Türk gazetecilerle söyleşisinde 'Kürt' sözcüğünü bir kere bile anmadan Türkiye'nin Kürt açılımından söz eden Suriye Devlet Başkanı Esad, Ankara'nın acele etmemesini istiyor. Suriyeli Kürtler gaddarca bir baskı altındayken, Şam Ankara'nın açılımının etkilerinden çekiniyor
Suriyeli Kürt yazar, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad'ın 'açılım'a yaklaşımını değerlendiriyor:
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad Ankara'nın hasretini çeker oldu. Bu şehri yılda altı defa ziyaret ediyor! Niçin ziyaret etmesin ki? Ankara onun Tel Aviv'e ve Washington'a açılan penceresi! Suriye devlet başkanı tebessüm ederken ve öğütlerini dile getirirken ne kadar da dostane! Kürt nüfusuna 'açılmak' isteyen Türkiye liderlerine, Kürtlere 'kapanma' deneyimine dair ders vermeye çalışıyor! Sanki Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan Kürtlere yönelik önemli, gerçekçi ve cesur adımlar attı, Esad da bu yüzden ürktü ve onu geriye çeker oldu!
'Açılım için erken' demeye getirdi
Esad Türk gazetecilere "Açılım hedef değil araçtır. Net bir ittifak çerçevesinde gerçekleşmeli" diyor. Yani Türkiye'yi şu dönemde aldatmaya başvurmaya, siyasi atak oyunlarının oynanması gerektiğine, 'eksik ve şaibeli açılımlarının' bölgeye olumsuz yansıyacağına ikna etmeye çalışıyor. Esad aslında şöyle diyor: "Bir çeyrek asır daha kan banyosunda kalmanızda beis yok. Türkiye'nin iç savaşın yıktığı, sarsılmış bir halde kalmasında beis yok! Oyalanın, acele etmeyin, oğlum Hafız Suriye'de yönetimi teslim alana kadar bir 25 yıl daha bekleyin. 'Açılımınızı' o zaman başlatın! Bizim de açılmayı istediğiniz etnisiteye benzer bir etnisitemiz var. Endişelerimizi anlamaya çalışın ey Türkler!"
Suriye devlet başkanı Ankara'ya gitmeden önce Şam'da Türk gazetecilerle biraraya geliyor, 'açılımdan' söz ediyor ve 'Kürt' sözcüğünü bir kez bile telaffuz etmekten sakınıyor. Esad 1950, 60, 70 ve 80'lerdeki Türk liderlere ne kadar da benziyor. Hatta daha da kötü! Suriye Kürtleri, Baas Partisi'nin 1963'te iktidara gelmesiyle devlet başkanı olan Hafız Esad'ın yönetimindeki karanlık dönemi ortadan kaldıracağını düşündükleri için Beşar Esad'a iyimser bakmıştı. Beşar Kürtlere hâlâ hayal kurduklarını gösterdi.
Yolsuzlukta Nobel alabiliriz!
Esat ayrıca bir nebze de olsa Erdoğan'a benziyor. O da verdiği sözden dönüyor, sorumluluğundan uzak duruyor! Vatandaşlıktan çıkarılmış 300 bin Suriyeli Kürt'e sorunlarının yakında çözüleceğini ve vatandaşlıklarının verileceğini vaat etti. Fakat sözünden döndü. Kürtlerin bu kesimi en basit insan haklarından mahrum. Tek bir hakları var, o da rejimin zorla yaptırdığı suni yürüyüşlerde 'Canımız, kanımız sana feda Beşar' sloganını atmak.
Suriyeli Kürtlerin nüfusu yaklaşık 3 milyon. Onlar devletin inşasına katıldı, Fransız işgaline karşı isyanlara önderlik etti. Bazı Arapların aksine, aralarından İsrail'le işbirliği yapan hainler çıkmadı. Fakat ülkede bir halk ve ikinci etnisite olarak Kürtlerin varlığına dair hiçbir tanıma gerkçekleşmedi. Anayasa Baas Partisi'nin iktidarı teslim almasından beri olağanüstü hal ve sıkı yönetim yasalarının etkisiyle işlemez halde zaten. Arap vatandaşın hiçbir hakkı yokken Kürtler kimin umurunda! Suriye'de parti yasası yok. Hatta Baas bile yasal değil. Basın özgürlüğü yok. Gerçek bir muhalefet yok. Her şey kontrol altında. Su, hava, bitkiler, havyanlar, hatta ölüler bile denetim altında. Yolsuzluk, işsizlik ve yoksulluk oranları Nobel Ödülü'nü hak ediyor! Siyasi susturmanın düzeyi öylesine yüksek ki, insanlar bir taş ne kadar konuşuyorsa o kadar konuşuyor. Kimse devlet başkanına nasihat etmeye ve 'bütün bu baskılar bir gün patlamaya yol açacak' demeye cesaret edemiyor.
