Evet, yanlış okumadınız. Almanya'da yayınlanan Frankfurter Rundschau isimli sağ eğilimli gazetedeki haberin başlığı aynen böyle. Sol eğilimli Süddeutsche Zeitung'un başlığı da pek farklı değil: "Erdoğan hangi zihniyetin çocuğu?"
Avrupa'da sağ ve solun, dünyaya ve ülkemize bakışlarının farklı olduğunu iyi biliyoruz. Mesela, Avrupa solu, Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olmasında sakınca görmez. Ama sağ, şiddetle karşıdır. Sol çizgiyi İşçi Partisi eski lideri Blair, sağı ise Hıristiyan Demokrat Angela Merkel temsil eder.
Bu önemli farklara rağmen iki gazetenin, Türkiye'nin Danimarka Başbakanı Rasmussen'in NATO genel sekreterliğine itirazına karşı çıkmada hemfikir olması çok ilginç.
Baştan aşağı kaba ve küstah bir üslupla kaleme alınmış yazıları okurken, insan olağanüstü centilmen görüntü arkasında bazen Batılı kafaların ne kadar önyargıların esiri olduğunu görüyor.
Sanırsınız ki, Bay Rasmussen dünya barışına katkısı dolayısıyla Nobel'e layık bir isim. Türkiye de bu değerli ismin önünü tıkıyor.
Sanırsınız ki, Bay Rasmussen tam Huntington'ın arzuladığı gibi medeniyetler arası bir savaşa zemin hazırlayan karikatür krizinin baş aktörlerinden biri değil, bir barış havarisi.
Sanırsınız ki, bu zat, Türkiye'nin de aralarında bulunduğu 6 ülkenin büyükelçisi ile görüşmeyi reddederek, birçok insanın hayatını kaybettiği, küresel provokasyonda tetikleyici rol oynayan siyaset adamı değil, bir Mandela veya Gandi.
Aklı başında bütün insanlar, 11 Eylül ve karikatür krizinin yol açtığı, İslam dünyası ile Batı arasındaki uçurumu kapatmaya çalışırken, böyle bir ismin NATO gibi bir kurumun başına geçmesinde hiç sakınca yok. Ama Müslüman çoğunluğa sahip tek NATO üyesi olan Türkiye'nin bu konuda rezervini ifade etmesi skandal!
Bütün dünya Afganistan'daki soruna bir çözüm bulmaya çalışırken ve konu NATO'nun da en önemli gündem maddesi iken Obama bu konuya öncelik vereceğini söylerken, Rasmussen'i NATO'nun başına düşünmek çok doğru! Ama kundaktaki çocuğun bile göreceği bu tercih fiyaskosunu dile getirmek facia.
Lütfen, bu zihniyetin olaya yaklaşımına bakın: "NATO bir savunma birliği olma ötesinde aynı zamanda bir değerler birliği olma iddiasındadır. NATO, ne derece böyle olduğunu Türk Başbakan Erdoğan'ın Rasmussen'e yönelik çıkışından sonra gösterebilme imkânına sahip olmuştur. NATO bu fırsatı değerlendirmelidir. Artık mesele kimin genel sekreter olacağı meselesi değil, NATO'nun inandırıcı olup olmadığı meselesidir. Savunma Paktı, sırf İslam ülkelerinde kendisinden nefret edildiği için Rasmussen'i genel sekreterlik görevinden mahrum bırakırsa, ahlakî açıdan dağıldığı anlamına gelir."
Rasmussen'e yetersizlik veya tecrübesizlik gibi nedenlerle değil, karikatür krizindeki rolünden dolayı karşı çıktığı için Erdoğan'a çok kızan beylerin önerisi şöyle: "NATO şayet kendisine sadık kalmak istiyorsa hem İslam dünyasının baskısı hem de Başbakan Erdoğan'ın kendi iradesi neticesindeki çıkışını kabul etmeyip Rasmussen'i tereddütsüz genel sekreter seçmeli. Bunun dışındaki bir hareket insan hakları ve bireysel hakların dikkate alınmadığı ülkelerin baskılarına boyun eğildiği intibaını uyandıracaktır. ... NATO, dünyaya kırmızı çizgilerinin ne olduğunu göstermeli ve Türkiye'deki gelişmeleri değerlendirmeli; AB de Erdoğan'ın ne tür bir zihniyete sahip olduğunu sorgulamalıdır."
Sanki Erdoğan, Afganistan'da ciddi sorumluluklar üstlenmiş, NATO'nun en önemli ülkelerinden birinin lideri değil, aşağı mahallenin bekçisi. Sanki Türkiye, NATO, BM Güvenlik Konseyi, İslam Konferansı Örgütü üyeliği ve Medeniyetler İttifakı girişiminin eşbaşkanı sıfatlarıyla konularda görüş belirtmeye hakkı yok.
Üstelik bu beylerin çarpıttığı gibi konu sadece Türkiye'nin karikatür krizine bakışıyla ilgili değil ki. Türkiye kamuoyu, Rasmussen'i terör örgütünün yayın kuruluşu Roj TV'ye desteğiyle biliyor. Kamuoyu, bu ismi, 2005'teki Kopenhag ziyaretinde, Roj TV muhabiri de alındığı için Başbakan'ın protesto edip iptal ettiği basın toplantısından hatırlıyor. Türkiye, bu ismi, 2002 Kopenhag zirvesinde Danimarka televizyonuna yakalanan "Aralık 2004 tarihi Türkiye'yi oyalamak için süreci uzatmaya yetecektir." sözlerinden hatırlıyor.
Türkiye'nin bu isme itiraz etmesi için bunlar fazlasıyla yeterli. Karikatür meselesi ise Türkiye'nin küresel barışı düşünerek yaptığı ahlaki bir hatırlatmadan ibaret. Bu basit gerçeği anlamak istemeyenler, onu NATO'nun değil, BM'nin genel sekreteri yapsınlar. Belki o zaman dünya huzur bulur! Bizce, Türkiye'nin sözü eğip bükmesine gerek yok. Rasmussen'e 'hayır' demek, ölçüsüz Batılı siyasetçiler için ders ve insanlık için jest olur.
Kaynak: Zaman