KKTC’deki başkanlık seçimlerini Derviş Eroğlu’nun kazanması, seçmenlerin Mehmet Ali Talat döneminde izlenen politikalarda köklü bir değişiklik arzu ettiklerini gösterdi.
Bu durumda akla ilk gelen soru, Eroğlu’nun neyi ne kadar değiştireceğidir.
Soruyu yanıtlamadan önce, bu seçimin hangi nedenlerle bu şekilde sonuçlandığını incelemek gerek.
Eroğlu’nun başında bulunduğu Ulusal Birlik Partisi, geçen yıl yapılan Meclis seçimlerini de büyük farkla kazanmıştı. O seçim kampanyasında tartışmalara hâkim olan konu, ekonomi, yolsuzluk ve iktidardaki Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin kötü yönetimiydi. Tabii bu arada Talat’ın Kıbrıs sorununun çözümüyle ilgili politikası da çok eleştirilmişti.
Bu seferki seçim kampanyasında öne çıkan esas konu, Talat’ın çözümle ilgili tutumu ve müzakerelerdeki başarısızlığı oldu.
Geçen günkü yazımızda da belirttiğimiz gibi, bu seçimlerde tercih iki ana düşünce veya vizyon arasındaydı: Biri, Talat’ın temsil ettiği federal esaslara dayalı “birleşme” fikri, diğeri ise Eroğlu’nun savunduğu “iki devletli” çözüm tezi...
Ankara’sız olmaz...
Eroğlu’nun zaferi, bir bakıma, ikinci görüşün daha yaygın olduğunu gösteriyor. Bu da, sonu gelmeyen müzakerelerden duyulan bıkkınlıktan kaynaklanıyor. Ne var ki, Eroğlu’nun oyların yüzde 50.38’i ile seçildiğini ve Kıbrıs Türk halkı içinde onun tezini desteklemeyen hayli geniş bir kitle bulunduğunu da unutmamak gerek. Bu bakımdan Eroğlu müzakereci olarak masaya otururken “halkın iradesi”ndeki bu unsuru da gözden kaçırmamalıdır.
Kuşkusuz Eroğlu’nun görevine başlarken asıl dikkate alması gereken husus, Ankara’nın tutumudur.
UBP lideri deneyimli bir siyasetçi olarak Türkiye’nin desteği olmadan politikalarda köklü herhangi bir değişiklik yapmanın mümkün olmadığını çok iyi biliyordur. Nitekim Cumhurbaşkanı olarak ilk konuşmalarında anavatan ile sıkı işbirliği içinde olacağını söylemiş, ilk iş olarak da Ankara’ya geleceğini açıklamıştır.
Eroğlu Talat ile Hristofyas arasındaki müzakere sürecinin devam edeceğini, kendisinin masadan kalkmayacağını da söylemiştir. Ancak kendisi, bundan sonra müzakerelerin yeni esaslar üzerinde devam etmesinde ısrarlı olacağı mesajını da vermiştir.
Bunun anlamı şudur: Eroğlu müzakerelere “devam” ama aynı zamanda “sil baştan” diyor. Nitekim dünkü bir demecinde, şimdiye kadar Talat-Hristofyas diyaloğunda ele alınan başlıkların “tekrar tek tek açılmasından” yana olduğunu belirtti.
Kalınan yerden devam...
Eroğlu müzakere masasına oturur oturmaz Hristofyas’ın karşısına böyle bir taleple çıkarsa, sürecin kesilmesi herhalde fazla zaman almayacaktır. Bu ise, bu sürece önem veren BM’den AB’ye, ABD’den Rusya’ya kadar tüm güçlerin baskı mekanizmalarını harekete geçirmesine yol açar ve sonuçta Kıbrıs Türkleri daha da izole kalır...
Tabii bunda Türkiye’nin alacağı tavır çok önemli. Ankara şimdiye kadar Talat’ın yanında yer almış ve bu müzakerelerde ortaya konan parametreleri esas kabul etmiştir.
Dün Cumhurbaşkanı Gül’ün, Başbakan Erdoğan’ın ve özellikle Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun Eroğlu’na gönderdikleri kutlama mesajlarındaki ifadeler, hükümetin bu ilkesel tavrında ısrar ettiğini gösteriyor.
Davutoğlu’nun mesajında müzakerelerin “kaldığı yerden sürdürülmesi” gerektiğini belirtmesi ve “Talat’ın vizyonunun sürdürülmesi” dileğinde bulunması anlamlıdır...
Öyle sanıyoruz ki Eroğlu bu mesajları -ve Ankara’da kendisine yapılacak telkinleri- dikkate alacaktır. Aksi bir davranış Ankara’yı çok zora, Kıbrıs Türklerini de büyük sıkıntıya sokabilir ki, bunu herhalde kendisi de istemiyordur.
Kaynak: Milliyet