'Çok zengin kültürel kaynaklarla yüzyıllarca süren bir tarihî birlikteliğin ardından kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti şu an büyük bir kültürel mirasın da taşıyıcısı' mı? Türkiye'nin onur konuğu olduğu...
Açılışını dün gece Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ile Nobel'li yazarımız Orhan Pamuk'un yaptığı...
Ve 700 sanatçıyla 300 ayrı etkinliğe imza atacağımız Frankfurt Kitap Fuarı'ndaki açıklamaya göre 'evet'...
* * *
Zaten Türkiye'nin fuardaki sloganı da 'Bütün Renkleriyle Türkiye.'
Sloganın ardındaki zihinsel yaklaşım şöyle dillendiriliyor:
'Edebiyatımıza, müziğimize, mimarimize, sanatımıza baktığımız zaman, Balkan, Arap, İran, vb. etkilerini, kendi içimizdeki çeşitli etnik ve dinsel grupların katkılarını, tüm bunların birbirini zenginleştirip geliştirerek nasıl iç içe geçtiklerini görmek mümkün.
(...) İnkárcı, savunmacı bir tutumla tarihsel paylaşımları, yüzyılların alışverişini görmezden gelmek yerine, bu tarihe ve şimdi içimizde barındırdığımız çeşitliliğe sahip çıkmalı, hakkını vermeliyiz.
(...) Kültürümüzün zenginliğine, içerdiği kimliklere sahip çıkarak, bünyemize katarak öne çıkartmak, bizi hem kompleksli bir dar görüşlülükten kurtarıp özgürleştirecek, hem de ülkemizin mevcut gücünün çok daha rahat görünmesini sağlayacaktır.'
Dinlerken ya da okurken insana coşku veren bir metin bu...
Ama uygulama açısından bu düşünceler yaşadığımız topraklarda hiç iktidar olabildi mi acaba?
Gerçekten Türkiye Cumhuriyeti 'bütün renklerine' aynı eşit mesafede durabildi mi?
Durmak istedi mi?
Ya da Anadolu coğrafyasındaki kültürlerle ne kadar barışık yaşadık, ne kadar barışık yaşıyoruz?
İnsanlık áleminin türlü türlü halini barından eski uygarlıkların yaşadığı topraklarımızda bereketlenmiş kültürlerle ne kadar iç içeyiz?
* * *
Zihne takılan soruların en doğru cevapları belki de kıyaslamalardadır...
Fuar sloganımız olan 'Bütün Renkleriyle Türkiye' yaklaşımını kullanabilecek olan bir ülke bulalım; mesela İspanya...
Ve İspanya üzerinden 'kültürel zenginliğimize' bakışımızı irdeleyelim...
Üstelik geçen seneki 'onur konuğu' bu kıyaslamaya fevkalade izin verecek bir örnek içermekte...
* * *
Frankfurt Kitap Fuarı'nda 'Onur Konuğu' uygulaması ilk kez 1976 yılında başlamış...
Onur Konuğu olarak seçilen ülke kendini sadece tüm kültürel özellikleriyle ortaya koymuyor...
Kendi kitap ve yayın dünyasını dünyaya tanıtıyor...
Bu açıdan Frankfurt Kitap Fuarı kendi sektöründe dünyanın en büyük ve cirolu fuarı...
Geçen sene Onur Konuğu 'Katalanya' olmuş...
* * *
Katalanya...
İspanya'nın özerk bir bölgesi...
Fuara sadece Katalanya değil, başka 'yerel kültürler' de onur konuğu olmuş...
Katalanya veya Katalunya İspanya'nın kuzeydoğusunda...
Gerona, Barselona, Tarragona ve Lérida illerini kapsamakta...
Katalanya, 1979 yılında Franco'nun ölümünün ardından özerklik elde etmiş...
Benim bayıldığım sanatçılardan biri olan ressam Joan MirÓ'nun da Katalan olduğunu hatırlatayım...
* * *
Geçen yılın 'Onur Konuğu' olan Katalanlar'ın sloganı 'Eşsiz ve Evrensel' imiş...
Onlar da, yazarlarıyla, okuma günleriyle, edebiyat söyleşileri ve sanat sergileriyle, ciddi çıkarma yapmışlar...
Uluslararası projektörler altında Katalan dili de masaya yatırılmış...
Katalan kültürü Franco diktatörlükleri döneminde amansızca bastırıldı mı?
İspanyolca yazan Katalan yazar, Katalan edebiyatına mı, İspanyol edebiyatına mı aittir?
İspanya kendi parçası olan Katalanya'nın 'kültürel kimliğini' uluslararası bir fuarda sergilemekten hiç de çekinmemiş...
Sorunlarını aşan bir komplekssizlik ve özgüven sunmuş...
* * *
Bu örnek üzerinden soruyu yeniden sorabiliriz:
'Çok zengin kültürel kaynaklarla yüzyıllarca süren bir tarihî birlikteliğin ardından kurulmuş olan Türkiye Cumhuriyeti şu an büyük bir kültürel mirasın da taşıyıcısı' mı?
Ya da...
'Demokratik bir cumhuriyet'e dönüşürse, 'büyük bir kültürel mirasın' da taşıyıcısı olacak mı?
Kaynak: Star