Gazze, Akdeniz kıyısında İsrail ve Mısır ile çevrili dar ve küçük bir bölge. Uzunluğu 40, genişliği 10 kilometre kadar. Nüfusu da 1,5 milyon kadar. Son günlere kadar adeta açık bir hapishanede, ambargo altında yaşamaya çalışan Gazze halkı, son 4 gündür hapishanenin Mısır kapısını kırıp Mısır tarafına geçerek hayati ihtiyaç maddelerini temin etmeye, hastalarını Mısır'a sevk etmeye çalışıyor.
Birleşmiş Milletler'in hesaplarına göre son dört günde 700 bin Gazzeli Mısır tarafına geçmiş bulunuyor ki; bu da nüfusun yarısı zaten. Televizyonlardan görüyorsunuzdur, bu insanlar ilaç, yakıt, un, benzin, hastane malzemeleri, su ve diğer elzem maddeleri alıp stoklamak ve bunlarla yaşamak için büyük bir kargaşa içinde hareket ediyorlar. Gazze halkı, Mısır tarafına adeta hücum ediyor; çünkü İsrail, Gazze'nin kendisiyle olan sınır kapılarını kapattığı ve bölgeye ambargo uyguladığı için başka çaresi kalmamış durumda.

Sınır kapısında yaşanmakta olan kargaşa, dram, sıkıntı ne kadar devam eder, Mısır kapısı kapanır mı, hiç kimse bilmiyor. Mısır yönetimi, sınırı kontrol altına almak, kapıyı kapatmak istiyor; ama iç kamuoyunun duyarlılığı yüzünden yapamıyor, yönetim Gazze'nin gardiyanı durumuna düşmek istemiyor. Ne var ki, bu arada da Amerika ve İsrail'in 'sınırı kontrol et, milletlerarası taahhütlerini yerine getir' şeklindeki baskılarına da karşı koymaya, yaşanan sınır krizine bir çare bulmaya da çalışıyor.

Diğer yandan İsrail ise 'Mısır milletlerarası taahhütlerini yerine getirmez, sınırı kontrol etmezse Gazze'nin sorumluluğunu da yüklenmek zorundadır' şeklinde bir tez ortaya atmış bulunuyor ve bunu milletlerarası camiaya kabul ettirmek, böylece kendi sorumluluğundan kurtulmak istiyor.

Milletlerarası taahhütler denilen konu da İsrail ve Mısır arasında 1979 yılında varılan barış anlaşmasının Mısır'a yüklediği sınırın kontrolü elbette. Bu anlaşmaya göre sınır, Mısır ve İsrail tarafından ortaklaşa kontrol edilecekti. Bu kontrol 2005 yılına kadar devam etti. İsrail, Gazze'den 12 Eylül 2005 yılında çekilirken sınır kontrolünden de vazgeçti, sınırdaki askerlerini tahliye etti. Bu arada sınırın kontrolünü tamamen kaybetmemek için Filistin yönetimi ile bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmaya göre, Refah Sınır Kapısı canlı yayın yapan CCTV kameralarıyla donatılacak, İsrail bu kameralarla giriş-çıkışı uzaktan kontrol edecekti. Ayrıca, AB'den gözlemciler de Refah'ta görevlendirilecek, bunlar da kontrole katkı yapacaklardı. Bu anlaşma, Hamas'ın Gazze'de kontrolü ele geçirmesi kadar tam istendiği şekilde olmasa da yürürlükte kaldı. Ancak Hamas iktidarı ile birlikte AB gözlemcileri ülkelerine döndüler ve Refah kapısı da kapandı.

Bütün bunlar olurken Gazze'den İsrail'e atılan Kassam denilen roketler ve havan mermileri de giderek arttı ve sonunda İsrail, bu roket ve havanların durdurulmasını sağlamak için sınırları kapatma ve ambargo çaresine başvurdu. Bunun sonucunda da bugün Gazze'de yaşanan dram ve sınır krizi ortaya çıktı.

Dram nasıl ortadan kaldırılır, sınır krizi nasıl çözülür, bilen yok; çünkü ortada karışık bir durum var. Bir yanda İsrail'in inatçı ve kendi sorumluluğunu başkalarının üstüne yıkma tavrı, diğer yanda baskı altında bir Mısır yönetimi ve Gazze'den sorumlu bir Hamas yönetimi bulunuyor.

Mısır, sınır krizine bir çözüm bulacaksa bugüne kadar konuşmadığı, görüşmediği Hamas ile bir araya gelip konuşmak, görüşmek zorunda. Bundan kaçınmak mümkün değil. Diğer yandan Gazze'den askerî anlamda geri çekilmiş olsa bile Gazze'nin kendi tarafındaki kara sınırlarını, hava sahasını ve sahilini hâlâ yüzde yüz kontrol eden ve böylece bugünkü durumdan sorumlu İsrail de mutlaka mevcut tavrını değiştirmek, krize çözüm bulmak için gayret göstermek zorunda elbette.

Gazze dramı ve krizi bugün işte bu durumda...