Amerika, bu yıl sonundan sonra Irak’ta kalsa da kalmasa da, Irak ve Türkiye arasındaki ilişkileri geliştirmelidir. Ankara, rakip S. Arabistan ve İran nüfuzuna karşı mükemmel bir karşı ağırlıktır.

Iraklılar, Amerikalılara ülkelerindeki ABD varlığının geçici olduğunu, ülke komşularının ise kalıcı olduklarını sıksık hatırlatırlar. Savunma Bakanı Panetta’nın Bağdat’ı ziyaretini çevreleyen dramada bu uzun vadeli görüşü hatırlamak önemlidir. Panetta, Irak’ta İran silahlarının sayısındaki artışın çok büyük bir endişe kaynağı olduğunu ifade etmek ve Amerikan askerlerinin bu yıldan sonra da kalmalarının istenip istenmediği hakkında Irak hükümetinde bir tartışma yapılmasını sağlamak için geçen hafta Irak’ı ziyaret etmişti.

Az sayıda Amerikan askeri mevcudiyeti, Irak’ın dağınık demokrasisini destekleyecek psikolojik bir güveni sağlayabilir belki fakat bu istense bile, süresi ve kapsamı sınırlı olacaktır. Amerika Irak’taki askeri ve sivil misyonlarına tam kaynak sağlamakta da kısıtlamalarla yüz yüze.

Sınırlı araçların olduğu bu dönemde Amerikan can ve mal yatırımlarına tamamlayıcı olmak üzere takviyeler bulunması lazımdır. Bu ise Ortadoğu’da barış ve istikrara katkı yapabilecek güçlü ve istikrarlı bir Irak’ta yatan Amerikan çıkarlarını Irak’ın hangi komşuları paylaşmaktadır sorusunu sormakla işe başlayan gözden geçirilmiş bir bölgesel strateji talep eder. Bu sonuca matuf faal halde çalışma güdüsü olan tek komşu, şu an Türkiye’dir.

Bu yaklaşım, Irak’ın topyekûn çöküşünün önünü almakta çıkarları olduğunu kabul etmeleri için geçmişte İran, Suriye ve S. Arabistan’a yapılan müracaatlardan farklı olacaktır. Çöken bir Irak devletinin serpintileriyle uğraşmayı istememek, Irak’ın başarmasını istemekten başkadır. Açıktır ki Irak’ın uzun vadede tüm komşularıyla olumlu ilişkilere ihtiyacı vardır.

Bugünkü noktada problem şu ki Suriye iç krizin sancılarını çekiyor. Irak’ın doğusunda ve batısında yer alan İran ve S. Arabistan’ın, bölgesel ağır topların, Irak’ın kendine güven duyan bölgesel bir aktör olarak ortaya çıkışında çıkarları olduğu pek görülmüyor. Bağdat’ın bu gayeye ulaşma planı petrol ve doğalgaz üretimine bağlı.

S. Arabistan ve İran’ın Irak’ta çekişen çıkarları

İran nokta-i nazarından, güçlü bir Irak kadim zamanlardan beri İran’ın Körfez’deki ve bölge genelindeki nüfuzunu denetim altında tutmuştur. Daha yakın zamanlara gelecek olursak, Irak, 1980’de yeni doğmuş İslam Cumhuriyetini işgal edip boğmaya kalkışmış doğrudan askeri bir tehditti. Sonuç itibariyle Tahran, edilgen, bölünmüş, Şii hâkimiyetinde dostane hükümetleri garanti eden bariz şekilde hizbi bir siyasi sistemi bulunan bir Irak gayesinin peşinden koşuyor.

S. Arabistan’ın yeni Irak hakkında kendi ürpertici endişeleri var. Sünni liderliğindeki Irak 2003’ten evvel kendisini Arap dünyasının İran’a açılan doğu kapısının muhafızı olarak ilan etmişti. Suudiler Irak’taki demokrasinin İran’ın vekilleri olarak gördükleri Şii azınlığı güçlendiriyor olması karşısında dehşete düşüyorlar. Şu an sallantıda olan bölgesel statüskonun ve Körfez’deki hizbi güç dengesinin nihâi icracıları olarak Suudiler yeni Irak hükümetini hiçbir çekince bulunmaksızın tanımakta gönülsüzler. Riyad, Irak siyasi liderliğinin S. Arabistan’ın doğusunda ve Bahreyn’de bulunan Şiilere ilham vermesinden korkuyor.

Son olarak, Tahran ve Riyad, bizzat kendileri petrol ve doğalgaz üreticileri olduklarından dolayı Bağdat’ın hidrokarbon üretim artışı planlarına kendi petrol ihracatlarına karşı muhtemel rekabet nazarıyla bakıyorlar.

Türkiye doğru nüfuza ve güdülere sahip

Neyse ki Irak’a komşu diğer bölgesel bir gücün farklı güdüleri var. Laik bir demokrasi olarak Türkiye hiçbir grubun tek başına hâkim olamayacağı zinde bir siyasi işleyişi desteklemektedir; Irak’taki çoğu Sünni siyasi müttefikleri için ana rol arayışındadır şüphesiz ama önde gelen Şii siyasi partilerle de ilişkilere sahiptir.

