Goldstone Raporu, BM himayesinde yapılması ve İnsan Hakları Konseyi tarafından Araştırma Heyeti Başkanı olarak atanan Richard Goldstone'un güvenilirliliğinin yüksek olmasından dolayı ün kazandı. Gazeteci ve güvenilir görgü şahitlerinin bir dolu ifadelerinin yanı sıra diğer saygın araştırmalarla (Arap Birliği, Uluslararası Af Örgütü, İnsan Hakları İzleme Komitesi tarafından oluşturulan John Dugard'ın benzer heyeti), Dökme Kurşun Operasyonu'yla uluslararası hukuka göre tümden suç işlendiği üzerinde birleşildi. 100:1 yaralanma oranıyla birlikte haber görüntüleri de bu intibaı kuvvetlendirdi. İsrail askerlerinin ifadeleri, saldırı sırasında Gazze'de yaşayanların günlükleri, Norveç'in Gazze'nin Gözyaşları filmi ve hatta saldırılar sırasında Gazze'de bulunan BM personelinin gayri resmi raporları da bu durumu tasdik etti. Goldstone Raporu'nun özeliği, bilhassa birkaç olayla alakalı daha fazla detay, ilerki adımlar için bir dizi tavsiyeler ve en önemlisi de Evrensel Yargı'nın daha az geleneksel vasıtalarla hesap sorma yükümlülüğünü teşvik (ulusal mahkemelerle, nerede işlenmiş olunduğuna bakılmaksızın ihlalle suçlanan şahıslara karşı uluslararası ceza hukuku normlarının uygulanması) ve sivil toplum hareketini ihtiva etmesiydi.
Daha önce de işaret etmiş olduğum gibi, Goldstone Raporu'nda ele alınan çoğu konuda, haksız yere İsrail lehine olan iki büyük husus var. Birincisi, İsrail'in 4 kasım 2008'de ateşkesi ihlal eden provokatif saldırısını dikkate almayarak bir şekilde insafsızca Hamas'ın yanlışlıklarına vurgu yaptı. Halbuki ateşkes birkaç aydır sınır ötesi şiddet olaylarını önemli ölçüde azaltmış, Hamas da İsrail'in haksız ablukasına son vermesi şartıyla ateşkesin sınırsız olarak uzatılmasını teklif ediyordu. Güney sınırının güvenliğini sağlamak için Gazze'yle ilişkilerini normalleştirme ya da en azından bunun mümkün olup olmayacağını test etmeye ilgisiz görünen İsrail bu teklife cevap dahi vermedi.
Bazı bakımlardan daha ciddisi de Goldstone Raporu'nun bazı önemli konuların, İsrail perspektifi bakımından daha hasar verici sonuçlara yol açabileceğini düşünmekte başarısız olmasıydı: Ateşkesi göz önüne alınca, işgalci bir güç için en başından böyle bir saldırı başlatmasının hoş görülür olup olmadığı, daha da önemlisi yoğun şehir nüfusuna sahip bir topluma karşı yapılan bir askeri saldırının uluslararası insan hakları hukukuna uygun olup olmadığı, keza İsrail'in savaş esnasında Gazze'deki sivillere savaş bölgesinden ayrılma fırsatı vermeyi reddetmesinin insanlığa karşı bariz bir suç olup olmadığı gibi. Toplam yaralı sayısının, Gazze'de bilhassa çocuklar olmak üzere sivillerde çok yaygın olduğu bildirilen travma sonrası stresten muzdarip olanları da ihtiva etmesinin gerekip gerekmediği de dahil olmak üzere yeterince soruşturulmamış başka hususlar da var.
Yüksek görünürlükteki Goldstone Raporu, uluslararası hukuk ve BM'nin hem gücünü hem de güçsüzlüğünü ortaya koyuyor. Gücü, hukuksuzluk ve suç bulgularının dünya kamuoyundaki etkisinin boyutuyla görülüyor ve sivil toplumla dayanışma girişimlerinin seferber edilmesine katkı yapıyor. BDS Kampanyası ve Özgürlük Filosu'nun Goldstone Raporu'ndan kaynaklanan kararlılık ve imkanla kuvvetlendiğinde kuşku yok. Benim Meşruiyet Savaşı olarak ifade ettiğim savaş yapılırken, "hukuk savaşı" önemli bir mücadele sahasıdır ve Goldstone heyetinin araştırmasının sonucu, Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin için verdikleri mücadeleyi destekleyenler adına büyük bir zafer oldu.
