İstanbul 197 ülkeden devlet veya hükümet başkanlarının, bakanlarının, sivil toplum temsilcilerinin, akademisyenlerin ve işadamlarının dahil olduğu binlerce kişiye ev sahipliği yapıyor. Dün açılan En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı, Birleşmiş Milletler çerçevesinde yapılan en kalabalık ve en önemli toplantılardan biri...

“En Az Gelişmiş Ülkeler” derken, aslında dünyanın en fakir, en sefil ve en geri ülkeleri kastediliyor. Yani, insanların günde bir doların altında bir gelire sahip olduğu ülkeler... Bunların sayısı 48’i buluyor. (32’si Kara Afrika’da, 14’ü Asya’da)

Halen dünyada bu durumda olan bir milyara yakın insan var. Bu kategoriye giren ülkelerde açlık, salgın hastalık, yüksek oranda çocuk ölümleri kol geziyor.

İnsanlığın büyük ayıbı olan bu duruma bir çare bulmak için BM 1971’de ilk En Az Gelişmiş Ülkeler Konferansı’nı düzenlemiş ve bunun her 10 yılda bir tekrarlanmasına karar vermişti. O tarihte bu kategorideki ülkelerin sayısı 25 idi. 40 yılda bu sayının azalacağı yerde neredeyse iki katına çıkması, sorunun ne kadar vahimleştiğini, zenginlerle fakirler arasındaki uçurumun ne kadar derinleştiğini ortaya koyuyor.

Türkiye’nin aktif girişimleri sonunda bu kez İstanbul’da düzenlenen bu konferansın amacı, “çok fakir” ülkeleri içinde bulundukları perişanlıktan kurtaracak çareleri ve gene Türkiye’nin başkanlık edeceği önümüzdeki 10 yıllık dönem için bir eylem planı hazırlamaktır.

Neden bu haldeler?
Dünyanın en az gelişmiş ülkelerin neden bu halde oldukları hararetli bir tartışma konusudur. Kuşkusuz bu ülkelerin çoğunun kolonyalist devletler tarafından sömürülmüş olmaları, geri kalmalarında en önemli faktörlerden biri. Ancak bunda, bu ülkelerin kötü yönetilmelerinin, yolsuzlukların, iç kavgaların da payı az değil...

Ancak Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun belirttiği gibi, şu anda yapılması gereken şey, bu durumun tarihi nedenlerini tartışmak yerine, bu ülkelerin gelecekte nasıl kalkınacaklarını düşünmektir.

Bundan önce ikisi Paris’te, üçüncüsü de Brüksel’de düzenlenen bu BM konferanslarında birtakım kararlar alınmıştı. Ama 40 yılda fazla bir şey yapılmadığı çok açık. Kuşkusuz bunun önemli bir nedeni de, BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon’un belirttiği gibi, vaat edilen mali yardımların tam olarak yapılmamasıdır. Ne var ki, onun deyişiyle sözü geçen ülkelere yardım etmek “bir hayır işi değil, bir fırsat” sayılmalıdır.

Gerçekten, işin doğrusu fakir ülkelere sadece para yardımında bulunmak değil, onların kendi ayakları üstünde durmalarını ve yükselmelerini mümkün kılmaktır. Bu da, BM çerçevesinde yeni bir anlayış ve sıkı bir işbirliğiyle sağlanabilir...

Kuzey-güney köprüsü
Konferansın dünkü açılışında konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül bu bağlamda yeni bir vizyona  ihtiyaç olduğundan söz etti. Bu kategorideki ülkelerin kalkınmalarını sağlayacak parametrelerin belirlenmesi gereğini savunan Gül bu toplantıların sonunda ortaya çıkacak Faaliyet Programı’nın bir yol haritası oluşturacağını söyledi.

Türkiye İstanbul Konferansı’nın önümüzdeki 10 yılda sürdürülebilecek bir başarının başlangıcı olmasına çalışıyor. Davutoğlu’nun ifadesiyle İstanbul’da “fakirlerin gür sesi”nin çıkması (ve tabii duyulması) çok önemli.

Türkiye bunun için fakirlerden yana net bir tavır sergiliyor. Doğu ile Batı arasında olduğu gibi, şimdi Kuzey ile Güney arasında bir köprü oluşturmak misyonunu üstleniyor. Bu da Türk diplomasisinin yeni bir atılımı...


Kaynak: Milliyet