22 Temmuz seçimleri Ak Parti’nin her iki kişiden birinin oyunu alarak, gücüne güç kattığı bir seçim oldu. Alınan oyların bir kısmı, Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde oluşturulan sun’i gerginlikten rahatsızlık duyan halkın iradesinin yönünü de gösteriyordu. Halk tabii olarak, ‘Cumhur biz isek, başkanımız da bizden olmalı, diyordu.

Ak Parti’nin Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’dü ve Cumhurbaşkanı olmasına kesin gözüyle bakılıyordu. Çünkü önceki Cumhurbaşkanları nasıl seçildiyse, o da aynı yöntemle seçilecekti. Ancak öyle olmadı. Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasını istemeyen bir kısım derin çevreler topu taca attılar. Meclis Cumhurbaşkanını seçemedi. Türkiye’de ev sahibi olduğu iddiasında bulunan bu derin-bürokratik çevreler, hukuksal bir manipülasyonla Türkiye’yi erken seçime soktular. Böylelikle Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı bu hukuksal manipülasyonla engellendi.

Seçimler yapıldı ve Ak Parti yüzde 46,6’lık bir temsil salahiyetiyle seçimden güçlü çıktı. Tabi bunda seçim çalışmaları sırasında meydanlarda işlenen Cumhurbaşkanlığı seçimi konusundaki haksızlık da etkili oldu. Abdullah Gül’e haksızlık yapılmıştı. Ama bunun da ötesinde, Türkiye’de ‘ev sahipliği’ iddiasında bulunan derin-bürokratik çevreler, Cumhurbaşkanını iktidarın dillendirdiğinin aksine, halkın seçmesini mahsurlu gördüklerini ifade ettiler.

Halk, bundan rahatsızlık duydu. Ancak asıl rahatsızlık duyulan husus, ‘ev sahipliği’nin halkın elinden alındığının halka bildirilmesiydi. Şunu ifade etmek istiyordu bu çevreler: ‘Ev sahibi biziz. Siz, bizim istediğimiz şartlarda kalmak koşuluyla, rahat bir şekilde yaşayabilirsiniz. Ancak, evin mahremiyeti olan alanlar var. Bu alanlara göz dikmek ve buraları ihlal etmeye çalışmak misafirliğin sınırlarını zorlamak olur.’

Bu mesajı alan halk, seçimlerde iradesini ortaya koydu ve ‘Burada kendi eviniz gibi rahat edebilirsiniz’ mesajı verdi derin-bürokratik çevrelere.

Ev sahibi biziz.

Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığına sıcak baktı halk. Bu hem Abdullah Gül’ün kişisel yapısı, karakteri, enginliği, genişliği, güleryüzlü ve deneyimli bir devlet adamı olması hem de Türkiye’de ‘ev sahipliği’ni başkasına kaptırmak istemeyen halkın değerleriyle örtüşen bir özelliğe sahip olmasındandı.

Yani halk, Abdullah Gül’ün şahsında aslında, Cumhurbaşkanında olmasını istediği değerler manzumesini ortaya koydu.

Dolayısıyla Ak Parti ve yeni meclisin bu durumu iyi okuması gerekir. Abdullah Gül, Cumhurbaşkanı olursa ne güzel. Ama Abdullah Gül, Cumhurbaşkanlığına yeniden aday gösterilmezse, işte o zaman, iktidar partisi ve meclis, halkın Abdullah Gül’ün şahsında Cumhurbaşkanında görmek istediği özellikte birini aday gösterme yükümlülüğüyle karşı karşıya kalmış olur. Bu meclis için önemli bir sınavdır.

Çünkü halk, gerçekten Türkiye’de ‘ev sahibi’ olduğunu biraz da böyle pekiştirmiş olacak.