dengesini alıp yerine, bölge içi ve dışı tüm aktörlerin çıkarlarını gözeten "çıkarlar dengesini" koymalıdır. Obama, güçlü bir İran'ın ABD'nin bölgedeki çıkarlarını tehlikeye düşüreceği şeklinde Amerika'da yerleşik algıyı da değiştirmelidir.
O halde İran ve Obama arasındaki "büyük pazarlık", İran rolünün kabullenilmesi temelinde yapılmalıdır. Amerika'daki mevcut bakışın aksine, İran'ın pazarlıktaki ana noktası ABD'den "güvenlik teminatı" almak değildir; gücüyle muvâfık bölgesel bir rol üstlenmektir. Şayet Obama yönetimi buna rıza gösterirse, İran da Basra Körfezinde ve Irak'taki rol ve kilit çıkarları karşılığında Doğu Akdeniz'deki meselelerin halliyle ilgilenmelidir. İran, bölgedeki rol ve nüfuzunun sınırsız olmayacağını da farketmelidir. Dolayısıyla bölgenin yeni bir siyasi - güvenlik düzenine doğru seyrettiği bir dönüşüm sırasında ABD'yle olan stratejik meselelerini halletmesi için mühim bir fırsattır bu.
Dünya Bülteni için çeviren: Ertuğrul Aydın