Üst devlet ricalimiz Arap halk hareketleri ve ayaklanmaları başladığından bu yana sürekli ve ısrarlı olarak 'yabancı müdahale, dış müdahale olmasın' deyip duruyorlar.
Bu söylemi Libya meselesi sırasında NATO müdahalesi gündeme geldiğinde 'NATO'nun Libya'da ne işi var?' diyecek dereceye kadar da getirdiler; ama sonunda NATO müdahalesini hem onayladılar hem de müdahaleye katıldılar. Bu rical Suriye konusunda da baştan bu yana yine 'yabancı müdahale, dış müdahale olmasın; biz buna karşıyız' şeklindeki söylemi tekrarlayıp duruyor. Esasen böyle diyerek Rusya ve Çin'in çizgisine yaklaşıyorlar. Bu iki ülke ve İran da baştan bu yana dış müdahaleye karşılar. Bunun altında yatan en önemli faktör de elbette Batı'ya duydukları husumet. İçlerinde 'Ya müdahaleyle Amerika, NATO, Batı bölgeye yerleşirse?!' gibi bir vehim var. Bu çerçevede özellikle Rusya, Libya'ya müdahalenin yolunu açan 1973 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararının alınması sırasında aldatıldığına inanıyor ve bir daha böyle bir şeyin yaşanmayacağını söyleyip duruyor, Suriye'deki rejimi desteklemeye devam edeceğini vurguluyor.
Batılı ülkeler ise dış müdahale konusunda bu kadar açık ve net konuşmuyorlar; sadece müdahalenin zor olduğuna işaret edip son tahlilde bu kapının açık olduğunu ima ediyorlar. Esed rejimi de elbette bu 'dış müdahale istemezük' söyleminden son derece memnun; zira 'müdahale olmayacağına göre, müdahaleyi yapacaklar da bunu istemediklerine göre, benim elimi tutan ve tutacak olan da olmayacak; dolayısıyla ben istediğimi yaparım; kimse de bana bir şey yapamaz' şeklinde düşünüyor ve hareket ediyor. Bunun tabii sonucu olarak da masumları eziyor, akla gelmedik katliamlar yapıyor, kendi halkının kanını bolca dökmeye devam ediyor.
Esasen, Esed rejiminin baştan bu yana bu şekilde hareket edeceği, bizi, Arap Ligi'ni, BM'yi ve milletlerarası camiayı reform vaatleri ve başka şeylerle oyalayıp muhalefeti ezip, ayaklanmayı en kanlı biçimde bastırıp kendi iktidarının devamı için elinden geleni yapacağı o kadar belli, o kadar malumdu ki... Bunu görmemek, anlamamak mümkün değildi. Rejimin kendi iktidarını sarsacak, kendi ölümünü hazırlayacak herhangi bir eylemi yapması asla mümkün değildi. Ne yazık ki, bu temel gerçek birçokları tarafından anlaşılamadı. Bunun sonucu bugün apaçık bir şekilde ortada duruyor: Her gün katledilen masumlar, yıkılan evler, göçe zorlanan kitleler, tutuklanan, işkence gören binler, gelecekleri kararan hürriyet ve adalet isteyen milyonlar... Oysa baştan itibaren Esed rejimine kararlı bir müdahale mesajı verilseydi ve rejim de buna inansaydı bütün bunlar olmayabilir, rejim korkuya kapılıp bugün yaptıklarını yapmayabilirdi. Ama olmadı. Kökleşmiş 'Batı husumeti' ile düşünüp hareket edenlerin 'dış müdahale olmasın' söylemleri sayesinde Esed hiç kimsenin fiilen kendisini durdurma niyetini taşımadığını görüp istediğini yaptı ve buna da devam ediyor.
'Müdahale olmasın' diyenler 'bu mesele diplomatik ve siyasi yollardan çözülsün' diyorlar. Ancak Esed rejiminin mahiyeti ve tabiatı gereği bu yolun yol olmadığı hâlâ anlaşılmamış bulunuyor. Bu çerçevede BM'nin, Arap Ligi'nin çabalarının sonuçlarının ne olduğu ortada duruyor. Kofi Annan'ın son çabası da herhalde beyhude bir çaba olarak tarihe geçecek görünüyor. Bütün bunların sonucunda, bugün dış müdahaleye karşı olan Suriye Milli Konseyi de sonunda dış müdahale çağrısı yapmış bulunuyor. Ajanslardan geçen haberlerde Konsey'in Humus'un Sünni Karm el-Zeytun mahallesindeki son katliamının videosunu gördükten sonra 'sivilleri korumak ve iç savaşı önlemek amacıyla acil milletlerarası askerî müdahale' talep ettiği bildiriliyor.
Söz konusu son katliamın Esed'in katil şebihaları tarafından yapıldığı kadın, erkek, çocuk 45 masumun hunharca katledildiği, yakıldığı söyleniyor. Bu katliam şüphesiz bugüne kadar yapılan sayısız katliamların sonuncusu. Esed rejimi durdurulmazsa daha çok katliamların yapılacağı, dünyanın da, bizim de bunları seyredeceğimiz belli. Bu bakımdan geç de olsa artık Esed rejimine inanacağı şekilde bir 'dur' demenin vakti artık gelmiş bulunuyor. Bu da ancak güçlü ve gerçek bir müdahale mesajıyla olabilir. Hatırlayın, Türkiye 1999'da baba Esed'e 'Öcalan'ı Şam'dan çıkar; çıkarmazsan savaşı göze al. Geliyoruz' şeklinde bir mesaj vermiş, Esed de savaşı göze alamayarak 24 saat içinde Öcalan'ı Moskova'ya postalamıştı. O zaman baba Esed oğul Esed'den daha güçlü durumdaydı. Bugün oğul Esed o kadar güçlü durumda değil. Baba Esed, güç kullanma kararlılığını ortaya açıkça ortaya koyan mesajdan anlıyordu; oğul Esed'in de ancak bundan anlayacağına şüphe yok.
Geç kalmış olsa da Esed rejimine müdahale mesajı artık verilmeli. Verilmesin diyenlere, dış müdahaleye karşı olanlara da ben şu soruyu sormadan edemiyorum: Esed rejiminin zulmüne nasıl son vereceksiniz? Bugüne kadar yaptıklarınızla son veremediniz, bundan sonra ne yapacaksınız? Söyleyin de bilelim....
Kaynak: Zaman