Aynı zamanda, ABD'nin Goldstone Raporu'ndaki tavsiyelere destek vermeyi reddetmesi, aksine siyasi gücünü raporu engellemek ve kurumsal olarak BM'deki etkilerini asgariye indirmek için kullanması, tavsiyelerin ölü doğduğu manasına geliyor ki durum da budur. BM, jeopolitik uzlaşma olmadıkça kanun dışı ve suçla ilgili davranışları soruşturamaz. Örneğin, Libya'da 1973 sayılı kararla kuvvet kullanılması, Çin ve Rusya da dahil Güvenlik Konseyi üyelerinden beşinin çekimser kalmasıyla zayıf da olsa, jeopolitik uzlaşmayla desteklendi.
Aslında BM, Meşruiyet Savaşı'nda mücadele yeri olarak stratejik açıdan önemlidir fakat Filistin halkını korumayı ya da onların uluslararası hukuka göre haklarını sağlamayı başaramadı. Bu bakımdan BM'nin ilgisi semboliktir ve onun faydasızlığına dair intiba ve hayal kırıklığı davranışsaldır. Davranışlarla ilgili dış destek için Filistinliler temelde sivil topluma olduğu kadar kendi direniş taktiklerine bakmalıdırlar. Bu konuda ilk intifadayla ortaya konan yumuşak güçle meydan okuma, şimdiye kadar en kayda değer, en yaratıcı ve en etkili olanıydı.
Bu arada, daha önce de bahsedildiği gibi, İsrail’in bu ölçekte bir silahlı saldırıya başvurmasındaki meşruiyet hususu, mevcut durum muvacehesinde tamamiyle mantıksız görünüyor. Bunda belki de İsrail’in güneyinin güvenliğini sağlamanın dışında bazı mülahazalar etkili olmuştu (Örneğin, İsrail’de yaklaşan seçimlerin sonuçlarını etkileme, Obama göreve başlamadan önce Hamas’ı vurma, İran’a bir mesaj gönderme, 2006’da Lübnan Savaşı’ndaki başarısızlığından sonra İsrail askerlerinin itibarını yeniden sağlama gibi). Bu, meselenin hem uluslararası hukuk açısından (ki 4. Cenevre Sözleşmesi büyük ölçüde Gazze’yi 1977’de kabul edilen Protokol 1 ilavesiyle, hukuken “işgal” rejimi konusu olarak belirler) hem de İsrail dışişleri politikası açısından (ki Gazze’yi, 2005’te kara birliklerinin çekilmesiyle irtibatı kestiği için dış varlık olarak görür) tahlil edilmesine ışık tutabilir.
İşgale gelince, operasyonun temel karakteri, hukuki olarak işgal gücünün sivillerin hayatına en az zarar verilmesi ve asgari ölçüde güce bel bağlamasına dayanan temel yükümlülüğüne açık bir şekilde aykırıdır. İsrail dış politikasının görüşü benimsenirse de operasyon uluslararası hukuku aynı derecede ihlal eder. O zaman İsrail’in güç kullanma hakkı, daha önceden sınırı geçip yapılan silahlı saldırılara cevap verme hususunda meşru müdafaa hakkını sınırlayan Sözleşme kapsamına konu olacaktır. Nadiren insan ve mallara zarar veren roketlerin bir silahlı saldırı olarak görülmesi ya da güvenlik tehdidi oluşturarak böylesine geniş çaplı askeri operasyonu makul göstermesi mümkün değildir. Meşru müdafaa hakkını yorumlamada yıllardan gelen bazı esneklikler vardır, geçmişteki hiçbir uygulama ya da meşru otorite İsrail’in 2008-2009’da gerçekleştirdiği askeri operasyonun kapsam ve yoğunluğunu haklı göstermez.
Daha önce açıklamaya çalıştığım gibi, kanunsuzluk ve suçun tespiti için BM soruşturmasına güvenmenin, Meşruiyet Savaşı vererek Filistinlilerin hedeflerini teşvik etmekle büyük bir sembolik bağı vardır. Sınırlamalar, davranışların sonuçlarının gerektirdiği bu bulguları dikkate almak ve Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) vasıtasıyla mevcut hesap sorma süreçlerini aktif hale getirme hususundaki jeopolitik gönülsüzlüklerden kaynaklanıyor. UCM'nin suçlama ve dava açma fırsatı olsa da muhtemelen tutuklama ve cezalandırma imkânı olmayacaktır. Böyle bir mahkumiyet, meşruiyet açısından büyük bir zafer olur. Keza bu durumda milli mahkemelerin, Evrensel Yargı'nın daha önce BM soruşturmalarıyla mahkûm edilmiş politikalarla ilintili İsrail siyasetçileri ve askeri komutanları hakkındaki suç iddialarını soruşturması da yüksek ihtimal olur. Son senelerde bazı Avrupa ülkeleri, gözaltına alma ve milli mahkemelerinde yargılama ihtimali konusunda İsrailli yetkilileri yeterince tehdit ediyor ve onları seyahatten vazgeçiriyor ki bu da, zayıf da olsa bir yaptırımdır.
