Alexander Cockburn

Yeni başkan, dış politikaya gerçek bir değişim getirme şansını çarçur etti. ABD stratejisi Bush döneminde olduğu kadar şahince.

İster doğaçlama boşboğazlık ister resmi politika beyanı olarak alınmaması gereken hazırlıksız sözler olarak kabul edin, geçen ay Başkan yardımcısı Biden ve Dışişleri Bakanı Hillary Clinton'ın gelişigüzel savurdukları diplomatik zaman bombaları, Başkan Barack Obama'yı uluslararası sahnede alay konusu olmayan yakın tehlikeli bir şeye mâruz bırakmaktadır.

Obama en iyi halde disiplinsiz bir kabineye başkanlık ediyor, en kötü halde ise Oval ofis için kendi niteliklerinin kıdemsiz Illinois Senatöründen daha üstün olduğunu sadece bir yıl öncesine kadar iddia eden iki kişinin aleni olarak icra ettiği bir kazan kaldırmayla yüzyüze.

Joe Biden'ı ele alın. Başkan yardımcısı İran'ı bombalaması için üç hafta önce İsrail'e yeşil ışıl yakmıştı ki patronu onun yaptığı beyanı süratle düzeltti. Biden'in müteakip faaliyetleri daha karanlık bir yoruma imkan vermektedir. Obama'nın Moskova ziyaretinin hemen ardından, güven ve işbirliği hakkında yapılmış keyifli konuşmaların kokusu halen havadayken Ukrayna ve Gürcistana giden Biden, ekonomik bakımdan felleğini sillesini yediğini (basket case) söyleyerek Rusya ile dalgasını geçti. Genelde kendini satma davası uğruna yapılan bir diğer komik gaflardan biri olarak görüldü.

Gürcistan Meclisinde ABD'nin ordusunu "modernize" etmesi için Gürcistana yardım etmeyi sürdüreceğini ve Gürcistan'ın NATO'ya katılma isteğine Washington'ın "tam destek" verdiğini ve ittifakın standartlarını karşılaması için ABD'nin Tiflis'e yardım edeceğini söyledi.

Etkin yeni bir stratejiden eser yok – kusursuz ahmaklığın devamı bu.

İsrail, İran'ın nükleer tesislerine saldırmaya karar verdiğinde Gürcistan hâyati bir rol oynayabilir. İsrail'den İran'a uçuş rotası diplomatik ve coğrafik bakımdan sorunlu ve Gürcistan böylesi bir baskın için mükemmel bir kalkış noktası.

İsrail, Gürcistan silahlı kuvvetlerine ciddi bir eğitim ve teçhizat yardımı sağlıyor. Gürcistan Cumhurbaşkanı Sakaşvili, Savunma Bakanı Davit Kezeraşvili ve Güney Osetya'dan sorumlu bakanı Temur Yakobaşvili ile övündükten sonra – her ikisi de İsrail'de yaşamışlardır – ekledi: "Savaş ve barış, her ikisi de İsrailli Yahudilerin elindedir."

Biden'in Tilis'te yaptığı arsızlığın hemen akabinde bu kez Dışişleri Bakanı Clinton, Asyalı liderlerle hoşbeş etmek için Tayland'a uçtu ve bir TV programında "nükleer bir İran'ın Amerikan savunma şemsiyesiyle kuşatılabileceğini" söyledi – esasen İsrail, Mısır ve S.Arabistan için bir savunma şemsiyesidir bu.

İsrail lobisi, önde gelen taraftarlarından biri olan Obama'nın Ulusal Güvenlik Konseyi Ortadoğu politikaları sorumlusu Dennis Ross eliyle Amerikan savunma şemsiyesi fikrini birkaç yıldır teşvik ediyor.

Clinton, seçim kampanyası sırasında, dış işlerinde acemi Obama'dan kendisini ayrı bir yere koymak için cins bir siyasi inisiyatifin örneği olarak bu fikri geliştirmişti.

