ABD’nin ortaya attığı “NATO Füze Kalkanı” projesi, Türkiye’yi “evet” ile “hayır” arasında zor bir seçim yapmak durumuna getirdi.

Türk diplomasisi için bir “test” sayılan bu konunun bu kadar sıkıntı yaratmasının sebebi Türkiye’nin de planın içinde yer alması, yani kurulacak olan savunma sisteminin bir parçasının (radar bölümünün) Türk topraklarında konuşlanmasının öngörülmesidir.

Diğer bir sıkıntı da, bu sistemin kurulmasının gerekçesi olarak “İran tehdidi”nin açıkça gösterilmesidir.

NATO’nun orta ve uzun vadeli stratejik planlaması çerçevesinde, olası tehditlere karşı gereken önlemleri alması doğal. Prensip olarak Ankara’nın da buna itirazı yok.

Ancak Türkiye’yi zora sokan husus, Ankara ile Batılı müttefikler arasında İran bağlamında “tehdit algılaması”nda derin görüş ayrılıklarının bulunmasıdır. Yani, dünkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, Türk Hükümeti İran’ı ne Türkiye, ne de NATO ülkeleri için bir ”tehdit” olarak görmüyor.

Uzlaşma umudu
Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Brüksel’deki demecinde dile getirdiği bu tespit esas alınırsa, Ankara’nın füze kalkanı fikrine hiç sıcak bakmadığı, bunu gerekli görmediği ve özellikle Türkiye’nin buna dahil edilmesini arzulamadığı sonucu çıkar.

Ama anlaşılan hükümet bu kadar uzağa gitmek istemiyor. Nitekim Bakan da aynı konuşmasında Türkiye’nin füze kalkanı planlarının içinde olduğunu ve olmaya devam edeceğini söylemek gereğini duydu.

Türkiye, ABD ve NATO yetkilileri ile bu konuda görüşmeler yapıyor. Bu temasların 19-20 Kasım’da Lizbon’da bu meselede kesin kararın alınacağı NATO zirvesine kadar bir sonuç vermesi umuluyor.

Görünen o ki, Türkiye projeye sunulduğu şekli ile hemen “evet” demeye niyetli değil. Ancak “hayır” demeyi de göze alamıyor.

Bu aşamada Türkiye projede kendi rezervlerinin ve görüşlerinin dikkate alınıp gereken değişikliklerin yapılmasını talep ediyor. Sistemin tüm NATO’yu ve tüm Türk topraklarını kapsaması ve “tehdit” bağlamında ülke isminin açıkça belirtilmemesi bu taleplerin başında geliyor.

Yetkililer NATO zirvesine kadar bir uzlaşmacı formül bulunacağı ve Lizbon’da bir konsensüse varılabileceği umudunu taşıyor.

Aksi halde olabilecekleri düşünmek bile kaygı verici. O takdirde Türkiye ya planı olduğu gibi kabul etmek zorunda kalacak veya buna karşı çıkacak. NATO’da bu tür kararlar oybirliği ile alındığı için, Türkiye’nin “hayır” demesi, hem NATO içinde, hem de Türkiye ile Batı arasındaki ilişkilerde ciddi bir kriz yaratacak.

Ama yukarıda belirttiğimiz gibi yetkili çevreler bir şekilde mutabakat sağlanabileceğini düşünüyorlar. Bunun nasıl şekilleneceği ve formüle edileceği, Türkiye’nin bundan sonra gerek Batı ile ilişkilerinde, gerekse bölgesel açılımlarında belirleyici olacak.

“Aidiyet” sınavı
Türkiye’nin bu olayda bu kadar tereddütlü hareket etmesinin nedeni, tabii ki son zamanlarda Ortadoğu açılımları çerçevesinde özellikle İran’la sıkı ilişkilerin kurulmasıdır.

Türkiye’nin ağırlık verdiği bu girişimlerinin yol kazasına uğramaması için dikkatli davranması elbet önemli. Ancak Türkiye için NATO ve Batılı müttefikleri ile ilişkileri önem taşıyorsa, onlarla olan bağlarını bozacak veya onları küstürecek sürtüşmeleri de önlemesi gerek.

Sonuçta hükümetin füze kalkanı konusunda NATO’ya “evet ” veya “hayır” deme kararı, dış politikada “aidiyet” kavramının ve tercihlerinin bir sınavı olacaktır.

Kaynak: Milliyet