İranlıların liderleri olmasını istediği Mir Hüseyin Musavi'nin ofisi, benden dünyaya İran'da neler olduğunu anlatmamı istedi. Musavi'nin seçim merkezinin üniformasız polislerce harap edildiğini ve Devrim Muhafızları komutanlarının ona sessiz kalmasını emrettiklerini anlatmamı, o bunu doğrudan yapamadığından insanları sokağa dökülmeleri için cesaretlendirmemi talep ettiler.

Sokaktaki insanlar oyların yeniden sayımını değil, seçimin iptalini istiyor. İran 1979'dan beri yüzde 80 diktatörlükle, yüzde 20 demokrasiyle yönetiliyor. Diktatörlük var, zira sadece dini liderin sözü geçiyor. Hamaney din adamlarını, adalet sistemini, medyayı ve petrol gelirimizi kontrol ediyor.

Parlamentoya seçilen reformcular ve Musavi'nin seçime girebilmesi gibi bazı demokrasi örnekleri yok değil. Fakat seçimden beri demokrasi unsurları yok oldu. Hamaney Mahmud Ahmedinecad'ın kazandığını, itiraz edenlerin bastırılacağını ilan etti. İran'da dini liderin izni olmadan milyonlarca insanın sokağa dökülüşüne ilk kez şahit oluyoruz.

Ölenlerin yasını tutmak için toplanıyorlar. İran kültürü şehitleri yüceltir; devrim öncesi insanlar öldürülürken, kalanlar ölümlerinin ardından yine toplanırdı. Altı ay süren bu döngü devrimle doruk noktasına çıkmıştı.
Peki İranlılar Ahmedinecad'ı niçin istemiyor? Çünkü o Hamaney'in 'hoparlör'ünden başka birşey değil. Onun yönetiminde 280 milyar dolarlık petrol gelirine rağmen ekonomi kötüleşti.

Sosyal ve yazınsal özgürlük üzerindeki kısıtlamalar arttı. Dünya bizi savaş isteyen terörist bir ulus gibi görüyor. Muhammed Hatemi İran cumhurbaşkanıyken, George W. Bush ABD başkanıydı. Şimdi ABD Barack Obama'ya sahip ve biz de Bush'un yerli versiyonuna... Bizim de bir Obama'ya ihtiyacımız var.

Güç Hamaney'de kalsa da, Musavi gibi birisi onu zayıflatabilirdi. Bazıları, bir lider olmadığı için protestoların dineceğini söylüyor. Musavi'ye yakın olan herkes tutuklandı ve onun da dünyayla bağı kısıtlandı. İnsanlar kulaktan dolma bilgilere güveniyor; telefonlar ve internet kapatıldı. Hâlâ toplanmalarıysa seçimden fazlasını istediklerini gösteriyor. Özgürlük istiyorlar ve bu özgürlük verilmezse bir başka devrimle karşı karşıya kalacağız.

30 yıl önce birbirimizi destekledik. Polis göz yaşartıcı gaz kullandığında, etkiyi nötrleştirmek için ateş yakılırdı. İnsanlar diğerlerini kurtarmak için kendi arabalarını ateşe verirdi.

O günden beri hükümet insanları birbirinden ayırmaya çalışıyor. Kaybettiğimiz şey birlikteliğimizdi ve bunu yeniden bulduk. Silahlı güçler bir şehri bastırabilir ama bütün ülkeyi değil. İnsanlar bir denizde biraraya gelen su damlaları gibidir.

Bazıları sistemin parçası olduğu için Musavi'nin birşey değiştirmeyeceğini söylüyor. Bu bir noktaya kadar doğru, fakat bir ailenin her üyesi aynı değildir ve Musavi değişti: Devrim öncesi dindar bir entelektüel ve sanatçıydı; radikal değişimi desteklemiş ama mollaları desteklememişti. Devrim sonrası tüm dindar entelektüeller ve hatta solcular Humeyni'yi desteklerken o da başbakanlık yaptı. Ekonomi istikrarlıydı, muhaliflerin öldürülmesini emretmedi, yolsuzluk yapmadı. Onu nötralize etmek için başbakanlık konumunu anayasadan çıkardılar ve siyasetten dışlandı. Sanatçı dünyasına döndü çünkü gerçek partilerin bulunmadığı bir ülkede sanatçılar parti gibi davranabilir. Musavi devrimciydi, çünkü sistemdeki herkes öyleydi. Şimdi reformcu. Artık Ghandi'yi de tanıyor; eskiden sadece Che Guevara'yı tanırdı. Saldırganlıkla güçlenirsek, o gücü yine saldırganlıkla elde tutmak gerekir. Demokrasi ve barışın tanımladığı yeşil bir devrim istememizin nedeni bu.

(Muhsin Makmalbaf : Musavi'nin kampanyasının sözcüsü, 19 Haziran 2009)

Kaynak: Radikal