Türban, zihinleri öylesine 'tutsak eden' bir siyaset halini aldı ki, türban yasağı yüzünden mağduriyet yaşayanlar da örtünme niyetlerinin dikeyliğinden ziyade, salt toplumsal bir kimlik olarak taşımaya başlayabilirler giderek türbanı.
Öte yandan türban onların diğer tüm özelliklerini gölgelediği için müthiş bir kimliksizleştirilmeye de maruz kalıyorlar. Fakat bu tip sosyolojik gerçekleri tartışmaya başlayamıyoruz bir türlü.

"Örtünen kızların üniversiteden dışlanmasına karşıyım. Eğitim herkesin eşit hakkıdır." Böyle dediğinizde bile size hemen saldırılıyor çünkü: "Demek sen türbancısın. Demek Amerikan emperyalizminin projesi 'ılımlı İslâm'ın yayılmasında işbirliği yapıyorsun."

Diyorsunuz ki: "Beni adaletsizlik ve haksızlıklar ilgilendiriyor. Mahalle veya çevre baskısıyla örtünenler ile Allah'ın rızası için örtünenler arasındaki farkı kim bilebilir ki zaten? Hem bu bilinse ne olacak? İdama mı mahkûm edeceksiniz baskıyla örtünenleri? Laikliğin yıkılması, örtünen üniversiteli kızların mahalle baskısıyla vuku bulacaksa, bu ne kadar pamuk ipliğine bağlı bir düzenmiş böyle?"

Bu kez de sizin laikliği sorguladığınız sonucuna varıyorlar. Ne kadar kişi yaşıyorsa bu ülkede o kadar farklı laiklik anlayışı var. Bugün türban veya başörtüsüyle olduğu gibi geçmiş yüzyıllarda da yaşmakla, feraceyle, neyle istiyorsa onunla örtünüyordu kadınlar. Laikliğin henüz bir uygulama biçimine dönüşmediği dönemlerde, örneğin Endülüs gibi bir medeniyet kurmuştu Müslümanlar. İçinde Hıristiyanların ve Yahudilerin yaşadığı çok büyük bir medeniyet. Kaç yıl sürmüştü? 800 yıl. Yani laiklik olmadan da, laik eğitimden geçilmeden de çokkültürlü uygarlıklar kuruldu yeryüzünde. Örtünen kadınlarıyla.

Madem şu anda laik bir düzende yaşıyoruz ve bunu gündelik hayatın her gözeneğinde hissediyoruz, o vakit bunun daha kapsayıcı bir hale getirilmesi için düşünebilir, uygulamalar geliştirebilir, tartışabilirsiniz. Bu, sizin laiklik karşıtı olduğunuz anlamına gelmez ki. Tıpkı üniversitede türban yasağına karşı çıktığınızda da "ılımlı İslam'ı dayatmaya çalışan emperyalizm işbirlikçisi" olmadığınız gibi. Adalet ve hakkaniyet peşinde koşanların her türlü siyasî yakıştırmaya ve infaza mahkûm edildiğini görmeyen kaldı mı?

Dinde zorlama yoktur. Örtülü olmayan bir kadın bir gün örtünmeye karar verirse, çevresinde hiçbir baskı hissetmeden örtünebilmeli. Veya baskıyla örtünmüşse, bu baskılara karşı çıkarak örtüsünü atabilmeli. Çünkü ailenin veya mahallenin baskısıyla örtünen bir kadının niyeti değil, kendi kalbinin iradesiyle, sadece Allah rızası için örtünmeye karar veren bir kadının niyetidir bu yolda aşka varacak olan.

İşte tam da bu nedenle: Örtünmüş her kadına mahalle veya aile baskısıyla örtünmüş muamelesi yaparak onları laik düzene tehdit görmek kadar saçma bir argüman olamaz. Kendi iradesiyle örtünmüş kadınlar, baskıyla örtünenlerin aksine, bunu eşsiz bir iç özgürlüğü olarak yaşarlar ve başkalarına "örtün!" diye baskı yapmanın ne kadar sığ ve sapkın bir şey olduğunu bilirler.

Laik düzenin önemi burada bir kez daha ortaya çıkıyor işte: İnsanların kendi iradeleriyle örtünmeyi seçmeleri için devlet otoritesine gerek yoktur. Eğer İran'da olduğu gibi kadınlar devlet zoruyla örtünüyorsa, kendi iradeleriyle bunu seçme imkânları elinden alınmış demektir çünkü.

O halde türbanı kitlelere mal edilen tektip bir tutum, tek partiye ait bir simge veya bir cemaat gösterişi olarak algılamaktan ısrarla vazgeçmeyenler: Bizzat örtünenler için de türbanın bir siyasî kimlik haline getirilmesine yol açıyorlar. Oysa örtünmenin sırrı her kul ile Rabbi arasındadır. Toplumsal bir gösterişe de, yayılmacı bir zorlamaya da indirgenemez. İndirgendikçe hakikatinden kopuyor.

Bugün laikliğin tehdit altında olduğunu söyleyen birçok resmî ve sivil kurumun örgütlü eylemleri bir yana, yasaklara karşı çıkanlar için kullandıkları "emperyalizm işbirlikçisi" gibi karalama kampanyaları yüzünden böylesine bölünüyorken bizler: Sahi kimler emperyalizmin emellerine çanak tutmuş oluyor acaba?

 Kaynak: Zaman