Öyle bir Amerika vardır ki orada konuştuğunuz dil, inandığınız din ya da Yeni Dünya'ya olan bağlılığınız sorun yaratmaz. Bu Amerika'da Anayasa'ya olan bağlılık etnik farklılıkları, dil engellerini ve dinî ayrımları gölgede bırakır.
Bu Amerika'ya yeni ayak basanlar yüzyıllar önce Amerika'ya göçenlerin torunlarından daha az Amerikalı değildir.
Öte yandan, başka bir Amerika daha vardır ki bu Amerika kendisini salt siyasi savlardan oluşan bir grup olarak görmek yerine farklı bir kültür olarak algılar. Bu Amerika sadece İngilizce konuşur; İspanyolca, Çince ya da Arapça değil. Tek bir dinî mirasa, Protestanlığa sahip çıkar; aynı zamanda Katoliklik ile Museviliği uzlaştıran Musevi-Hıristiyan kültürünü yansıtır. Amerika'nın biri anayasal diğeri kültürel olan bu farklı iki anlayışı arasında tarih boyu bir gerilim yaşanmıştır. Bu yaz da bu iki anlayış, Sıfır Noktası'ndan birkaç yüz metre uzakta inşa edilecek bir cami ve İslami kültür merkezi konusunda yine birbirine ters düşmüştür.
İlk bahsettiğim Amerika söz konusu projeyi ulusumuzun yüksek ideallerinin mükemmel bir ifadesi olarak değerlendirmektedir. Geçen hafta Başkan Obama "Burası Amerika ve din özgürlüğüne olan bağlılığımız sarsılmaz olmalıdır." demiştir. New York Belediye Başkanı Michael Bloomberg de New Yorklulara cami inşaatının din özgürlüğü ilkesini sınayan ve "hayatımız boyunca tanık olabileceğimiz" önemli bir test olduğunu söylemiştir.
Diğer Amerika ise ilkinden kaçınmaktadır. Cami projesini 11 Eylül'ün hatırasına yapılan bir hakaret olarak görmektedir. İslam'ın halkın gözünde daha yeni yeni bir anlam ifade etmeye başladığı bir ülkede böyle bir projeyi ülkenin değerlerine yönelik bir saygısızlık işareti olarak algılamaktadır. Ve tüm bu kaygıların ardında hangi şekilde olursa olsun İslam'ın Amerikan hayat tarzı ile örtüşemeyeceğinden kaynaklanan karanlık şüphe gizlenir.
İlk Amerika kulağa daha iyi gelen konuşmalar yapma eğilimindedir; diğer Amerika ise sıklıkla daha kaba ve yabancı düşmanlığı güden bir dil takınır. İlk Amerika yoksul, yorgun ve kalabalık kitleleri hoş karşılarken, diğer Amerika bu kitlelerden isimlerini ve anadillerini değiştirmelerini ister ve sıklıkla bu kitlelerin ülkeye gelişleri önünde engeller yaratır. İlk Amerika dinî özgürlüklere saygı duyarken diğeri Mormonları yargılayıp Katoliklere yönelik ayrımcılık yapar. Yine de bu ülkenin her iki anlayışının öğretecek gerçek bir şeyleri vardır ve her iki anlayış da Amerikan tecrübesinin başarısı için gereklidir. 19. yüzyıldaki büyük göç dalgaları sırasında, yeni göçmenlerin ayrımcılık tehdidi karşısında Anglosakson kültürüne intibak etmesi ülkeye hızlı uyum sağlamaları için hayati önem taşımaktaydı. Ancak, 1920 sonrasında uygulanan göç kısıtlamaları birçok açıdan çok acımasızdı. Yine de bu kısıtlamalar kalıcı etnik farklılıkların bölünmez bir Amerikancılık içinde eriyip kaybolması için gereken zamanı sağlamıştır.
Aynı şey din için de geçerliydi. Amerikan normlarına boyun eğilmesi konusunda yapılan sürekli baskılar adil yöntemler kullanarak sonunda Mormonları çokeşlilikten vazgeçmeye ve yavaş yavaş ortalama Amerikanlara dönüşmeye ikna etti. Katolikliğin hoşgörüsüz eğilimlerine dair kaygılar, Amerikalı Katolikleri kiliselerini demokrasinin erdemlerinin farkına varmaları için teşvik etmeye itti ve her kuşaktan göçmenin kendisini tartışmasız bir şekilde Katolik ve Amerikalı hissetmesini sağladı.
Bugün de aynı şey İslam için geçerli. İlk Amerika, Müslümanların istedikleri yerde ibadethaneler inşa etmeye hakları olduğu konusunda ısrar etmekle doğru bir iş yapıyor. Öte yandan diğer Amerika cami projesinin arkasındaki İmam Rauf gibi Müslüman Amerikalılardan basitçe iyi niyetli iddialarından daha fazla şey talep etme konusunda haklı. Amerikalı Müslüman kuruluşlar, sıklıkla, birçok Amerikalının haklı bir şekilde sınırı aştığını düşündüğü düşünceler ve gruplarla kuşatılıyor. Amerikalı Müslüman liderler ise kendilerinden dar görüşlü hedeflerden uzak durmaları istendiğinde sık sık belirsiz açıklamalar yapıyorlar.
Evrensel standartlar açısından İmam Rauf "ılımlı bir Müslüman" olabilir. Ancak, evrensel standartlar ile Amerikan standartları aynı şey değildir. Müslüman Amerikalıların ulusal hayatımıza tamamen uyum sağlamak için, Amerika'yı 11 Eylül'de "suç ortağı" olarak tanımlamayan (Rauf'un 2001 saldırılarından kısa bir süre yaptığı gibi) ya da Hamas gibi grupların terörist örgütler olup olmadığı sorulduğunda kaçamak cevaplar vermeyen (yine Rauf'un haziran ayında bir radyo mülakatında yaptığı gibi) liderlere ihtiyacı vardır. Amerikalı Müslümanların, İslam adına işlenen kitlesel bir cinayetin gerçekleştiği alana çok yakın bir yere acele bir cami yapmak ile dinler arası diyalog arayışlarının zora girdiğini algılayabilecek kadar hassas görüleri olan liderlere ihtiyacı vardır. New York TImes, 15 Ağustos 2010
Kaynak: Zaman