Afrika politikası? Afrika politikası mı dediniz? Hangi Afrika politikası? François Hollande, Cumhurbaşkanlığına seçilmeden kısa bir süre önce, üstüne basa basa, kendi iktidarında "Fransa-Afrika'sı" yaklaşımına bir son verileceğini söylüyordu.
Fransa-Afrika'sı, hala görmezden gelenler için söylüyorum, Afrika'dan yalnızca CFA franklarından [bazı Afrika ülkelerinde kullanılan para birimi] oluşan tomarlar biçiminde değil, kimi zaman cembelere [Afrika'nın geleneksel tam tam davulları] doldurularak Fransa'ya para akıtılırken, Fransa'nın himaye ettiği devlet başkanlarıyla veya kendileriyle rahatça çıkar ilişkisine girebildikleriyle, Fransa ya da Afrika halkları tarafından kolayca algılanamayan, Fransa ve siyah Afrikalı eski sömürgeleri arasındaki çok özel ilişkilerini içinde barındırıyor.
Nicolas Sarkozy'nin eski danışmanı ve CFA franklarını cembelerle taşıma işinde baş kurye olan Avukat Robert Bourgi, bu para trafiğinin Sarkozy'inin Elyssée Sarayı'na seçildikten kısa bir süre sonra kesin olarak sonlandırılmış olduğunu ciddiyetle onaylandı. Bu hikayeyi yuttuğumuza inanan tek kişi, eski patronuyla birlikte, kendisi olmalı.
François Hollande'a dönecek olursak, tamamen safça, Fransa-Afrika'sı konusundaki kulaklara nağme iman tazeleyişine ilişkin beyanatını dinledik. Halbuki bu ifadeleri, onun selefi ve aynı zamanda idolü olan François Mitterrand'dan da duymuştuk ve elimize ne geçtiğini de gördük.
Mitterrand zamanında, "Papamadit" ["Babam bana dedi ki...", François Mitterrand'ın Afrika Agence France Presse adına Afrika'da görev yapan oğlu Jean Christophe'un lakabı] vardı. Sarkozy ile birlikte elimizde, Dakar konuşması'nda Fransa-Afrika'sının tarihe gömüleceğini söylediğinde Sarkozy'nin ciddi olduğuna safça inanan Bakan Jean Marie Bockel ve iyi bir demokrat olduğunu söylemenin zor olduğu asker Idriss Déby [Çad devlet başkanı]'nin kurtarılması ayrıca baba Bongo [eski başkan Alphonse Bongo Ondimba, Gabon devlet başkanı Ali Bongo'nun babası] ile artan çıkar ilişkileri var.
Selefiyle farkını ortaya koymak için François Hollande da tarihe yeterince dahil olamadığımızı ifade ettiği Dakar'a, bize dünyanın geleceği olduğumuzu söylemeye gitti. Bunu duymak bizi daima memnun ediyor ve fakat hiçbir anlam taşımıyor. Hollande sonra Kinshasa'ya geçti. Doğrusunu söylemek gerekirse başka seçeneği yoktu zaten, çünkü bu bir Frankofon zirvesiydi. Orada, Küçük Kabila"ya [2001'de suikasta uğrayan Demokratik Kongo Cumhuriyeti başkanı Laurent-Désiré Kabila'nın oğlu, şimdiki başkan Joseph Kabila] insan haklarına saygılı iyi bir demokrat olmadığından "haberdar olduğunu" ve yaptığının doğru olmadığını açıkça belli etti.
Fakat kaş yapmak istenirken göz çıkarılmıyor mu? Pek çok insan Fransa'nın tepeden bakan tutumu ve hatta kötü eğitimi aracılığıyla asimile dildi. Hollande, Kabila hanedanını himaye etmeyi kendisine görev addetmesinin nedeninin Afrika'yı sevmesi olduğunu ileri sürerek savunuyor kendisini.
"Afrika'yı ve Afrikalıları seviyorum", bu tüm Fransa devlet başkanlarının ritüel haline gelmiş ve söylenmesinin zorunlu olduğuna inandıkları bir laf. O halde, Hollande'ın, Suudileri ya da Katarlıları, bunun yanı sıra insan haklarına ve özellikle kadın haklarına saygılı iyi demokratlar olduklarını ifade etmenin oldukça güç olduğu liderlerini sevmediğini varsayabiliriz. Fakat petrollerini veya petro-dolarlarını sevemeyeceğimiz gibi, Suudilerin ya da Katarlıların kendilerini de sevemeyiz. Kabila hanedanı da çok zengin bir ülkeyi yönetiyor, ama onlar siyah Afrikalı.
Bir Fransız Cumhurbaşkanı, bir siyah Afrikalı Cumhurbaşkanına karşı kendi ülkesinde tepeden bakan bir tutum takınabiliyor. Elbette Hollande'ın hiç de Demokratik olmayan Kongo Cumhuriyeti'nde, Cezayir'de değil. Cezayir başka bir mesele. Fransa'nın kesinlikle eski bir sömürgesi olmakla birlikte, Güney Sahra'daki aynı konumda bulunan eski akranları olan diğer ülkelere nazaran daha hırçın ve öç alıcıdır. Çünkü bağımsızlığını kimse ona bağışlamış değil, Cezayir onu kendi kanıyla kazandı.
Burada, François Hollande bir cümle sarf etmeden önce dilini ağzında yedi defa dolandırıyor. Ayrıca Cezayir'in bolca petrole ve petro-dolara sahip olduğunu ve böyle bir ekonomik kriz sürecinde herhangi bir Fransa liderinin burada somurtmaya cüret edebilmesinin zor olduğunu eklemek gerekir. Diğer taraftan, Sahra'da Fransızları kaçıranlar, Kongolulardan ziyade Cezayirlileri andırıyorlar. Görelim, Hollande, Fransız rehinelerin tutulduğu, el ve ayaklarının kesildiği ve ölümüne taşlandığı kuzey Mali'de tam olarak ne yapacak? François Hollande'ın Afrika politikasının rengini, bu meseleye karşı takınacağı tutumdan anlayacağız.
* Venance Konan: Fildişi Sahili "Fraternité Matin" gazetesi editörü
Kaynak: Le Monde
Dünya Bülteni için çeviren: Muhsin Korkut