Francis Fukuyama'yı tanımayanımız pek yoktur. 'Tarihin sonu' adlı kitabı büyük yankı uyandırmış idi.
Bu kitap çok eleştirildi, küresel kriz ortamında eleştirilerin dozu daha da artıyor ama kitabın tezi çok iddialı ve henüz yayınlanalı yirmi sene bile olmadığı için bugünden haklılığı ya da haksızlığı için kesin bir yargıya varmak kolay değil.
Francis Fukuyama herkesin daha çok tıp konusundaki başarılarıyla tanıdığı John's Hopkins Universitesi'nin uluslararası ilişkiler bölümü öğretim üyesi.
Fukiyama 13 Ekim 2008 tarihli Newsweek dergisinde küresel krize ve ABD'ye yönelik çok ilginç bir makale yayınlıyor.
Meselelere daha soyut ve derinlemesine yaklaşma alışkanlığı olmayanlar için Fukuyama'nın bu yazıda söyledikleri pek anlamlı durmayabilir.
Hatta kimileri söylediklerini tamamen saçma da bulabilir.
Fukuyama yazıda çok şey söylüyor ama ben bu yazıdan beni en çok etkileyen bölümü sizlerle paylaşmak istiyorum.
Fukuyama esaslı bir öğretim üyesi olarak kavramlara hem soyut yaklaşıyor hem de kavramları bir zincirin halkaları gibi kullanıyor.
Fukuyama'nın üzerinde durduğu temel konu küresel kriz ve hatta daha da öteye gidiyor, 30 sene önce Reagan devrimiyle başlayan sürecin 4 Kasım sonrası noktalanacağını ifade ediyor.
Ve hemen arkasından da ABD'nin kendi modelini YENİDEN yaratması gerektiğini söylüyor.
Fukuyama çok özetle şöyle diyor:
Kapitalizm piyasa ekonomisi demektir (tersi doğru olmayabilir).
Piyasa ekonomisi ise ancak ve ancak bireysel özgürlüklerin sistemi belirlediği yerlerde etkin olarak çalışıyor.
ABD bireysel özgürlükleri yücelttiği, sistemin merkezine tavizsiz bir biçimde yerleştirdiği dönemde çok etkin işleyen bir piyasa ekonomisi ve buna bağlı olarak da büyük zenginlik üreten bir kapitalizm inşa etti.
Bu süreçte, piyasa ekonomisi, kapitalizm, bireysel özgürlükler zenginlik üretiminde ayrılmaz bir üçlü oluşturdular.
Bu muhteşem üçlünün, yani piyasa ekonomisi, kapitalizm ve bireysel özgürlükler üçlüsünün simgesi de ABD New York'taki 'Özgürlük abidesi' oldu.
ABD dendiğinde 'Özgürlük abidesi', Özgürlük abidesi' dendiğinde ABD akla geldiğinde ABD dünyanın en büyük bilim, sanat, askerlik ve zenginlik devi oldu.
Sonra bir şeyler değişmeye başladı.
İnsanlar 'Guantanamo' denen yerde sorgusuz sualsiz tutulmaya başlandılar.
Aynı insanlar uçaklarda işkence gördüler.
Bu tür olaylar her zaman oluyordu diyebilirsiniz ama bu kez bu olaylar ABD'nin simgesi haline gelmeye başladı.
ABD dendiğinde artık insanların aklına gelen ilk simge 'Özgürlük abidesi' değil de Guantanamo olmaya başladı.
Ve aynı zamanda da ABD denen büyük şirket yapısı da teklemeye başladı.
Piyasa ekonomisi ve kapitalizm demek ki bireysel özgürlüklerin dolu dolu yaşandığı bir çerçeveden Guantanamo ile simgelenen bir çerçeveye taşındığı zaman artık zenginlik üreten bir çark olmaktan çıkabiliyor.
Ve nitekim de çıktı, küresel krizi tetikleyen mekanizmaların tümü ABD kökenli.
ABD'nin kurtuluş reçetesi yeniden 'Özgürlük abidesi'nin ABD dendiğinde ilk akla gelen simge olmasından geçiyor.
Fukuyama'nın söyledikleri özetle ve mealen bunlar.
Söylenenler ekonomiye sadece kur-borsa ekseninden bakanlar için pek anlamlı olmayabilir.
Ama ben bu mantığı gerçekten çok beğendim.
Ve Türkiye'nin, piyasa ekonomisi ve kapitalizmi oturtmaya çalışan bir ülkenin, bu mantıktan alacağı çok dersler var diye düşünüyorum.
Almak isteyenler için.
Kaynak: Star