Yaser Arafat gerilla savaşından gelmiş son derece kıvrak diplomatik manevraları olan bir liderdi. Silahlı mücadeleden gelmesine rağmen bir anda İsrail'le masaya oturdu, silahla elde edemediği hedeflerine diplomatik yollarla ulaşabileceğini düşündü. Henüz silahlı olarak tek karış Filistin toprağını kurtaramamışken bir anda topraksız bir Filistin'in devlet başkanı oldu. Yıllardır sürgünde mücadele eden kadroların Filistin'e dönerek vatan hasretini giderme imkanı bulması, sürecin 'duygusal meşruiyeti'ni sağladı. Her ne kadar "barış süreci" denilen o yanılsamanın ahlaki meşruiyeti tartışmalı olsa da duygusal bir motivasyon sağladığı muhakkaktı.
Bu duygusallığı en iyi anlatan metin herhalde Türkçeye "Şairin Filistini" adıyla çevrilen (I Saw Ramallah) Filistinli şair M. Barguti'nin anıları olsa gerek. Bir şairin kaleminden, insan tekinin doğduğu toprakla kurduğu ilişki, ruh dünyası, idealleştirilen mücadele karşısında insani zaafların dayattığı özlemler... Bu denli içten ve etkin bir metin zor bulunur. Kendisi de barış süreciyle Filistin'e dönen Filistinli şairin duyguları, bir zamanlar silahlı mücadele veren direnişçilerin bir anda nasıl Arafat'ın bürokratlarına, polisine dönüştüklerinin, dahası esaretten kurtarmaya çalıştıkları kendi halklarına karşı bu süreç sonunda nasıl ceberutlaşabileceklerinin işaretleri gizli, bu duygusallıkta.