Bush yönetiminin ilk planlarından ancak yedi yıl sonra, ABD Başkanı Obama 31 Ağustos'ta "Irak'taki Amerikan savaş görevi tamamlandı" ve 1 Eylül'de de, 2003 "Yeni Şafak" adı alan operasyonu tamamlandı açıklamasını yapabildi.
Rekor kırdığı 2007 sonbaharında 170.000 kişiye ulaşan Amerikan gücü, bugün muharip olmayan 50.000 kişiden oluşmaktadır. Böylece -2003 savaşına karşı olduğunu hatırlatalım- sorumluluğun ancak kısmen yüklenebileceği Barack Obama, ABD'nin sözünü tutan başkanı olarak kendini takdim edebilmektedir. Yine de Obama, Irak'a yönelmiş olan bu saldırı savaşından, siyasi bilançosundan ve sonuçlarından ders almış görünmüyor. Oysa Irak'ta geçen bu 7 yıl korkunç bir dönemdi ve George W. Bush'un neden olduğu siyasi yenilgi apaçıktı. ABD artık sayfayı çevirmek üzereyse de Irak'ın durumu farklı.
Öncelikle insan kayıplarının bilançosunu çıkaralım: 4.500 asker 1.500 sivil memurdan oluşan Amerikan kayıpları tam olarak biliniyorsa da Iraklı kurbanların sayısı belirsizdir; çünkü tahminler 200.000 ile 600.000 ölü arasında değişmektedir! Yurtdışındaki Iraklı mültecilerin sayısı ise 1,7 milyon civarındadır, oysa bu sayı 2003'te 500.000 idi. Ekonomik bilançoya bakalım: Halkın yaşam düzeyi son derece belirgin bir biçimde bozuldu, küçük bir azınlık durumdan yararlansa da, Iraklıların % 40'ı yoksulluk sınırının da altında yaşam mücadelesi veriyor. Ekonomik üretim bozuldu, Irak'ın petrol üretimi de hâlâ 2003'teki düzeye ulaşmış değil. Amerikan hazinesinin durumu da pek iç açıcı değil, II. Dünya Savaşı'ndan bu yana gerçekleştirilen askerî girişimlerin en pahalıya patlayanı olan Irak müdahalesinin neden olduğu harcamalar 737 milyar dolar gibi devasa bir miktara ulaştı. Siyasi bilançoya da bakalım: Hiç kimse Saddam Hüseyin dönemini mumla aramıyorsa da, onun devrilmesinden bu yana yaşanan siyasi gelişmeler kaygı uyandırmaktadır. Şiddet bitmediği gibi -El Kaide zayıflamış olsa da 2003'ten önce hiçbir varlık göstermediği Irak topraklarında hâlâ etkin- belirgin bir siyasi istikrar hâlâ gerçekleşmiş değil. Iraklı yöneticilerin son genel seçimler üzerinden 7 ay geçmiş olmasına karşın hâlâ bir hükümet oluşturamamış olması bu durumun bir göstergesidir. Artık siyasi gruplaşmalar inançsal ve/veya etnik temeller üzerinden oluşmaktadır ki Irak vatandaşlığı için bu bir gerilemedir.
Yukarıda sıraladığımız etkenler Washington hükümetinin tek taraflı saldırı siyasetinin tam anlamıyla bir fiyasko olduğunu göstermektedir. Diğer yandan bu savaş, jeopolitik kartların yeniden dağıtılması anlamında ama yeni muhafazakârların istediklerinin tam aksi yönde, son 60 yılın en önemli bölgesel olaylarından biridir. Amerikan yeni muhafazakârları kendilerinden son derece emin bir şekilde Irak'ta kurulacak "demokrasi"nin sadece Bağdat'ta kendine bir dost bulmasını sağlamakla kalmayıp bir toz bulutu gibi tüm bölgeye yayılacağını söylüyorlardı. Son derece basit bir nedenden ötürü bunun tam tersi gerçekleşti: Demokrasinin inşası her zaman uzun bir süreçte gerçekleşir ve hiçbir zaman dışarıdan bir güç bunu empoze edemez. Obama yönetimi bunu anladı mı? Hiç emin değilim...
Irak'ta devlet mekanizması işlememektedir. Zafiyet, yolsuzluk ve Irak seçkinlerinin büyük bir bölümünün cemaatçi sekterliği toplumun bir bölümünün gözünde demokratik sistem fikrinin dahi çökmesine katkı sağlamaktadır. Ancak ülkenin içinde bulunduğu bu durum hiçbir şekilde ABD'nin siyasi gelişmeleri gerçekten etkileyebileceği anlamına da gelmemektedir. Iraklı siyasetçiler, kendi aralarında son derece bölünmüş de olsalar, siyaset oyununu ellerine aldılar; yerel müttefikleri son derece kısıtlı olan Washington hükümetini en hassas konuların uzağında tutarak Amerikan himayesinden kurtulmaya çalışıyorlar. Üstelik Irak'ın birliğinin ve egemenliğinin belirgin biçimde zayıflaması, Amerikan egemenlik iradesine az ya da çok karşı çıkan yabancı güçlerin etkilerini güçlendirmektedir. Bu güçler içinde oyuna en fazla güçle giren İran'dır, çünkü Saddam Hüseyin'in devrilmesi bölgede ilk Şii Arap devletinin oluşmasına olanak sağladı. Ancak bu durum Iraklı Şiilerin Tahran'ın emrinde olduğu anlamına gelmemektedir, Irak milliyetçiliği Şiiler arasında hep güçlü kalmaya devam etmektedir. Nihayet, Bush yönetiminin yeni muhafazakâr etkileriyle sınırları belirlenen bölgesel demokratikleşme başarısız oldu, Türkiye hariç, çevredeki devletlerde son derece kısıtlı miktarda elle tutulur ilerleme kaydedildi.
Konuya hangi cepheden bakarsak bakalım ABD'nin mağlubiyeti kesindir. Afganistan'da durumun belirgin bir şekilde ağırlaştığı şu günlerde Obama'nın adına layık bir bilanço çıkarma cesareti göstermesini bekliyoruz. Çok iyi biliyoruz ki, bu iki ülke son derece farklıdır ve karşılaştırma yapmak yanlış olacaktır. Yine de şunu iddia edebiliriz: Artık hiçbir güç yabancı bir ülkeyi kalıcı olarak işgal altında tutamaz. İstikrarsızlık 50.000 kişinin kalmasını zorunlu kılmamakta, tam aksine ABD'nin bu varlığı istikrarsızlığın nedeni olmaktadır. Irak savaşı, ABD'de ve diğer ülkelerde yayılmacı niyet taşıyanlara sarsıcı bir olumsuz cevap oldu. Washington hükümetinin bu olaydan Afganistan için gerekli sonuçları çıkarması yerinde olacaktır.
Didier BilIion - Paris Uluslararası ve Stratejik İlişkiler Enstitüsü
Kaynak: Zaman