Dünya İran’ı değişim işaretleri hususunda izliyor ve İran’ın yaramaz bir devrimci devletten uluslararası toplumun saygın bir üyesi olmaya doğru gelişim göstermesini umuyor. Fakat İran kendi için yarattığı izolasyona karşı durmak yerine Suudi Arabistan Krallığı’nı nedensiz suçlamalarla hedefe koyarak aynı teröre verdiği desteği gizlediği gibi tehlikeli, mezhepçi ve yayılmacı politikalarını gizlemeyi yeğliyor.

Suudi Arabistan’ın ve Körfez’deki müttefiklerinin neden İran yayılmacılığına direnmeye ve İran’ın agresif eylemlerini cebri karşılık vermeye kendilerini adadıklarını anlamak önemli.

Yüzeysel bakınca İran değişmiş gibi görünebilir. İran’ın nükleer silah geliştirme programını durdurma anlaşmasını düşünerek İran’ın ilk hareketlerinin doğruluğunu kabul ediyoruz. Kesinlikle biliyoruz ki İran nüfusunun büyük bir kısmı içeride daha fazla açıklık ve komşu ülkeler ile, dünya ile daha iyi ilişkiler istiyor. Fakat devlet yapmıyor.

İran Devleti’nin tutumu 1979 Devrimi’nden beri aynı. İran’ın devrimi ihraç etme hedefi için kabul ettiği durumlardan müteşekkil bir anayasa… Sonuç olarak Lübnan’daki Hizbullah, Yemen’deki Husiler ve Irak’taki mezhepçi militanları da içerir şekilde şiddet yanlısı aşırıcı grupları desteklediler. İran ve temsilcileri; 1983’te Beyrut’ta Birleşik Devletler deniz piyadeleri kışlasının ve 1996’da Suudi Arabistan’da Khobar Kuleleri’nin bombalanması ile 1992’de Berlin’deki Mykonos Restaurant’taki suikastları de içeren terör saldırıları konusunda suçlandı. Ve bazı tahminlere göre İran destekli kuvvetler 2003’ten beri Irak’ta 1100 Amerikalı askeri öldürdü.  

İran, bir dış politika aracı olarak diplomatik bölgelere yapılan saldırıları da kullanıyor. 1979’da Tahran’daki Amerikan Büyükelçiliği’nin işgal edilmesi sadece başlangıçtı. O zamandan beri İngiltere, Danimarka, Kuveyt, Fransa, Rusya ve Suudi Arabistan; İran içerisinde veya İran’ın uzantıları tarafından yurtdışında saldırılara maruz kaldı. Uluslararası diplomatlar ve yerel siyasi muhalifler dünyanın dört bir yanında suikastlara uğradı.

İran’ın vekili olan Hizbullah, Lübnan’ı kontrol ediyor ve Suriye muhalefetine karşı savaşı sürdürüyor –ki bur süreç IŞİD’in de gelişmesine yol açan bir süreç. Açıkça belli ki İran, Beşar Esad’ın iktidarda kalmasını istiyor: Dışişleri Bakanlığı’nın 2014’te teröre dair yazdığı raporda İran’ın Suriye hakkındaki görüşünün “Hizbullah’ı silahlarıyla desteklemeleri için çok önemli bir geçit” olduğu yazıyor.

Yemen’de ülkeyi Husiler eliyle ele geçirmek amacıyla İran’ın verdiği destek binlerce kişinin öldüğü savaşa sebep oldu.

İran öncelikli dış politikasının dostluk olduğunu öne sürse de tutumu bunun tam tersinin doğru olduğunu gösteriyor. İran bölgedeki en saldırgan aktör ve İran’ın eylemleri hem bölgesel bir hegemonya girişiminde bulunduğunu hem de yatıştırıcı jestleri ya İran’ın ya da düşmanlarının tarafında bir zayıflık sinyali olarak gördüklerini sergiliyor.

Aynı şekilde, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin çözümünü ihlal eder şekilde İran 10 Kasım’da balistik füze denemesi yaptı –nükleer programlarına dair anlaşma yaptıktan aylar sonra- Aralık ayında bir İran askeri gemisi, uluslararası sulardaki Amerikan ve Fransız gemilerinin yakınına füze yolladı. İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney, nükleer anlaşmayı imzaladıktan sonra dahi ülkesindeki yaygın sloganı savundu: “Amerika için ölüm.”

Suudi Arabistan, İran’ın Suudi Arabistan’ın ve müttefiklerinin güvenliğini çökertmesine izin vermeyecek. Teşebbüsleri geri püskürteceğiz.

Tuhaf bir yalanla İran, iki kutsal mescide ev sahipliği yapan ülkemin aşırıcılığı yaymak için insanların beynini yıkadığını söyleyerek tüm Suudiler’e çamur atıyor ve hepsini gücendiriyor. Biz terörün sponsoru olan ülke olarak adlandırılmadık, İran adlandırıldı. Terörü desteklediği sebebiyle uluslararası yaptırımlara tabi olan ülke biz değiliz, İran. Yetkilileri terör listesinde olan devlet biz değiliz, İran. Bir ajanı New York federal mahkemesi tarafından, 2011 yılında Washington’da bir büyükelçiye suikast planı yapmaktan ötürü 25 yıl cezaya çarptırılan biz değiliz, İran.

Suudi Arabistan terörizmin kurbanı olagelmiştir, sıklıkla da İran’ın müttefikleri elleriyle. Bizim ülkemiz müttefikleriyle yakın işbirliği hâlinde terörle mücadelenin ön cephesinde yer alıyor. Suudi Arabistan binlerce terör şüphelisini gözaltına aldı ve yüzlercesini kovuşturdu. Bizim terörizme karşı savaşımız devam ediyor çünkü biz terörist eylemlere katılanları, onları finanse edenleri ve aşırıcılığı destekleyen zihniyeti kışkırtanları takip etmek için ortaya konulan çok uluslu bir çabaya öncülük ediyoruz.

Asıl soru şu ki, İran uluslararası sistemin kuralları ile yaşamak mı istiyor yoksa yayılmacılığa teşebbüs eden ve uluslararası hukuka başkaldıran devrimci bir devlet olarak mı kalmak istiyor? Nihayetinde biz İran’ın, insanların barış içinde yaşayabileceği çözümler üzerinde çalışan bir ülke olmasını istiyoruz. Fakat bu, İran’ın politikasında ve tutumunda büyük değişiklikleri gerektiriyor. Henüz bunu göremedik…

Kaynak: New York Times
Dünya Bülteni için tercüme eden: Deniz Baran