RUHUMUZDAKİ NEW YORK ŞEHRİNİN KALINTILARI

 

Yazılarınızı yaklaşık 5 yıldır takip ediyorum. Tabi ki, bende size karşı ilgi uyanmasının nedeni, "sevgi" üzerine olan yazılarınızdır. Sevgiyi içsel olarak hazmedip, sevginin ruhunu açımlamanız oldukça büyüleyici idi. Fakat iç politika ve dış politikayla ilgili tespitleriniz ne yazık ki zeminini bulmuyor ve hedefi ıskalıyor. Kelime seçiminde belki yanlış bir kelime tercih edebilirim. Yazılarınızda tutarsızlık olduğunu sezinliyorum. Örneğin 11 Eylül saldırısı sonrası ABD' yi mazlum olarak ifade etmeniz, Taliban’ı ise “terörizm yaratan bir şer kaynağı” olarak görmeniz oldukça gariptir. Fakat daha sonra bu görüşünüzden vazgeçtiniz ve sağduyunuzu tekrar ele geçirdiniz.

 

Sizinle beraber Beyrut Zirvesi ile ilgili olan yazılarınızı ele alalım. Zannedersem bu yazılarınızın başlangıcı Cheney'in Ortadoğu gezisiyle başlıyor. Sizin dediğiniz gibi Arap ülkelerinin "Irak'ın vurulmasından önce Filistin Sorununun çözülmesini" talep ettiklerini inanmıyorum. Eğer Filistin’le ilgili bir kaygısı(!) olduğunu söylediğiniz Arap ülkelerinin bir Müslüman ülkeyi/Filistini birinin/İsrail kucağından kurtarıp diğer Müslüman bir ülkeyi/Irak’ı diğer bir ekonomik işgalcinin/ABD’nin kucağına atacaklarını sanmıyorum. Ama çaresizlikleri ve acziyetleri ise apaçık ortadadır. Üstelik anlamadığım Saddam sizi veya başkalarını neden bu kadar rahatsız ediyor? Şu an İslam ülkelerinin her birinin bir Saddam’ı yok mu? Bir Mübarek’in, bir Beşşar Esad’ın, bir Ecevit’in yönetim anlayışı olarak ve icraatlar açısından Saddam’dan ne kadar farklı var?

 

Michael Loungen'in iletişimle ilgili tespitlerinden biri de “insanların düşünecekleri şeylerin basın tarafından oluşturulma gibi bir amacı” olduğudur. Neden siyah harflerle Saddam’ın Arap ülkeleri arasında yalnız olduğunu ifade etme gayesindesiniz. Belki size karşı katı olabilirim. Ama yazılarınızda Amerikan politikasını kınamaktan uzak durmanız bizim gibi hassas olan bir toplumu/camiayı üzmektedir. Belki de bu yaklaşımınız duygusal olduğundandır. Bu yaklaşımınızın kaynağı "eğer ruhunuz şehir olarak yaratılsaydı New York olarak yaratılabileceği" ihtimalinden midir?

 

Chomsky, Kader Üçgeni adlı kitabında ABD'nin dış politika anlayışını şu cümle ile netleştiriyor:  "ABD,yıllardır kendine global siyaset edindiği "bütün halkların özgürlüğü" praksistleri zamanla ekonomik çıkarlar düzeninde seyir almıştır." Siz o kadar hüsn-ü zan ile yaklaşıyorsunuz ki Arafat'ın Beyrut Zirvesine katılmasını sağlaması ABD'nin "Terörle topyekün mücadele" anlayışındaki ciddiyetin test edebileceğini ifade ediyorsunuz. Bu tam anlamıyla ya aşırı hüsn-ü zan ya da tatlı dille yılanı deliğinden çıkarma gayretidir. Bir de sanki ABD politikasını bilmiyor gibi “Arafat'ın Ramallah' ta esaret altında kalmasına göz yummasını ABD'nin terörle mücadele adı altında yeni nüfuz bölgeleri oluşturmaktan başka amacının olmadığını dolaylı yoldan ilan etmişliği olacak” diyorsunuz. Oysaki bilmelisiniz ki ABD bunu yıllardır yapıyor. Gerek Wilson İlkeleri gerekse Truman Doktrini ile silah baskısı ile boyun eğen özgür insanların desteklenmesini öngördü. Ama aynı zihniyetin gerek Vietnam gerekse Afganistan'a asker sokması bu doktrin ile bağdaşmaz.

 

Ayrıca ABD'nin/Zeus'un devletleşmiş hali/ “güvencenin mimarı, sadece güce değil aynı zamanda meşruiyete de dayanmaya yönelen bir ülke olduğunu gösterme” fırsatı bulacağını söylüyorsunuz.

 

Bunun ardından  "Saddam gibi bir diktatörün Irak'ın iç dinamikleri ile bertaraf edilmesi bile kolayca mümkün olacaktır." diyorsunuz. Saddam’ın bu tür müdahaleyle iç dinamiklerle yıkılması yine Amerikan eliyle yıkılması anlamına gelmez mi? Saddam'ın ekonomik emperyalist anlayışı karşısında engel fenomen olduğu açıktır ama Saddam'ın orada duruşu sizi neden rahatsız ediyor bilmiyorum.

 

Yerleşimi yaygınlaştıran ve bu anlayışa gerek finanssal gerekse askeri açıdan destek veren ABD'nin bu konuda duyarlı olmasını beklemek tamamıyla hayalperestliktir. Üstelik Arafat'ın gerçekten mahremiyetine, karargâhına saldırılmasını nasıl ABD'nin “mahrem alanını ilgilendiren bir durum” olarak görebilirsiniz. Zaten Filistin'in İsrail'e karşı intifadaları mahremiyetini korumak anlayışından kaynaklanmıyor mu? Ayrıca iki ayrı devlet (%22'si Filistin'e ait olan toprak) projesini zafer olarak gördükten sonra bu zaferin gerçekleştiricisi olarak ABD olarak görmek Zeus'un Tanrılığını kabul etmekten başka nedir?

 

Hadi gelin ruhunuzdaki NEWYORK ŞEHRİNİ (bir yazınızda ruhunuzu bu şehre benzetmiştiniz.) yıkalım. Üstelik bu yıkıma özgürlük heykelini yıkarak başlayalım. Çünkü o heykelin harcında Wietkongluların, Irak çocuklarının, Filistin annelerin kanları var, elinde yanan meşalede dünya mazlumlarının yüreklerindeki yanan ateşler var. Hadi gelin ruhumuzun şehri New York'u yüreklerimizden kazıyalım.  Yerine İbrahim'in şehri KUDÜS’Ü kuralım.

 

NOT : Chomsky Kudüs’teki hastalığın virüsü olarak Amerikan politikasını görür.

 

 *Bu yazı Ömer Çelik’in Yeni şafakta yazmış olduğu yazılara yapılmış eleştirilerdir. Yazı 02 NİSAN 2002 tarihinde kaleme alınmış ve cevapsız kalan bir yazıdır. Bir yazımda Çengiz Çandar’a barış turları! için Irak gitmesini gerektiğini söylemiştim. Siz de gidebilirsiniz. 

 

http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2002/mart/27/ocelik.html

http://www.yenisafak.com.tr/arsiv/2002/mart/28/ocelik.html