Başlık parasını az bulup izdivaçtan kaçındı.

            Şimdi sağdıçlık yapacak Mumcu.

            Kime?

            Ağar’a.

            Hangi tabanla ya da hangi tecrübeyle? Türk siyasetinin BEGİ Mumcu bilir tabii ki..

            Davul-zurna, çengi-zılgıt, halay-köçek gösterileri ile başlayan talihsiz bir serüven.

            İnsanı varlığından utandıran bir siyaset mizanseni, bir orta oyun gösterisi. Tuluatlı ve bol şakşaklı. Bir izdivaçtan çok magazin oynaşması. Sahtekârla tamahkârın akıl almaz diyalogu. Dimyat’ın aç yolcuları. Akıl yolu şaşkınlarının ayakyolu muhabbeti.

            Bu birleşme filminin artistik rolü kuşkusuz Erkan Mumcu’nundu. “Biri bizi gözetliyor” evinin zıpkın ve bıçkın bilgesi… Tüm gözlerin üzerinde olduğunu düşünmekten yürüyüşünü unutan kenar mahalle güzeli… Üstündeki çift uzuvların tamamını birbirine düşman kılan çelişkiler bütünü. Ayağının biri ile diğerine çelme takan yürüyüş malulü. Ağzının genişliğine sığmayacak büyüklükte beylik laflar sarf ederek Aristo’nun kuyruğuna teneke bağlayan cool politic bir referansın diplomasız mimarı. “Gelinim olur musun?” programının Ata Türk’ü… Ve onun otel odasındaki elim akıbeti…

            Kayın pederini ikna edemeyen kaç parti lideri var bu ülkede? Var işte…"En çok Cem Uzan'ı tutuyorum. Onun için idama bile giderim. Daha önce de söylemiştim. İleride damadımı da alırız Genç Parti'ye" diyen Erkan Mumcu’nun kayın pederi Cengiz Çağlardı.

            İşte böyle… Aile içi güvenle başlıyor her şey. Kızını verdiği adama güvenememenin kahrolası hüznünü yaşayan ve hastaneye yattığında damadı ve kızı tarafından aranmayan bir adamın Mumcu siyasetine olan itimadı. Belki de sergüzeşt-i mumcu buradan başladığı için encamı intihar eylemi oldu.

            Öldü ama bir sürü masumu da beraberinde götürdü. Gerçi siyasetle iştigal edenlerin masumiyeti şeytan savunmasıyla açıklanabilir ancak. (Çünkü İblis de kıyamet günü yoldan çıkardığı adamlara; “Gerçek şu ki ben senden uzağım, doğrusu ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım” diyecektir.) Mevzu bu değil ama kendi şeytanıyla barışık yaşamayı siyaset adına uzlaşma olarak tanımlayan toplumumuzda masumiyetini şeytani ölçülerde ele aldığımız kişileri götürdü. İşi illa felsefi olarak ele almak söz konusu olursa, şeytanın yolunda gidenler, şeytan kadar gururlu ve ödünsüz olsalardı başkaldırıları anlamlı olabilirdi. Zira insanlarda ve cinlerde ikiyüzlü olmayan tek varlık “Şeytan”dır. Ama şeytanın rakkaseye çevirdiği birçok siyaset adamı aslında Allah ve şeytan arasında siyaset yapan münafıklardır. Şeytan zekidir. Ama münafıkları aptaldır. Münafık oldukları için şeytanın kıyamete dek yaşama garantisini düşünmeden hayatına intiharla son verecek kadar akılsızdır. Yazının bu kısmının başlıkla bir ilgisi yok, ama Pazar tembelliğinden istifade edip de Mumcu ile ilişkilendirmek isteyen olursa da yapacak bir şey kalmıyor.

            Ölümün şekli, kalitesi ve anlamı ayrı bir konu olmakla beraber doğurduğu sonuçları politik olarak değil diyalektik olarak değerlendirmek lazım burada.

             Zira ölüm tek başına yaşanır. Ve ölümün bu tek başınalığı zaten insanı bir diğerinin gerçekliğinden uzaklaştırır. Birinin ölümü, geride kalanın yaşama sarılma gafletini doğurur. Bu gafletle ölünceye kadar bir diğerine sonsuz hayatlar diler. Bu böyle devam eder. Dile yapışan gıcık bir şarkının durmadan ve istenç dışı mırıldanması gibi bir şeydir sonrasında, bir başkası için uzun ömürler dilemek.

            İşin diyalektik değerlendirmesi sanırım bir sonraki paragraflara kaydı. Bana kalırsa her ne kadar bu yazıdaki hareket noktamı ve niyetimi Mumcu belirledi ise de beni böyle derin mevzuların kederine sürüklemesi doğrusu minnet ona karşı minnet hissimi arttırıyor. Zira dolmuşta Erkan Mumcu ismini duysam yanımda ve ayakta duran herkese sarılıp öpmek gibi bir insancıllık tutuyor beni. Bu kötü bir şey mi? Hayır… Her kötünün sevk ettiği bir iyilik vardır… Böyle bakıp avunuyorum.

            Konu Pazar tembelliğinden ötürü dağılıyor. Bunun farkındayım. Ama düşünün ki yazıma konu ettiğim bir siyasetçinin beni ölüm gibi bir konuyla baş başa bırakacak kadar ümitsizleştirmesi o kadar da kötü değil. En azından bir Pazar yazısı için mevzuu adiyeden  kayda değer bir girizgah.

