Doğal felâketlerin son tahlilde tabiat eliyle oluşmadığı, acil yardımı meslek edinmiş kişi ve örgütler arasında bilinen bir gerçektir. Tabiat, sorunları kusar; bu sorunlara karşı hazırlıklı olunmaması, onları felâkete dönüştürür. Ulusal medya haberlerinde bu bağlantıya fırsat düştükçe yer verilir. 2005 yılında ABD’deki Katrina Fırtınası, tesadüfi, doğal bir trajedi değil de tepesinde Başkan George W. Bush’un oturduğu mahalli ve federal otoritelerin liyâkatsizliğinin trajedisiydi.
Bush’un popülaritesi o vakte kadar zaten düşüş seyri içerisindeydi ve afet karşında yapılanlara bakılınca, Bush’un şen şakrak siyasi tarzı Amerika’nın beceriksiz ellerde olduğu algısını güçlendirmişti. O halde Katrina, siyaseten, bir tabîi felâketti yani tabiatın, hâkim siyasi kaygıların ve tartışmaların arz-ı endam ettiği bir sahne olması ve altta yatan siyasi riskleri odak noktasına taşıması bakımından.
Aralık ayında Carmel dağını kasıp kavuran orman yangını için – İsrail’in siyasi sahnesi adına taşıdığı önem nispetince - bu tabîi felâketin bölgesel sonuçları için de benzer şeyler söylenebilir. Önemli farklılık şu ki İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, George W. Bush değil ve Bush’unkinden çok farklı bir siyasi alana başkanlık ediyor.
Carmel yangını, İsrail medyası tarafından devletin hazırlıksızlığının işareti olarak değerlendirildi. Dünyanın üçüncü büyük hava gücüne sahip bir devletin tek bir yangın söndürme uçağına sahip olmayışına, yangınla mücadele için özel taşeronlara, sonra dost ve de - Türkiye ve Filistin Otoritesi gibi - çok fazla dost olmayan ülkelerin yardımına bel bağlanmış olmasına hayıflanmayan yorumcu neredeyse yoktu.
Bu duruma bakınca, İran ve/veya onun müttefiki Hizbullah ile bir savaşta İsrail’in “sivil cephesinin” durumu hakkında kaygılar açıkça dile getirildi ki beklenen bir şeydir. [İran ve/veya Hizbullah’la] savaş, ulusal siyasi söylemde neredeyse kat’i bir şey olarak beliriyor ve İsrail’in kalbine tıpkı 2006 Lübnan saldırısında olduğu gibi roket saldırıları düzenleneceği vesvesesini düşürüyor. Kamusal alandaki pek çok kişi, İsrail’in bu savaşın ikinci turuna başlamaya hazır olup olmadığını soruyor. Ancak bu ikinci turdan kaçınmanın mümkün olup olmadığını pek az kişi sorguluyor. Bu bağlamda odak noktasına yerleşen, hükümetin politikaları değil de liyâkati oluyor.
İsrail’in yangın söndürme yeteneğinin tamire ihtiyaç duymasının müteakip hükümetlerin mirâsı olduğu gerçeği, en azından yangından sonra yapılan kamuoyu yoklamalarına göre, Netanyahu’yu suçlamaların birazından kurtardı. Bu ise soruları, İsrail’in siyasi kültüründeki herhangi bir partinin ötesinde bir beceri meselesine götürüp felâketi bir hava olayına dönüştürdü. Ma’ariv’den Ben Caspit, yangının ilerleyişi hakkında bir yorumda bulunurken şöyle demişti: “Görünen o ki bu ülkede her şeye yön veren tek şey, rüzgardır.”
Ama Netanyahu kendi kredibilitesine itimad edilmesi için kendi payına düşeni yaptı. Netanyahu’nun yangın sonrasında huysuz koalisyon hükümetinden Obama yönetimine kadar herkesi memnun etme teşebbüsüne girmesi, örselenmesine yol açabilir. Yerleşim inşaatlarının dondurulmasına içi boş da olsa razı olması, sağcı seçmenleri kendisine yabancılaştırmıştı. İnşaatların dondurulma süresini uzatmaması, Gazze ablukası yüzünden İsrail’i anlık da olsa uluslararası tecride atması ve eski müttefik Türkiye ile karşı karşıya kalması, daha merkezci bir kalabalığı üzmüş olacak. Netanyahu, Washington’ı taleplerinden geri çekilmeye zorlayarak kendisini yeni bir durumda buldu: ABD başkanını sindirmiş bir kişi olarak, Bulgaristan itfaiyesinin yardımını kabul edebilirdi.
Felâket dönemi devlet adamı olarak birçok ülkeye yardım çağrısı yapan Netanyahu, uluslararası alanda tecrit korkusunu biraz olsun dağıttı. Carmel yangını, Türkiye’ye Mavi Marmara sonrasında oluşan ateşe su dökme fırsatını verirken Netanyahu’ya da gemide öldürülen Türk eylemcileirn ailelerine tazminat teklif edebileceği bir fırsat sundu. Bu jestler dönüştürücü olmayabilir belki ama bu ilişkilerde daha derin bir siyasi dinamiğin işlemekte olduğunun alâmetidir de. Türkiye’nin İsrail’e ihtiyacı, İsrail’in Türkiye’ye ihtiyacından çok daha az olabilir ama Tel Aviv’le arasındaki ihtilafı sürdürmekte Türkiye’nin çıkarı olmadığı gibi böyle bir şey ABD’nin hoşnutsuzluğunu celbeder.
Son tahlilde, ki yakıcıdır, Carmel fâciası Netanyahu’ya Dwight D. Eisenhower’dan mülhem bir ulusal siyaset tarzını uygulama şansı vermiştir: Eğer bir problem çözülemiyorsa, onu askerileştir.” Netanyahu, ateş püskürten İsrailli zeplin pilotlarını “görevi başındaki savaş pilotları” gibi takdim eden manşetler arasında karmaşık krizlerin üstesinden gelecek askeri donanımlara duyduğu inancı tekrarlayarak İsrail hava kuvvetlerinde uzman bir ekibin oluşturulacağını duyurdu. Netanyahu Aralık ayı ortalarında yapılan kamuoyu yoklamalarında yüzde 60-80 oranında tasvip gördü ve İsraillilerin çoğunluğu onun kriz sırasındaki liderliğinden etkilendiler. 2006’da İsrail eski başbakanı Olmert’in başına gelenin aksine, Netanyahu “sivil cephedeki” bu kaçınılmaz başarıdan da istifade etti her ne kadar bedeli yüksek olduysa da. Bir orman yangını, Hizbullah’ın aksine, er geç sona erer.
Kaynak: Bitterlemons
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı