Avrupa'ya daha fazla Fransa, NATO'ya daha fazla Avrupa sağlamak ulusumuzun elindeki bir tercihtir. Güvenlik, bağımsızlık, Avrupa, girişimimizin temelidir.

Gözlemciler, süreç içinde De Gaulle'ün 1966'daki radikal girişiminden sonra Fransa'nın NATO'dan kopuşunu düzenleyen farklı safhaları ve yine NATO'ya yönelişinin farklı safhalarını hatırlattılar.

Uzmanlar egemenlik kaybı olarak algıladığımız hususları değerlendirmek için NATO'nun işleyişindeki incelikler üzerinde durdular. Yine uzmanlar NATO'nun, her üye ülkeye birlikte yapılacak operasyonlara katılıp katılmama kararında yüksek düzeyde özerklik sağlayan bir kolektif işleyişin zikzaklarını da ayrıntılarıyla aktardılar.

NATO hakkında çok konuştuk ama Fransa hakkında yeterince konuşmadık. Hâlâ dünyanın sorunları karşısında sesimizi duyurma konusunda yeterli kapasiteye sahip miyiz? Bizim bütünleşik komutaya katılımımız bağımsızlığımızdan da Avrupa girişimimizden de bir şey götürmeyecektir. ABD'nin zorlu müttefiki, Avrupa'nın tutkulu kurucuları olan bizler, özellikle özgürlüğümüz konusunda kıskanç kalarak ve korumaya kararlı olduğumuz kimlikle gurur duyarak, kendimize sadık kalmayı sürdüreceğiz.

Bu kimliği oluşturan mücadeleler ve değerleri unutmuyoruz. Bugün Fransa ne nükleer özerkliğine ne de askerî gücüne indirgenebilir. Tam aksine, Fransa, bizim kendimizin ötesini görebilmemiz ve ortak mücadelelerimiz için bizim değerlerimizi paylaşan hür halkları çevremizde birleştirme kapasitemizden beslenmektedir.

Fransa'nın kimliği, 1789 Devrimi'nin askerlerinden çok, 1789 Ağustos ayının bir gününde "insanlar özgür ve haklar açısından eşittirler" yazmış olanlara dayalıdır. Acaba krizlerin bizi sarstığı, ırkçılığın tehdit ettiği bu kaygılı gezegen hakkında bir tutku eksikliği mi var? İklim değişikliği, kötü beslenme, su kaynaklarının eksikliği, enerji güvenliği eksikliği ya da yeni teknolojilerle terörist tehditlerin sonucu olan gitgide daha yaygın ve daha az öngörülür çatışmalar yüzünden parçalanmış bir dünyada hiç kimse tek başına hareket edebileceğini iddia edemez.

Bazılarının dün bencil ve kör bir süper güç olmakla suçladığı ABD bile kaçınılmaz olarak kolektif hale gelen bir sorumluluğu paylaşmak için artık yüzünü Avrupa'ya dönmektedir. ABD'yi hayal kırıklığına uğratamayız.

Eğer Fransa bir mücadele yürütmek zorundaysa bunu ancak müttefikler çemberini genişleterek sağlayabilir. Eğer Fransa uluslararası sahneyi etkilemeyi sürdürmek istiyorsa bunu ancak inanarak başarabilir. Çok taraflılığa ve diyaloğa bağlı bir ulus için bu etkinlik kadar meşruiyet sorunudur.

2008 yazında ortaya çıkan Gürcistan krizi dünyaya Fransa ve Avrupa'nın inisiyatif kapasitesini anımsatmaktadır. Savaş halinde bulunan ülkeler arasında zorlukları aşarak diyaloğu sağlamaya girişmemizi Cumhurbaşkanı Sarkozy'ye; ittifaklarımızın sağlamlığını ve ortak bir hareket içinde farklılıklara rağmen ortaklarımızı harekete geçirme kapasitemizi Avrupa'ya borçluyuz.

Kendimizi bu baskılardan soyutlamak çekici görünebilir. Yalnızlık jesti, tumturaklı söz gücünün tehdit altında olduğunu hissedenler için can atılan şeylerdir. Ben kendi adıma dünya ile, özellikle Fransa'nın kendine özgü müziğini duyurmasını ama aynı zamanda harekete geçmesini bekleyen yoksulların dünyası ile konuşmayı sürdüren bu ülkenin inisiyatif gücüne inanıyorum.

Sesini duyurmak her şeyden önce müttefiklerimizi ikna edebileceğimiz, fikirlerine etki edebilmeyi ve dün olduğu gibi bugün de, eğer gerekirse, maceracı bir operasyon söz konusu olduğunda muhalefet edebileceğimiz bir tribüne sahip olmayı gerektirmektedir.

Müdahale etmek gerçekliğin riski ile mücadele etmek demektir. Fransa bugün daha büyük bir sorumluluk almaktadır. Fransa dünyanın karmaşık sorunlarında karar verici ve dolayısıyla güç bir rol talep etmektedir. Fransa, başkalarının hatalarını ifşaya dayanan bir kolaycılığa kaçmak yerine özellikle belirsizliği ve tehlikeyi göze almaktadır. Zaman hızla değişiyor ama zorunluluklar kalıyor.

On yıl kadar önce, Fransa silahlı kuvvetleri bugün hâlâ devam eden iki NATO operasyonundan birinde yer aldığında Kosova'daydım. Orada bir koalisyonun mensubu olan ama gerekli enformasyonların tümüne sahip olmayan ve gerçek komuta merkezlerine ulaşma iznine sahip olmayan bir ordunun içinde bulunduğu sıkıntıyı ölçme fırsatı buldum.

Yine özellikle Fransız ordusu tarafından kurtarılan sivillerin yüzlerinde, askerlerimize ve bayrağımıza gösterilen saygıdan, Fransa'nın yerinin, her zamankinden daha da fazla olarak bizim insanlık onuru anlayışımızın hakim olduğu bu (BM, NATO, AB) operasyonlarının merkezinde olduğunu da anladım.

Bu sorumluluğu reddederek, Fransa sadece müttefiklerine karşı sadakatsizlik göstermiş olmayacaktır. Fransa aslında kendisine, kendi büyüklüğüne ve amacına karşı sadakatsizlik göstermiş olacaktır. Söz konusu olan ulusumuzun kimliğini ilgilendiren bir tercihtir. Bir birlik ve değerler tercihi. Ve bundan da daha önemli olarak bir yazgının tercihi... Le Monde, 17 Mart 2009

* FRANSA DIŞİŞLERİ BAKANI
 
Kaynak: Zaman