Savaştan ve yerlerinden edilmelerinden ötürü okulsuz kalan 2 milyon çocuk. Çoğu da hayatta kalmak için çalışmaya zorlanıyor.

Onları neredeyse göremez gibisinizdir, ama orada olduklarını bilirsiniz.

Onları görürsünüz ama boşverirsiniz. 

Arabanıza koşar ve camınızı silerler. Ayakkabınızı cilalamayı teklif ederler.

Irak’ın kuzeyindeki Kürt bölgesinde yer alan Erbil’de eğer yeterince uzun vakit geçirirseniz istemediğiniz ama ihtiyacınız olan bir şey olarak kabul ettiğiniz bu hizmetleri görmeyi, size teklif eden çocukları görmeye alışkın hale gelirsiniz.

Yani kim henüz cilalanmış bir çift ayakkabıyı veya temiz bir araba camını sevmez ki? Çoğu kişi için bu çocuklar kullanışlı değil. Onlar arabanızın veya ofisinizin etrafında birçoğu için sadece bozukluk olan ama onlar için bir öğün anlamına gelen birkaç dinar almak için turalayan rahatsızlık verici şeyler.

Bir arkadaşımın bana yönelttiği gibi, “Neden onlar okulda değiller?”… Akabinde arkadaşım onları soğuk bir aşağılama ile kovdu. Aynısını düşündüm. Neden okulda değiller?

Sonra bir gece Birleşmiş Milletler’in çocuklara yönelik yapılanması olan UNICEF’ten yetkililerle oturdum ve neyi yanlış yaptıklarına dair konuştuk. Bir tanesi beni yere seren bir istatistikten bahsetti: 2 milyon çocuk ve ergen genç okula gitme imkanına sahip değildi. 2 milyon.

Londra nüfusunun çeyreği, tümü okuldan mahrum. İki gün sonra kendimi Erbil’in sanayi bölgesinde buldum. Araba enkazları ve çeliğin dövülmesi ile karışmış makine yağı kokusu ve kumlama makinelerinin pır pır eden tiz sesi. Ara ara farklı sesler ritm değiştiriyor ve tuhaf bir melodi oluşturuyordu, fakat çoğunlukla bu ses bir curcunaydı ve yavaşça mide bulandırıyordu.

İş yerlerinden biri sokakta gördüğümüz o “yarı-görünür” çocuklarla doluydu. Bahudin’in yaşı 12 civarıydı. Civarı diyorum çünkü kendisi bilmiyor. Soyadını soruyorum. Yine bir boşluk çiziyorum. Bilmiyor. Suriye, Kobane’den geliyor. Eylül 2014’te, IŞİD savaşçıları kenti ele geçirdiğinde ailesiyle kaçmış. 

Kürt bölgesinde bir mülteci kampına düşmüş ve oradan sonra sokaklarda dilenmeye başlamış. Birçok çocuk gibi Bahudin de arabaları seviyordu ve bir anda kendini bir sanayi bölgesinde bir tamirciden diğerine koşup ayak işlerini yaparken buluverdi. Okulu özleyip özlemediğini sordum. "Arkadaşlarımı özledim, macera kitapları okumayı özledim ve gerçekten evimi özledim”. 

Onun macera hakkındaki yorumunu çok ilginç buldum. Charles Dickens, Oliver Twist adlı bir sokak çocuğu ve başından geçen maceralar hakkında yazmıştı. Merak ediyorum da acaba Dickens, Bahudin’den; gezegen üzerindeki en vahşi grubun getireceği acı sondan kaçan ve şimdi bir mülteci kampında yaşayıp tüm gününü araba tamircilerinde ayak işlerini yaparak geçirmeden evvel sokaklarda dilenen bir çocuktan neler üretirdi. Bence Bahudin, Dickens’e tuhaf şekilde tanıdık gelirdi.

Çocuğun hayatı kargaşa içinde. Bunu macera olarak adlandırmak ucuz olurdu ama çocuğun macera okumayı özlediği olgusu neden okulda olması gerektiğini ve Dickensvari bu macerayı yaşamaması gerektiğini ortaya koyuyor. 

Bunun yerine çocuk şimdi burada, bir araba lastiğinin üzerinde oturuyor ve bugün beslenebilmesine yetecek kadar parayı kazanıp kazanamayacağını merak ediyor. Bütün bunlar Suriye krizinin çözümün hususunda dünya bölündüğü için ve bu çocuk gibi 2 milyon çocuğun alacağı eğitime gerekli olan para burada yok. Onu araba lastiğinin üzerinde oturur şekilde terk ederken, eğitim alamayan bu jenerasyonun uzun vadede nasıl etkiler doğuracağını merak ediyorum.

Her ne olacaksa, olumlu olmayacak.

Kaynak: Imran Khan/ Al Jazeera

Dünya Bülteni için çeviren: Deniz Baran