İsrail'in Gazze'ye düzenlediği saldırılarla Beşşar Esad'ın Suriye halkına karşı acımasız saldırılarını ilişkilendirmek zor değil. İsrail, Gazze saldırılarıyla, Suriye'ye yönelik uluslararası ilgiyi kendi üzerine çekerek son zamanlarda Şam yönetiminin boynuna geçirdiği ilmeği biraz da olsa çözmeyi başardı. Bu şekilde de Esad rejimiyle beraber, müttefikleri olan İran ve Rusya'nın bölgede kalıcı olma umutlarını yeniden yeşertmiş oldu. Buraya kadar şaşılacak bir şey yok. Ancak Esad rejiminin ömrünü uzatma çabaları, bölgede oluşan çatışmaların beraberinde getirdiği değişimleri artıracak ve özelde Arapların genelde de diğer uluslararası güçlerin Suriye'deki rejimin çöküşünü hızlandırmaya yönelik önceliklerini ötelemeye başlayacak.
Görünen köyün ötesine uzanan bakışlara göre, Hamas ile İsrail arasındaki askeri çatışma aslında İran ve İsrail çatışmasından başka bir şey değil. Hamas, Tahran'dan aldığı talimatlarla Suriye üzerindeki baskıyı hafifletmeye çalışıyor. Yani Hamas, bu savaşta İran'ın temsilcisi konumunda. Hamas'ın İran'la olan bağlantısı, Suriye devrimini sarsacak bazı çıkar ilişkilerini içeriyor. Yalnız, ortaya çıkan bazı sonuçlar farklı çıkış noktalarını gösteriyor. Hamas'ın Şamdan çekilmesi ve Suriye devrimcileriyle beraber rejime açıktan cephe almasından bu yana, İran ve Esad rejimiyle arasında bir takım gerginliklerin olduğu açık. Hamas, yalnızca, İran'dan daha güçlü tarafları toplamayı başaran Suriye halkına karşı oynanan kirli oyunda bir geçiş noktası olmak istemiyor. Aynı zamanda kendisine "ikiz kardeş" doğuran Suriye devriminin de karşısında yer almayacağa benziyor.
Kriminoloji uzmanlarının birleştiği ortak bir kanı vardır: Ortada bir suçlu varsa ondan faydalanan birileri de muhakkak vardır. İsrail, Gazze olayında hem tümüyle suçlu hem de bundan faydalanan tek unsur. Bu devlet, "Financal Times" ta da belirtildiği gibi, askeri saldırıların fitilini ateşleyen tek taraf. İsrail'in geçen hafta Gazze'deki saldırıları, ilk olarak Hamas'ın askeri kanadı İzzettin Kassam Tugayları komutanlarından Ahmet Caberi suikastıyla başladı. Ardından da birçok noktaya hava saldırısı düzenledi. Aynı İsrail, Gazze'yi yeni silahlarını denemek için kullandığı bir alan haline dönüştürdü. Ahmet Caberi suikastı da insansız hava araçlarını denemesi için iyi bir araçtı. Bugünlerde de gerçekleştirdiği sistemli operasyonlarla Filistin füzelerine karşı ''Demir Kubbe'' savunma kalkanını deniyor ki bu araçların bahsi 2008 Aralık ayında "Dökme Kurşun" operasyonunda uygulanabilirliği ile ilgili olarak İsrail medyasında daha önce geçmişti.
Netanyahu hükümeti Caberi suikastıyla İsrail halkının gözünde manevi bir zafer elde etti. Caberi, Netanyahu için hükümetine ve istihbarat birimlerine karşı bir ihanetin temsilcisi gibiydi. Çünkü İsrail hükümeti, tüm Filistin'i kontrolü altında tutmasına rağmen Caberi, Gilad Şalit'i saklamayı başarmıştı. Netanyahu aynı zamanda önümüzdeki seçimlerde de gücünü göstermek istiyor. Bunu da Filistin'e zulmederek ve önemli liderlerine karşı hazırladığı suikast paketleriyle gösteriyor. Aynı şekilde İsrail, Filistinli grupları tahrik ederek, yerleşim yerlerini bombalamaları konusunda tahrik ediyor. Bu şekilde İsrail, Batı'nın Filistin'i bir devlet olarak tanıma çabalarını tümden yok etmeyi hedefliyor.
Yani, İsrail tüm standartlarıyla, kanlı Gazze taşlarını kullanarak siyasi ve askeri avları tuzağa düşürmeyi başarıyor. Buradan da Hamas'ın Esad rejimini kurtarmak için İran'la ürettiği ve mantıklı gibi görünen, fakat alt yapısını ideolojik ve siyasi düşmanlıkların oluşturduğu fikirlerin iyi kotarılmamış basit fikirler olduğu sonucu net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Kaynak: Hamid Macid / Şarku'l Evsat
Dünya Bülteni için tercüme eden: Tuba Yıldız