Korkulan noktaya gelindi... Türkiye’nin uyarılarına rağmen Kıbrıs Rum yönetimi adanın 185 km güneyinde Afrodit adı verilen mevkide, doğalgaz sondajlarına başladı.
Türk hükümeti karşılık olarak, KKTC ile kıta sahanlığı ve doğalgaz arama çalışmaları ile ilgili bir anlaşma yapmak üzere harekete geçti. Başbakan Erdoğan daha ileriye giderek, Türkiye’nin tartışmalı bölgeye firkateynler, hücum botları ve savaş uçakları göndereceğini açıkladı.
Böylece Doğu Akdeniz’de bir “yüksek gerilim” aşamasına giriliyor.
Krizin bir özelliği daha baştan uluslararası boyutlar almasıdır. Bu sadece Güney Kıbrıs’la Türkiye arasında bir mesele olmaktan çıkıyor, işin içine İsrail, Yunanistan ve dolaylı olarak AB de giriyor.
Gerilimin diğer bir özelliği de çatışma riski taşımasıdır. Türkiye, Kıbrıs Rum yönetimini ve onu destekleyen İsrail’i dize getirmek için “askeri güç gösterisi” politikasını uygulamaktadır. Bunun isteyerek veya istemeyerek “it dalaşları” gibi sürtüşmelere yol açması ihtimali her zaman mevcuttur.
* * *
Bu kritik noktaya nasıl gelindi...
Güney Kıbrıs bir süre önce kıyılarının güneyinde deniz dibinde zengin enerji kaynaklarının bulunduğu varsayımı ile bir “münhasır ekonomik bölge” (MEB) kurmuştur. Rum hükümeti bu bölgede sismik araştırmaları başlatma hazırlığını yürütürken aynı zamanda MEB konusunda Lübnan, Mısır ve İsrail gibi Doğu Akdeniz ülkeleriyle anlaşmalar imzalamıştır. Son olarak İsrail’in kendi münhasır ekonomik bölgesinde zengin doğalgaz yataklarını bulması üzerine ABD’deki “Noble Energy” ve İsrail’deki “Delek” şirketleri ile sondaj çalışmaları için mutabık kalmıştır.
Türkiye daha baştan Güney Kıbrıs’a bu tür çalışmalara girmemesi için uyarıda bulunmuş, ama Hristofyas yönetimi her egemen devlet gibi, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin de kendi münhasır bölgesinde petrol ve gaz arama hakkına sahip olduğunu belirterek bu maceraya girişmiştir.
Türkiye’nin buna itirazı birkaç nedene dayanıyor. Her şeyden önce Türkiye, Kıbrıs’ın ikiye bölünmüş bir ülke olduğunu ve Rum yönetiminin Kuzeyi temsil etmediğini, KKTC’nin de MEB hakkına sahip olduğunu, oysa Rum tarafının bunu dikkate almayıp tek yanlı hareket ettiğini öne sürüyor.
Ankara ayrıca KKTC’nin de kendi kıta sahanlığı hakkının bulunduğunu ve Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip olduğunu, dolayısı ile bölgenin sadece başkalarına ait bir göl sayılamayacağını belirtiyor.
* * *
Ne var ki, Türkiye Rum yönetimine karşı kullandığı argümanları uluslararası camiaya kabul ettirmekte zorlanıyor.
Bunun başlıca nedeni “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin Türkiye dışında bütün dünyada bağımsız bir devlet olarak kabul edilmesidir. Bu, onu MEB’de sismik araştırma yapmakta haklı gösteriyor. Buna karşılık uluslararası topluluk KKTC’yi tanımıyor. Bu nedenle Türkiye ile imzaladığı anlaşmaları da geçerli saymıyor.
Ancak Türkiye’nin sert çıkışı, güç kullanma uyarısı ve diplomatik arenadaki çabaları, uluslararası camiaya bu krizin bir an önce halledilmesi gerektiği mesajını veriyor. Nitekim şimdi BM’den, ABD’den, AB’den de uzlaşma ve hatta sismik çalışmaları erteleme çağrıları geliyor.
Bu süratle yapılmadığı takdirde Doğu Akdeniz’de yüksek gerilim, suları fena halde kızıştıracaktır.
Kaynak: Milliyet