            İnsan; tavır ve davranışlarıyla, zaaf ve hisleriyle, sevinç ve coşkularıyla ve kısacası sahip olduğu özelliklerinin her biriyle bir hayvanı çağrıştırır. Fikir ve görüşlerin, siyaset ve söylemlerin, tehdit ve önerilerin içerdiği temalar çoğu zaman bir hayvanın sureti olarak karşımızda şekillenir. Bir fikri bir surete sokmak zor ama, fikrin kendisi bir hayvan gibi üstünüze geliyorsa onu bir şeye benzetmek için düşünmenize bile fırsat kalmayabilir.

            Kimsenin fikrine suret giydirmek değil gayem. Ama maymun suratlı fikirlere karşı insani bir korku taşımak her halde yuhalanacak bir şey değil. Korkularımdan yola çıkarak vardığım çıkarsamalar da beni hep yırtıcı maymunların dallarına tırmandırdı. Onun kuyruğuyla tutunduğunu ben ellerimle kavramaktan her zaman yoksun kaldım. Konu bu da değil.

            Neden intihar komandosu demiştik. Aslında komandoluk zorlu ve bilinçli bir eylem adamlığıdır. Buna canlı bomba demek daha doğru olur sanırım. Evet, canlı bomba…

            Can çekişmeye, vasiyet etmeye ve acı çekmeye fırsat vermeden ölme ve öldürme eylemini gerçekleştirenlere sosyolojik olarak canlı bomba, ideolojik olarak intihar eylemi, kriminolojik olarak terörist deniliyor.

            Buradaki amaç ölümü tek başınalıkla ziyan etmemektir. Birilerini de beraberinde götürmektir. Ama bu eylem genellikle masum (ideolojik taraf olmak anlamında) insanlar arasında gerçekleştirilir. Aksi halde kimsenin kendi örgüt mensupları arasında canlı bomba olarak infilak ettiği görülmemiştir.

            Siyasi ölümlerin de böyle bir tarafı var. Bir sürü adam gelir milletvekili olmak için aday olur ve 2 milyar para yatırır. Fakat en son sıraya atılır. Ya da sıraya giremez. Yaşamsal umudu sürer ama dirayetli görünüşüne rağmen aslında siyasi mevta olmuştur. Ya da partisi barajı aşamaz parasıyla beraber umudu da bombalanmış olur. Bunlar metaforik canlı bomba misalleridir.

            Bazen partiler tek başlarına kendiliğinden miadına kurban giderek ölürler. Bazen intihar ederek ölürler. Ama bazen de kendilerini bir diğer partiye kelepçeleyerek eş zamanlı ortaklaşa bir ölüm gerçekleştirirler.

 

            Dünya siyasetinde buna örnek teşkil edecek bir vakıa yoktu. Ama artık var.

            Mumcunun İntihar eyleminin sonuçları ve mağdurları;

 

            a) Örgüt içi eylemin sonuçları

  1. Partisine nostaljik bir bağlılığı olan insanların Anavatanın yürüdüğünü görme özlemleri bombalandı
  2. Özal ve Yılmaz dönemlerinde bir türlü milletvekili olamayanların bu dönemde en azından aday gösterilme umutları bombalandı.
  3. Mumcu’nun kurmay kadrosunu oluşturan danışman ekibinin kabinedeki bakanlık koltukları ve paylaştırılmış ikballeri bombalandı
  4. Dişlerini sivriltip başbakandan hesap sormadan parçalamayı namus meselesi haline getiren kaçkın siyasetçilerin intikam senaryoları bombalandı
  5. Anavatan vekillerinin oluşturduğu garibim üyelerden oluşan parti grubu bombalandı.

 

 

 

            b) Eylemin komşu örgütte yarattığı sonuçları

 

  1. Önce 25 yıllık bir partinin adı ve atının yönü değiştirilerek sırtına yüklendi. Sonra bir partinin bütün tarihi ve arşivleri bombalandı
  2. Ağar ile beraber siyaset yapan garibim emekli atanmışların seçilmiş olma hayalleri bombalandı.
  3. Baraj sorunu olmayan DYP nin baraj seti bombalandı.
  4. İktidara geldiğinde belinde silahla kandil dağına çıkmanın hayal kahramanlığını yapan Ağar’ın yalandan da olsa kulağa hoş gittiğini düşündüğü vaadi bombalandı.
  5. Ağarla yıllardır siyaset yapan emektar ve fakat sonuca ulaşmaya yakın duran vekil kravatlı siyasetçilerin dostlukları bombalandı….

 

Ve Mumcu…

“Benim yaptığımın 5’te 1’ini yapabilecek bir babayiğit gösterin” dedi.

 Estağfirullah. İnanmışlık ayrıdır. Canlı bomba olma cesareti göstermek ayrıdır.

            Merd-i Kıpti şecaat arz ederken, sirkatin söyler.

            2120 aday Anavatandan sadece başvurdu. Kadınlardan ve 35 altından adaylık parası alınmadı.1500 kişiden alındığı düşünülürse 3 trilyon para yapar. İyi bir para. Nerde olduğu ve ne yapılacağı kimsenin umurunda değil. Belki de bu parayla tatil yaparlar. Burada mevzu olan

kendisi ölürken koca DYP yi nasıl öldürdüğü…

            Şimdi soralım. Sayın Mumcu;

            Nedir bu siyaset adına kopardığın curcuna

            Kimleri kefil ettin söyle, ödeyemeyeceğin borcuna.

İyi pazarlar…