O halde açık olan, uluslararası ceza hukukunu uygulamaya gelindiğinde uluslararası hukuk ve BM'nin güçsüz oluşudur. Burada bu zayıflık ihtiyaridir. Jeopolitik mevcut olunca, Saddam Hüseyin ya da Slobodan Miloşeviç'te olduğu gibi, uluslararası hukuki standartların yaşama geçirilmesinde tepeden inercesine ısrar edilir. Bu çifte standart realitesi, adil ve dürüst bir kanuni rejim olarak uluslararası hukukun itibarını büyük ölçüde sarsıyor.
Richard Goldstone tarafından yazılan son makaleye gelince, her ne kadar heyet başkanı olsa da Goldstone'un neticede dört üyeden sadece biri olduğu unutulmamalıdır. Daha da önemlisi, ünlü Goldstone makalesinin yayımlanmasından sonra araştırma heyetinin diğer üç üyesi ortak açıklamayla raporu ve raporun doğruluğunu yeniden teyid ettiler. Goldstone'un ismini zikretmeseler de gayeleri açıktı. Gücendirmeden, Londra Ekonomi Okulu'nun mümtaz uluslararası hukuk profesörü Christine Chinkin'in, uluslararası insan hakları hukukuna gelince grubun en uzman üyesi olduğunu ifade etmek muvafık olur. Dürüst olarak ele alınınca Goldstone'un ifadelerini geri çekmesi çok şey ifade etmez fakat maalesef bu geri çekilme, ABD hükümeti tarafından, İnsan Hakları Konseyi'nin geriye dönük olarak raporu reddetmesini talep etmenin haklı olduğuna çevrildi.
Goldstone Raporu’nun altını oyma yolunda adımlar atanın bizzat hakim Goldstone olması talihsizliktir, ironiktir. Elbette, ilk sonuç ve tavsiyeleri gerçek manada çürütecek yeni hakikatler ortaya çıksaydı biz geçmişin bir hata olduğunu kabul ederek Goldstone’un cesaret ve dürüstlüğünü alkışlamaya hazırlanırdık. Fakat burada yeniden değerlendirme yapmak için zemin yok mertebesinde zayıftır. Bu da Goldstone’un durumunun daha çok Siyonist kefarete yönelik geç kalmış bir yakarış olarak görünmesine yol açıyor. Beklenildiği gibi Netanyahu kabinesinde bakanlar Goldstone için İsrail’e daveti gündeme getirdiler, radikal sağcı Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman da övgülerde bulundu.
Bunun haricinde, Goldstone’un yeniden değerlendirmeleri, bazı olaylarla ilgili gerçeklerin gözden geçirilmesine temas ediyor ve hiç de ikna edici olmayan bir şekilde İsrail’in kendi soruşturmasının değerlendirmeler için güvenilir bir temel teşkil ettiğine inanıyor. Bu, bu tür soruşturmaların halkla ilişkiler uygulamalarından öte bir anlam taşımadığına dair diğer tüm mülahazaları hiçe sayıyor. Goldstone, İsrail'in Gazze'de sivillere ve sivil hedeflere saldırılarına artık kasıt atfetmediği sonucuna varmak için çılgınca şekilde aşırı genellemeler yapıyor. Yine de bu, İsrail askerlerinin Breaking the Silence grubunda yayımlanan itiraflarındaki yakıcı deliller de dahil olmak üzere şahitliklerin olanca ağırlığı göz önüne alınınca hiçbir şekilde müdafaa edilemez görünüyor.
Elbette hukuk savaşı her iki yolu da keser. Şimdi Netanyahu BM İnsan Hakları Konseyi'nin Goldstone Raporu'nu reddetmeye çağırıyor ve dolaylı olarak İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak'ın "İsrail ordusunun dünyanın en ahlaklı ordusu" olduğu iddiasına destek veriyor. Ümit edelim ki BM, sembolik zeminine bağlı kalsın ve Goldstone Raporu'na sadece güvendiğini teyid etmekle kalmasın, aynı zamanda raporda Genel Kurul ve Güvenlik Konseyi'nde uzun süredir gecikmiş adımların atılması tavsiyesini ciddiye almak için yeni bir canlanma hissetsin. Ve hatta, eğer BM sorumlu davranmayı başaramazsa sivil toplumun, hükümetler ve uluslararası kuruluşların suçun hesabının sorulması konularını ciddi bir şekilde ele almamaları halinde dünya insanlarının bunu yapacağını göstermesi için çok sayıda seçeneği var.
Kaynak: Jadaliyya
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas