İran’la Türkiye arasında Suriye’nin geleceğiyle ilgili yürütülen tartışmalardan biri, Suriye muhalefetinin ABD ve İsrail’e Suriye rejiminden daha az düşman olmadığı yönünde. Bu münakaşa, şu ana kadar bir sonuca varmış bir tartışma değil, belki de hiçbir zaman ulaşmayacak. Ancak ucu açık olan bu tartışmada, Türkiye’nin delili, Saddam Hüseyin döneminde Irak muhalefetinin yaptığına benzer şekilde, Suriye muhalefetinin şu ana kadar konuyla ilgili tartışma yaratacak herhangi bir program ya da öneri veyahut tartışmalı bir ismi gündeme getirmediği yönünde. Kendi diktatörlerine karşı ayaklanan ve bu yolda ya zafer elde etmiş ya da zafer elde etme yolunda ilerleyen Arap muhalefetini diğerlerinden ayıran en önemli özellik, Arap baharında hedef haline gelmiş olan rejimlerin ülke içerisinde barışın sağlanması konusunda göstermiş olduğu hassasiyetten çok daha fazlasını göstermiş olması.
İranlılar henüz bu konuda ikna olmamış olmakla birlikte çabalar sürüyor. Zira kimse bölgedeki güçlü ilkelerden birinin tepkisini çekmek ya da onunla çatışmaya girmek istemiyor. Aynı zamanda bu, Hizbullah’ı, Suriye’deki rejimin diğer müttefiklerini da kapsayan bir çaba. Çünkü kimse yeni bir cephe açmak istemiyor ki bu cephelerden biri de birkaç gün önce atılan füzeyle harekete geçirilmek istenen Lübnan Cephesi.
Türk yetkilinin konuyla ilgili anlattığı şey, aslında Türkiye’nin Suriye’deki krizle ilgili olarak önümüzdeki yıllarda meydana gelecek değişimler noktasında karar merkezi olarak kalma isteğini göstermekten öteye geçmiyor. Özellikle de Ankara, bu rolü yerine getirebilecek tek ülke olduğu göz önüne alındığında bu durum daha da net bir şekilde ortaya çıkıyor. Zira İran’ı Suriye muhalefetiyle diyaloğa çağırarak onu hala bir türlü çözülemeyen bu sürece sokmak istiyor.
Türkiye’nin Suriye rejimine yönelik almayı kararlaştırdığı, Arap yaptırımlarının bir kopyası olan son yaptırımlarla, Ankara, Esed rejimine yönelik Arapların çekincesiyle karşılaşan ortak kampanya teklifinde tek başına kalmasının ardından, Arap Birliği’nin aldığı kararlara katılmış görünüyor. Ancak Türk yetkili, zamanlama, yapım ve uygulama konusunda daha önce Arap Birliğiyle koordinasyon içerisinde olunduğunu ifade ediyor. Bu bir çeşit Suriye krizinin bir iç uzlaşmayla çözülmesinden umudunu yitiren iki taraf arasında rol dağılımına benziyor.
Görünen o ki istenen şey, Ankara’nın, Suriye’nin siyasi bütünlüğünün bir çeşit ihlali ve bölünme kabusunun canlandırılması anlamına gelecek ve hiçbir şekilde Suriye muhalefetinin çıkarlarına hizmet etmeyecek izole edilmiş bölge oluşturulması konusundaki teklifini geri çekmesi. Türkiye’nin Esed rejimi üzerinde ekonomik ve siyasi baskıların oluşturulduğu bir platform olması isteniyor Türkiye’den. Gerek muhaliflere güvenli bölge sağlanması gerek muhalif safların birleştirilmesi ya da Suriye ekonomisinin can damarının kesilmesi noktasında olsun şu an olan biten şey tam olarak bu.
Bu plan, altı ayla bir sene arasında değişen bir süreçte Suriye krizinden çıkışı sağlayacak bir plan. Bu zaman zarfında ya Esed rejimi içerden ve dışardan baskılarla kendiliğinden düşecek ya da Arapların önümüzdeki dönemde etkisini giderek hissettirecek olan, iktidarı bırakma planlarını kabul ederek yönetimden ayrılacak. Ancak cevabı olmayan soru şu: Kendisini alaşağı etmeyi amaçlayan bu plana karşı Esed rejiminin tepkisi ne olacak? Kesin olan şu ki şu ana kadarki tepkisi hiçbir zaman intihar şeklinde olmadı.
Lübnan’da yayınlanan Es Sefir gazetesinden çeviren: Faruk İbrahimoğlu