Ya bizi yakıp tüketen kavgalarımızın, kutuplaşmalarımızın arkasında başka şeyler varsa? Ya gördüklerimiz, gerçekte olup bitenlerin sadece küçük üstelik yanıltıcı bir kısmıysa?

Şerif Mardin, Türk sosyal biliminin yol gösteren kutuplarından biri. Dün, Fatih Üniversitesi'nde Civil Academy "Şerif Mardin'e Saygı" toplantısı düzenledi. Şerif Mardin bu toplantıda bir konuşma yaptı. Konuşması zengin birikiminin özeti idi.

Mardin bu ülkenin bir hayli çok olan sorunları arasından cımbızla çektiği en kritik olanlarına, sağlam bir ışık tutmuş bir bilim adamı. Işık, şu bildiğimiz, ama bir türlü yanına yaklaşamadığımız sosyal bilimlerin ışığı. Önyargısız, insanın kanını donduran bir soğukkanlılıkla, akla yatkın sebep-sonuç ilişkileri kurarak, teorik modelleri ve kuramları bu topluma uyarlayarak bizi bize anlattı. Olağanüstü bir dikkat, titizlik ve emekle örülmüş anlama çabasını gözümüze soktu. Ucuz ideolojik hükümlerin, komplocu basit açıklamaların, siyasetin kullandığı sloganların ayağını yerden kesti ve bize "şayet insana ve topluma dair şeyleri anlamak istiyorsanız hüküm vermeyi bir kenara bırakıp anlama çabası ile uzun bir yolculuğa niyetlenmeniz lazım" dedi. Toplum karmaşık ve bilinmezlerle dolu bir muamma; kestirmeden verdiğimiz hükümlerle kendimizi kandırıyor ve içinde yaşadığımız topluma haksızlık ediyoruz. Önerdiği bir yöntemdi. Çok ama çok kritik ve işe yarayan, yenilerini de üretebileceğiniz bir alet çantasını hizmetinize sundu, kendisi bu aletlerin nasıl kullanılacağını ve ne işe yarayacağını bizlere gösterdi.

Dün üzerinde durduğu konular, gençlere sosyal bilimlerdeki ustalığın püf noktalarını aktarmak üzerine kurulu idi. Bu püf noktası, "arka plan" kelimesi ile özetlenebilir. Görünenlerin arkasındaki "arka plan"ı ısrarla vurgulayarak, gerçekler dünyasının kapısını gösterdi. Gerçekler, ideolojik körleşme yüzünden ihmal ettiğimiz dünyanın kendisi. Açtığı çığırdan yürüyenlere, yaşı kemale ermiş bir sosyal bilimcinin, bir entelektüelin ve bir düşünürün bıraktığı işaret bu kelimede gizlenmiş olmalı. Gördüklerimizin, gözümüz önünde olup bitenlerin "arka planı"na eğilmek, görünenlere takılmadan arka planı anlamak ve buradan gerçeklere ulaşmak. Şerif Mardin'in "Modern Türkiye'de Din" makalesinden aktaracağım şu satırlar, bu arka plan vurgusunu somutlaştıracak: "Günümüz Türkiye'sinde din araştırmaları büyük ölçüde laiklik ve laikleşme konuları çerçevesinde yoğunlaşmıştır. Teologlar, dindar insanlar, siyaset bilimcileri, sosyologlar ve ideologlar ürettikleri teorilerini, münakaşalarını, tahlillerini, münazara ve karşı hamlelerini hep bu konu etrafında ortaya koyuyorlar. Laiklik, hiç şüphe yok ki, zamanımızın önemli bir mevzuudur; fakat Türkiye'deki olumsuz laiklik düşkünlüğü, din araştırmalarını önemli ölçüde fakirleştirdi; zira bu yolla dinî araştırmalar, psikolojik ihtiyaç, kültürel önem alışılagelmiş davranış biçimi, sosyal değerler ve kısmen de olsa kurumsal ortam şeklindeki kendine has gerekli çerçevelerin dışına itilmiştir." Mardin hem bir cehalete hem de bu cehaletten beslenen bir dünyaya işaret ediyor. Aslında din alanının laiklik tartışmalarının gölgesi altında kalması, sosyolojik bir gerçeklik olarak dindarlığın mahiyetini ve tezahürlerini de fark etmemizi engelliyor. Mardin'in ayak izlerini takip ederek ve tüketici laiklik tartışmalarını derin bir vukufla aşarak yaklaştığımız zaman, laiklik tartışmalarının "arka planı"nı da anlayabiliriz.

Türkiye'de görünen laiklik tartışmaları, aslında laiklikle ilgili tartışmalar değil. Laiklik eksenindeki kutuplaşmalar da aslında laiklikten kaynaklanmıyor. Türkiye'de farklı dindarlık biçimleri arasındaki kavga, bize laiklik gerginliği olarak anlatılıyor. Dinî inancın ve dindarlığın müesses dinlerle sınırlı olmadığını, "kendiliğinden din yorumlarının" da farklı bir dindarlık kültü oluşturduğunu görmemiz gerekiyor. Dindarlığın aynı zamanda bir toplumsallık olduğunu, her dinin kendi cemaatini oluşturduğunu hatırlarsak, bu arka planının "Cumhuriyet Mitingleri"nde gözümüze çarpan ayrıntılara kadar uzandığını fark edebiliriz. Türkiye'de dindarlarla laikler arasında bir çatışma ve bunun siyasî izdüşümleri yok. İçinde yer aldığımız çatışma farklı dindarlık türleri arasındaki bir çatışma. O zaman soracağımız soru şu olmalı: Farklı dindarlık türlerinin "arka planı"nda neler var?