Pazar gecesi bütün Türkiye büyük bir sevinç yaşadı; ev sahibi İsviçre'den sonra Avrupa'da önemli bir yeri olan Çek Cumhuriyeti'ni de yenerek çeyrek finale çıktık, Hırvatistan'ı aşıp yarıfinale gelmek bence işten bile değil.

Milli Takım çok yakın bir geçmişte dünya üçüncüsü ünvanını da sadece Brezilya'ya yenilerek almış idi; yine yakın bir geçmişte Galatasaray'ın UEFA şampiyonluğunu ve bu sene de Fenerbahçe'nin son iki senenin UEFA şampiyonu Sevilla'yı devirmesini hatırlıyoruz.

Tüm bunların anlamı futbolda artık Türkiye'nin bir dünya ve Avrupa markası olduğudur.

Ekonomide ve özellikle hukuk ve siyasette dünya standartlarının çok dışında kalan ve son aylardaki gelişmelerle daha da seviye kaybeden ülkemizde dünya ile en çok bütünleşen sektörün futbol olmasının nedenlerinin iyi değerlendirilmesi gerekmektedir.

Doğrudur, futbola önemli kaynak ayrılmakta, ciddi yatırımlar yapılmaktadır, bunların sektörün gelişmesinde büyük katkısı vardır ama tek başına açıklayıcı değildir.

Kanımca, futbolda hukuk ve siyasette geldiğimiz aşamanın çok ötesine geçmiş olmamızın temel nedeni bu sektörün yapısının korumacılığa, kayırmacılığa, mahalli ideolojilerin despotik egemenliğine, saçma sapan milliyetçi böbürlenmelere kapalı olmasından kaynaklanmaktadır.

Futbol evrensel (FIFA, UEFA) kurallarla oynanmaktadır, bizim de bu kurallara uyma mecburiyetimiz vardır, bunların dışına çıkma, keyfi kural koyma lüksümüz yoktur.

Ve bir sektör, mesela futbol evrensel kurallarla bezendiği, bunlara uyduğu ölçüde gelişmekte, uluslararası rekabette öne çıkabilmekte, zaferlerin altına imza atabilmekte ve Pazar gecesi olduğu gibi tüm bir ülkeyi sevince boğabilmektedir.

Bunun temel nedeni ve yaratıcısı da, emin olun, kurallarda 'bize göre kural', 'tarihimize ve jeopolitiğimize göre kural', 'kemalist kural' koyma olanağının olmamasıdır.

İlk başlarda futbolda da büyük zorluklar çekilmiş, yabancı takımlardan yedi-sekiz gol yendiği çok olmuş, 1-0, 2-0 gibi mağlubiyetlere 'şerefli mağlubiyet' denmiş ama doğru yolda ısrarın sonucu olarak da bugünlere gelinmiştir; artık bugün Milli Takım, Fenerbahçe, Galatasaray her yabancı takımın korkusu haline gelmiş takımlardır ve bu gelişimin kökeninde de futbol denen muhteşem sektörün doğası gereği uluslararası rekabete açık, korumacılığa kapalı olması yatmaktadır.

Gelişmişlik konusunda futbolu ekonomi izlemektedir zira bu sektörde de evrensel kurallar bulunmaktadır (mesela AB, Dünya Ticaret Örgütü); Türkiye bugün gelmiş olduğu aşamada bile 150 milyar dolara hızla yaklaşan bir ihracat hacmine ulaşmıştır yani bizim ülke içerisinde ürettiğimiz mal ve hizmetlerin 150 milyar dolara yakın bölümünü avrupalılar, amerikalılar kullanmaktadırlar, bu da özellikle imalat sanayi mallarımızın artık evrensel meşruiyet kazanmaya başlamış olduğunun kanıtıdır.

Yerli futbolun değer kazanması gibi yerli mallar da artık ikinci sınıf mal olmaktan çıkmaktadır ve bunun temel nedeni de küresel rekabet ve bunun getirdiği meşruiyettir.

Oysa, özellikle hukukta ve siyasette durum pek de öyle durmamaktadır.

Yüksek yargı organlarının kararlarının önemli ölçüde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nden dönmesi olgusu ile içeride üretilen arabaların, buzdolapların, çamaşır makinelerinin dış pazarda satılamaması arasında özde bir fark yoktur; yegane fark imalat sanayi mallarının artık bu sorunu aşmış olması, hukukun ise yerel kalmakta ısrarıdır.

Anayasa Mahkemesi'nin, Danıştay'ın, Yargıtay'ın kararları okunduğunda hukukun mahalli değerlere saplanıp kalmış olduğunun kanıtlarını çok net görüyoruz.

Siyasette de durum pek farklı değildir; örneğin Genelkurmay Başkanlığı'nın her türlü siyasi tartışmanın tam da merkezinde olmasının özünde siyasette mahalli değerlerin hala egemenliğinden kaynaklanmaktadır.

1923'den beri üretim dışı bir batı kültürü propagandistliği yapan kurumların bugün mahalli değerlerin içinde boğulup kalması ve ilaveten bir toplumu da dibe çekmesi hem ilginçtir hem de aslında anlaşılabilir bir konudur.

Futbolda geldiğimiz yerden mutlu isek, ekonomide, siyasette, hukukta da aynı seviyeye gelmek istiyorsak futbolda uygulanan yöntemi uygulamak yani bu alanları mahalli ideolojilere kapamak ve evrenselleşmek gerekmektedir.

Galiba temel kavga da budur.

 
 
Kaynak: Star