Şam'ın yöntemi Araplaştırma
Suriye'deki Kürtler ayrılmak istemiyor. Hukuk ve kurumsal devlet kapsamında birlikte yaşamak istiyorlar. Ulusal varlıklarının anayasada tanınmasını, sorunlarının demokratik ve barışçıl yollarla çözülmesini, Suriye devleti çerçevesinde siyasi, kültürel ve ulusal haklarına kavuşmak istiyorlar. Suriye'nin tek bir partinin, etnisitenin, mezhebin, ailenin ve şahsın değil, barındırdığı bütün halkların olmasını istiyorlar.
Suriye Kürtlere karşı sakin bir biçimde Araplaştırma, asimilasyon, tehcir ve etnik temizlik politikası yürüttü. Kürt şehirleri-nin ve köylerinin isimlerini değiştirdi. Kürtçe'yi yasakladı. Kürtlerin siyasette marjinalleştirilmesi politikası izledi; ülkenin Kürt bölgelerinin kaynaklarının (petrol, gaz, hububat ve pamuk) ekonominin bel kemiği olmasına rağmen buralardaki kalkınma projelerini yasakladı. Son zamanlarda ve özellikle de Kürt kenti
Kamışlı'daki 12 Mart ayaklanmasının bütün Kürt şehirlerine uzanması, Halep ve Şam'a ulaşması sonrası rejim Kürtlere baskısını vahşi biçimde artırdı. 12 Mart ayaklanmasında 30'dan fazla Kürt öldürüldü, onlarcası yaralandı ve binlercesi tutuklandı. Bu ayaklanma devlet başkanını Kürtleri ülkenin sosyal dokusunun parçası olarak sözlü tanımaya zorladı. Esad yine bu dönemde, 150 bin Kürt vatandaşın sayılmadığı, binlerce yıldır kendi tarihi topraklarında yaşanan yerli vatandaşlar değil de 'yabancı' mülteciler olarak görüldüğü 1962 tarihli faşist nüfus sayımı arka planında vatandaşlıktan çıkarılmış Kürtlere vatandaşlığı iade etme sözü verdi. Birçokları Suriye istihbaratının çatısı altında işkenceyle öldürüldü. 2004'ten şu ana dek 28'den fazla Kürt orduda bayrak hizmetini yerine getirirken öldürüldü.
Bedenlerindeki işkence izleri açıktı.
Aileleri şikâyette bulunduklarında tehdit edildi. Kadınlar ve çocuklar tutuklandı.
Suriye ihanet etmesiyle ünlü
Diğer yandan Şam Türkiye'nin güvenliği ve bütünlüğü konusunda çok kararlı hale geldi. İki ülke arasında 18 yıl sürmüş kanlı düşmanlık gitti, yerini 'kanlı sevgi', uyum ve anlayış aldı. Şam PKK'ya desteğini unuttu. Abdullah Öcalan'ı koruduğu için Türkiye'yle savaşın eşiğine geldiğini unuttu. Şam Irak'ın bütünlüğünin ve
istikrarının sağlanmasında da 'kararlı'.
Teröristlerin yüzde 90'ının ve patlayıcı yüklü araçların Irak'a Suriye'den geldiğini reddediyor. Saddam Hüseyin Irak'ın devlet başkanıyken Hafız Esad Irak'ın şu anki yöneticileri olan muhalifleri destekliyordu. Saddam'ın diktatörlüğünün ortadan kalkmasının ardından Beşarbabasının eski dostlarına karşı Saddam'ın
'yetim'lerini Şam'da barındırır oldu.
Suriye'nin iç ve dış politikalarındaki ortak özelliğin sırtından vurmak olduğunu ifade edersek abartmış mı oluruz? Esad Erdoğan ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad bir sofrada bir araya gelirse, Kürtlerin başlarının 'servis edilmesi' kaçınılmaz. Acaba Ankara Esad'ın öğütlerini dinleyecek mi, yoksa Kürtlere 'açılımının' sadece bir ses bombası olduğu ve Esat'ın bu derece korkmasına gerek olmadığı yönünde garanti mi verecek? Erdoğan Esad'a Kürtlere karşı inkâr, asimilasyon, baskı, öldürme ve devlet terörü politikalarından 86 yıl sonra başarısızlığı itiraf ediyor. Peki 'Siz nereye gidiyorsunuz sayın Suriye devlet başkanı?' diye de soracak mı?
Kaynak: Radikal