"Nükleer şemsiye", rasyonel herhangi bir bakış noktasından, korkunç bir fikirdir, Kennedy'den, Robert McNamara'dan (Füze Açığı) Reagan'a (Yıldız Savaşları) kadar ABD'nin nükleer silah imalatını artırmak için kullanılmış "ilk vuruş", "ikinci vuruş", "kararlı caydırıcılık", "kontrollü tırmandırma" ve "karşılıklı yıkım" gibi Soğuk Savaş döneminin zımbırtı teolojisiyle doludur.

Aslında bir Pentagon emektarının geçen hafta bana söylediği gibi: "Yönetimin nükleer duruşu, İran'ın bir veya iki nükleer bombasının ki Farsîlerin nükleer bombayı imal etme ve hedefe ulaştırmada muhtemelen son derece yetersizdir, ürkütücü biçimde abartılmasına dayalı olarak Soğuk Savaş ve Karşlılık Yıkım'ın kalitesiz bir şekilde yeniden oynanmasıdır."

İsrail'e köle gibi hürmet gösteren iki dış politika şahini, tutarsız ABD dış politikasını kasıtlı olarak tehlikeli bir yöne doğru tekmeliyor gibi bir izlenim var.

Obama'nın kusuru bu. Yeni bir başkanın dış politikada kesin bir değişim yaratması şansı ilk üç ay zarfında sözkonusudur, muhalefet kuvvetlenmeden evvel. Obama, Dennis Ross gibi lekeli oyuncuları dış politika ekibine alarak bu fırsatı çarçur etti. Senatör George Mitchell gibi isimlerin atanması, hatta İsrail'e gayri meşru yerleşim inşasının durdurulması nasihatının verilmesi gibi vaadedici güzel davranışlar vardı. Fakat Biden ve Clinton'ın hesaplı boşboğazlıkları – Netanyahu'nun ve siyasi dostlarının küstahlıklarından bahsetmeye bile gerek yok – fırsat penceresini kapattı.

Obama, çok pahalı ve kullanışsız F-22 uçaklarının üretimini veto edeceğine dair söz vermesi gibi bazı iyi şeyler de yaptı. Fakat yöntemli yeni bir stratejinin işareti değil. Geneli itibariyle, kusursuz ahmaklığın devamıdır.

Değişimin işaretini vermek bu derece zor mu? Aslında değil. Obama, Bush yönetiminin "2005 Ulusal Savuma Stratejisi'nde" yer verdiği ABD'nin herhangi bir ülkeye, kendi seçtiği zaman ve mekanda önleyici saldırı düzenleme hak ve niyetinden sarf-ı nazar ettiğini söyleseydi dünyayı heyecanlandırırdı. Kennedy dönemi Dışişleri bakanlığı danışmanlarından William Polk'un geçen yıl belirttiği gibi "bu, Amerikan politikasının yürürlükte olan geçerli bir beyanı olarak kalmayı sürdürdüğü müddetçe, İran hükümetinin nükleer silah arayışında olmaması budalaca olur."

NATO'nun genişlemesinden yana tavır alan Clinton dönemi emektarlarıyla çevrili Obama, Gana'nın başkenti Akra'da yaptığı konuşmada işaret ettiği üzere, dünyanın nasıl işlediği hakkındaki geleneksel bakış, olayların hızla bastırması neticesinde eziliyor. Bankaları kurtardı. Savaşı Irak'tan Afganistana taşıdı.

Obamavâri "değişim" ümitleri yıkılmış ve İsrail'in uyuşmazlığı ve muhtemel bir tektaraflı İran saldırısıyla uluslararası itibarı mahvolmuş, Afganistan'da çamura batmış bir Obama olacağı ümidiyle, Biden ve Clinton -bugün her ne derlerse desinler - 2012'de Obama'ya karşı seçime girmekten memnun olacaklar. Biden ve Clinton'ı sadakatsizliğe teşvik eden bu.

Kullanışlı bir rehber ilkeyi hatırlayın: Ne demokratik yönetimlerde veya ne de diktatörlüklerde dış politika diye bir şey yoktur. Tüm politika iç politikadır.


Dünya Bülteni için çeviren: M.Alpaslan Balcı