“İngiltere’ye Taliban ile savaşında askeri çevirmen olarak yardım ettim ancak şimdi mülteciyim ve İngiltere beni yüzüstü bıraktı. Taliban’a karşı gelerek, İngiliz vatandaşlarını korumak adına kendi ailemin hayatını tehlikeye attım. Koalisyon güçleri Camp Bastion’dan ayrıldığında memleketime geri yollandım fakat Taliban benim için geldi.”

Ahmad Sakhi, Taliban’a karşı İngiliz ve Amerikanlar için çalıştı. Anlattıkları şöyle:

Kendimi bildiğimden beri savaşla yaşıyorum ancak geleceğime dair hiçbir zaman şimdiki kadar korku taşımıyordum. Doğduğum ve eğitim aldığım Afganistan’ın Laghman Bölgesinde Taliban’ın her daim kuvvetli bir görünürlüğü vardı. Bu yüzden Kabil’de siyaset hukukundan mezun olur olmaz doğrudan beni çevirmen olarak işe alan güvenlik şirketi Titan’a gittim. 2013’te ABD Özel Kuvvetleri ile çalışmaya başladım.

Her ne kadar benim maaşımı ödeyenler Amerikanlar olsa da Koalisyonun bir parçası olan İngiliz askerleri ile Helmand Bölgesi’nde birçok operasyona katıldım.Taliban’a karşı gelerek, İngiliz vatandaşlarını korumak adına kendi ailemin hayatını tehlikeye attım.Koalisyon güçleri Camp Bastion’dan ayrıldığında memleketime geri yollandım fakat Taliban benim için geldi. Baba evime geldiler ve babamı öldürdüler. İlk önce Kabil’e kaçtım fakat Taliban’ın ajanları beni orada da takip etti. Ayrılmak zorunda olduğumu anladım.

Çalışmak istiyorsan, dilini konuşabildiğin bir ülkede bulunmak çok önemli, bu yüzden uğradığım ülkelerde asla iltica talebinde bulunmadım; ne İran’da ne Türkiye’de ne de Avrupa’nın başka bir yerinde. Bu yolculuk hayatımda içinde bulunduğum en zor durumdu. Türkiye’den Yunanistan’a giderken üzerindeki 55 kişiyle batan bir bot gördüm. Fakat ben Akdeniz’de batmadan yol almayı başarabildim, daha sonra Doğu Avrupa’dan Almanya’ya doğru… Almanya’da sadece 2 gece kaldım ancak Fransa’ya gitmeye çalışırken polis beni yakaladı. İngilizce tercümanı olduğumu ve bir kelime Almanca bilmediğim için onların ülkelerinde kalmak gibi bir planımın olmadığını söyledim fakat beni salıvermeleri için parmak izimi vermeye zorladılar.

Calais Jungle Kampı’nda geçirdiğim aylarda her gün hayatımla oynadım. Bir keresinde hareket eden bir trenin üstüne atlamaya çalışırken düştüm ve neredeyse ölüyordum. Fransız polisi beni bir kamyonun arkasında saklanırken yakaladığında beni dışarı sürükleyip sopalarla dövdü. Mayıs’ta bir kez daha kamyonun arkasındaydım fakat Fransız polisinin beni yine yakalayıp öncekinden daha beter dayak atacağından çok korkuyordum. Bu yüzden gözlerimi kapadım ve dua ettim, gözlerimi açtığımda Dover’daydım. Doğrudan polis merkezine gittim ve ana merkeze teslim oldum. Mültecilerin yapması gerektiği gibi…

Hadi açıkça söyleyelim: “Alıkonma” hapsedilmenin bir diğer adı. Hiçbir suça teşebbüs etmedim fakat beni hapse koydular. Bir suçlu olmadığımdan ötürü kaçmaya yeltenmeyeceğimi onlara söylememe rağmen ellerimi kelepçelediler. Gözlerimde bir problem olduğundan ötürü avukatımdan gelen mektupları okumam imkansızdı fakat hastane randevularımı erteleyip ve iptal edip durdular.

Üç ay sonra beni bıraktılar fakat bir başka büyük şehirde beni bir hostele koydular. Londra’da sadece birkaç kişi tanıyordum fakat burada kimsem yok. Çok kilo verdim ve her zaman hasta ve korku içinde hissediyorum. Her gece idari merkeze gidip kayıt bırakmak zorundayım ama her gittiğimde beni tekrar alıkoymalarından korkuyorum. Küçük bir odada 5 kişi yaşıyoruz ve diğerlerinin hiçbiri İngilizce konuşmuyor; sadece vücut diliyle iletişim kurabiliyoruz. Devletin atadığı avukat bana yardım etmeye yetecek zamanı ayıracak kadar yakında değil ve kendi avukatımı tutmaya param yok. Dünyadaki tek varlığım, 6 aydır giydiğim bir grup kıyafet ; bir çift ayakkabı ve ucuz bir telefon.

Mülteciler Almanya’ya yerleşiyor

Evden yanıma aldığım bir şeyim daha var: Afganistan’da Koalisyon güçleri için çalıştığımı kanıtlayan belgeler. Fakat idari merkezde bu belgelere bakmıyorlar çünkü Almanya’da parmak izimi aldılar ve AB kurallarına göre Almanya artık bana iltica verebilecek tek ülke. Alman kültürünü bilmiyorum, Alman dilini bilmiyorum ve hiçbir zaman Almanlar ile çalışmadım. Oraya gitmektense parmaklarımı kesip yollayacağımı merkezdeki görevlilere söyledim. Fakat sadece bana güldüler…

29 yaşındayım ve yeni bir dil öğrenmem yıllar alır ama burada çevirmen veya belki spor hocası olarak çalışıp İngilizler’e yeniden yardımcı olabilirim. Şu an tek işim uyumak, onu da doğru dürüst yapamıyorum. Uyanık şekilde yatıyor ve dua ediyorum çünkü geleceğin bana ve aileme ne getireceği hakkında korkuyorum. Annemle en son konuşmam 7 ay önceydi. İyi değildi ve babam Taliban tarafından öldürüldüğünden ve kaçtığımdan beri annemi, küçük kardeşlerimi destekleyecek kimse yok. Kendilerini hâlâ besleyebiliyorlar mı? Hiçbir fikrim yok.

Geçen yıl Taliban’dan kaçan bir başka çevirmen kendini astı çünkü iltica talebi kabul edilmedi. Eğer beni Almanya’ya yollamaya çalışırlarsa kendimi öldüreceğim. Biliyorum ki Almanya harika bir ülke ancak ben hayatımı Alman askerleri için riske atmadım. Ben hayatımı İngiliz ve Amerikan askerleri için tehlikeye attım ve şimdi İngiliz hükümeti ben yüzüstü bırakıyor.

Kaynak: The Independent
Dünya Bülteni için tercüme eden: Deniz Baran