Başörtüsü İslamcı ideolojinin bir sembolü mü, yoksa yükselen sembolik İslam’ın kadın başına düşürdüğü amansız bir ağrı mı?

            Kuşkusuz, “ikisi de değil” denilerek doğru soru sorulana kadar cevap hakkı saklı tutulabilir.

            Ancak kendini bu iki sorunun tabii muhatabı kabul edenler “ikisi de değil” diyerek soruyu havaya üfürmektense başlara ağrı sokan entelektüel itirazlarda bulunmayı tercih edeceklerdir. Ve kullanılan bu itiraz hakkı, yükselen düşük belli sembolik İslam’ın başları nasıl sardığına hal-i melâlden bir cevap olacaktır.      

            Aslında bir hususa getirilen her yasak, yasanın suç saydığı hakkı kullanmaya kararlı insanların bilinçli olmasını öğütler. Bir yasağı delmek, ona karşı gelmek, onu bertaraf etmek örgütlü bir bilinci ya da bilinçli bir örgütlenmeyi gerekli kılar. Nizai davalarda müştekinin söz hakkı iddiaları ile sınırlı iken, davalının itiraz ve müdafaası mahkemenin tahammül sınırına bağlıdır. Ve fakat dünya hukuk tarihinde suçunu inkâr ederek kazananların sayısı, suçsuzluğunu savunanlardan daha fazladır.

            Başörtüsünü suç sayan yasaya karşı bu ülkede, ne bilinçli bir örgütlenme oldu, ne de örgütlenmiş bir bilinç oluştu. Yasayı bir suç kabul edip inkâr etmekten çok suçsuzluğu savunma yoluna başvuruldu. Başlarını açmayanlar yasayı delemediler ama inançlarını delenler, başlarını açanlar oldu.

            Başörtüsünün suçsuzluğunu savunanlar kamusal alanda meşhur olurken yasayı inkâr edip evlerine çekilenler, sorulması gereken doğru soruya saklı tuttukları cevabı vermiş oldular. Gizli bir bilinci, tehlikeli bir öfkeyi örgütlediler. Geriye kalanlar, iki soruyu havaya üflemek yerine üfürükten savunmaların kuyruğuna takıldılar. Diğer yönüyle başörtüsü yasağı, suçsuzluğu savunmayı bilinç olarak içselleştiren okur-yazar! İslamcı kadınların kamusal alana çıktığı bir dönemin kapılarını da açtı.

            Örneğin, 1980 öncesi başörtülü kaç kadın vardı gazete köşelerinde, sanat salonlarında, sinemalarda, prömiyerlerde?

            Ya da siyasi ve içtimai hayatta adı geçen kaç kadın vardı ve kimlerdi?

            Figüratif entel savunmalarla dinsel karşı koyuşlar arasında çekiştirilerek yırtılan başörtüsü, inkârcıların (Yasayı inkâr edenlerin) başında ideolojik İslam’ın simgesi olarak sıkılaşırken, suçsuzluğu savunanların başında sembolik İslam’ın alışkanlığı olarak gevşedikçe gevşedi. Ama bu durum Hayrünnisa’ları Leydinnisa yapmaya yetmedi.

            Asıl konu bu idi. Sembolik İslam’a örnek olması açısından değil ancak son günlerin en popüler bahtsız kadını olması bakımından önemli bir isim;

            Hayrünnisa Gül…

            Aslında sistemin gardiyanları “Abdullah Gül cumhurbaşkanı olamaz” demedi. “Hayrünnisa hanım Cumhurbaşkanı karısı olamaz” dedi. Çünkü sistem muhafazakâr erkeklere değil, her zaman olduğu gibi sembolik de olsa başörtülü bir kadına karşı refleksini ortaya koyma kararlılığı gösterdi. Konuklarını tek başına karşılayan Gül, ne zaman tartışma konusu oldu? Karısı protokole girdiği zamanlarda elbete.

            Kocasından Gül’ü alıp ona diken veren kadın…

            Sistemin pin kodunu değiştirerek bloke eden ve 70 Milyon insanı seçimlere sürükleyen kadın…

            Ne AKP’nin ideolojik dinsel eğilimleri ve ne de Abdullah Gül’ün siyasi hesapları.

            Sembolik İslamla özdeşleşmek zorunda kalan başındaki örtüyle zulme mahkûm edilen kadın…

            Hangi kadın Hayrünnisa hanımın yerinde olmak ister?

            Kim, kendisi yüzünden kocasına ve milletine yapılan zulme sebep gösterilmek ister?

            Kim bu kadar aşağılanmaya, bu kadar tahkir edilmeye razı olur?

            Kim, şahsı üzerinden milyonları sancıya sokan bir gerilimin sebebi olmak ister?

            Bugünlerde herkes birilerinden bir jest, bir şövalyelik bekliyor. Ahmet Taşgetiren “Askerler böyle dese” dedi. Fikri kerih, zikri mülevves bir adam “Gül şöyle yapsa” dedi. Taşgetiren’in temennisi kertenkele deliğinde keramet aramak gibi bir şey de olsa, teneke kafalı düşünce madrabazının dayatma niteliğindeki tavsiyesi tam bir ahlak marazı idi.

            Şimdi ben de bir jest beklesem Hayrünnisa hanımdan acaba nasıl olur?

            Teneke kafalı adamın üslubuyla;

            “Hayrunnisa hanım, cumhurbaşkanı eşi olamaz mı?        

            Çok samimi ve çok açık düşüncem şudur. Kesinlikle olabilir.(Vekil ve bakan karısı olabildiği gibi)

            Bu görevi iyi yapamaz mı?
            Samimi düşüncem, kesinlikle yapabilir.
            Bu mevkii hak etmedi mi?
            Kesinlikle hak etti.
            Yine de içimden bir ses diyor ki, tanıdığım Hayrünnisa hanım, fazlasıyla hak ettiği bu Leydiliği, kendi arzusu ile reddetmelidir. Ülkesi kendisinden bu zarif jesti beklemektedir. Abdullah beyin ikinci bir evlilik yaparak bir protokol karısı almasına izin vermelidir. Bu izni vermek şövalye eşine yakışır bir durumdur...

            Abdullah bey de imam nikahıyla yaşamaya devam edeceği eski eşine “Aha bu Hayrünnisa, kadınların en hayırlısı, harimiismetimdir, benim eşimdir”, resmi nikahına aldığı yeni karısına da “Aha bu da Leydinnisa, sizin istediğiniz cinsten protokol eşimdir” diyebilmeli.

            Ya da Başörtüsünden murat başı mı örtmektir, saçı mı gizlemektir? Hayrünnisa hanım bunun cevabın fakihlerden almalı. Eğer cevap saçı gizlemekse, kafasını kazıtmalı. Bu durumda ilk öneri geçersiz olacaktır.

            Ben Hayrünnisa hanımdan bu jesti bekliyorum. Bir de bunu deneyelim…
            Gül’ü seven bu dikene katlanmalı.”

            Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığına gelince korkum şu ki;

            “Herşeye karşın herkes, sevdiğini öldürür. Kimi bunu sert bakışıyla yapar, kimi de yüze gülen bir sözcükle… Korkak kişi bunu bir öpücükle, cesur adam bir kılıçla…” Oscar Wilde

            Başbakan cesur mu dersiniz?