Güvenlik nokta-i nazarından, güçlü bir Irak, Ankara’yı tehdit etmemektedir ve Türkiye, güçlü bir Irak’ın İran maceracılığını ve Kürt ayrılıkçılığını sınırlandırarak bölgesel istikrara katkıda bulunduğunu düşünmektedir. Hidrokarbon meselesine gelince, Türkiye petrol üreticisi değildir ve Irak petrol ihracatının artış kaydetmesini kendi iç ihtiyaçlarını karşılamaya yardım etmenin bir yolu olarak memnuniyetle karşılamaktadır. Aslında, Ankara, kendisini Ortadoğu’dan Avrupa’ya enerji yolu olarak konumlandırmak için Irak petrol ve doğalgaz sahalarına yatırım yapmaktadır.

ABD, Türkiye ve Irak çıkarları, Bağdat’ın kırılgan çok hizipli demokrasisini destekleme ve Irak’ın petrol üretim artış stratejisinin başarılı olduğunu görme noktasında buluşmaktadır. Amerikan askerleri çekildikten sonra, Irak’ın İran’la karmaşık ilişkilerinde bir miktar denge gözetmesi isteniyor ki bu da ortak bir paydadır.

Ankara, Irak’ın başta gelen ticari ortağı olma yolunda ve – Osmanlı ile Fars imparatorlukları arasında Mezopotamya’daki tarihi rekabetin tekerrürüdür – kendisini Tahran’la Irak’ta nüfuz rekabetinde görmektedir. Arap ülkelerinin bu tarihe kadar devreye girmemelerine bakınca, Türkiye esasen İran’ın Irak’taki siyasi ve ekonomik üstünlüğüne karşı şu an dengeleyici bir etkendir.

ABD, Türkiye-Irak ortaklığının pekişmesi için yardım etmelidir

Türkiye ve Irak çıkarlarının birbirlerinden uzaklaştığı alanlar da var kaçınılmaz olarak. Bu kilit meselelerden ikisi var ki can alıcı bu ikili ilişkinin havasını bu meselelerin belirlememesi Washington için önemli olmak zorundadır. Bunlardan ilki, Ankara’nın Irak’taki Sünni Arap ve Kürt cemaatlerine yönelik son derecede faal bir diplomasi izlemesine ilişkindir.

Bu erişim, Şii liderliğindeki Bağdat hükümetinde Türkiye’nin Irak’ta “Sünni bir güç” olarak hareket etmeye niyetli olup olmadığı hakkında yer yer şüphelere yol açmaktadır. Türkiye, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın güney Irak’taki Şii şehri Necef’i ziyaret etmesiyle bu algıya hitap edecek şekilde hareket etti fakat bu mesele, yüzeyin hemen altında durmayı sürdürmektedir.

Türkiye ve Irak arasında ihtilaf çıkarmaya aday diğer mesele, bölgedeki kıt su kaynaklarının, Dicle ve Fırat nehirlerinin, paylaşımıdır. Türkiye’nin hidroelektrik santrali ve sulama amaçlı baraj inşaatları Irak yönetimi için onlarca yıldır bir gerilim kaynağıdır. Birkaç yıl üst üste yaşanan kuraklık yüzünden emsalsiz bir su kıtlığı çeken Irak, Türkiye ile kapsamlı bir stratejik anlaşmayı imzalamanın şartı olarak bu iki büyük nehirde su hissesine garanti istedi.

Amerikan yönetimi - sivil işbirliğine ve Irak’tan gelen askeri yardım talebine cevap vermeye ilave - 2011 sonrası Irak stratejisinin bir parçası olarak, Türkiye-Irak ticaretini, işbirliğini ve enerji ilişkilerini desteklemek için proaktif olarak çalışmalıdır. Iraklı Sünni politikacılarla fazla enerjik Türk siyasi yakınlaşması Irak Şiilerini harekete geçirdiğinde Ankara’ya ağzından çıkana dikkat ederek geri bildirimde bulunmak ilk adımlardan biridir. Amerika, bölgesel su kaynakları bölüşümü gibi takoz olma potansiyeli taşıyan meselelerde ilerleme sağlamaları için Ankara ve Bağdat’ı hafifçe ittirmelidir.

Bu nevi adımlar, doğrudan Amerikan kaynaklarından çok az yatırım talep eder ve karşılıklı faydaya dayalı Türkiye-Irak ilişkilerini teşvik ederek bahse değer getiriler sağlayabilir. Bu ilişki, Amerikan çıkarlarına en uygun olanıdır zira Irak’ta istikrarı ve - hizbi kimliğe dayalı olmayan - bölgesel bir dinamiğin gelişimini destekleyebilir.

Yazar hakkında: United States Institute of Peace ve Truman National Security Project üyesi.

Kaynak: Christian Science Monitor

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı