Bence bu haftanın en ilginç ve en önemli olayı 'büst kıran inek' oldu.

'Büst kıran inek' olayı üstelik Cumartesi günü (16 Mayıs) yapılan Demokrat Parti olağanüstü Kongresi ile birleştiğinde kanımca önemi daha da artıyor.

Bu yazıyı yazdığım saatlerde DP Kongresi devam ediyor, dolayısıyla sonuçları bilemiyorum.

Ama 'büst kıran inek' olayının sonuçları şimdiden belli.

İneğin fiyatının üç kat arttığı söyleniyor ama ben bu haberi şaka olarak algılıyorum.

Ama olayda hiç de şaka olmayan çok önemli bir yan var.

Meseleyi muhtemelen basından izlemişsinizdir ama ben çok kısa bir özet vereyim yine de.

Malatya'nın Yeşilyurt ilçesine bağlı Kadiruşağı köyünde bir inek, biraz da yaramaz herhalde, otlanmak için köy okulunun bahçesine giriyor ve o minik, narin bedeniyle dolaşırken köy okulunun bahçesindeki alçıdan yapılmış Atatürk büstüne çarpıyor, büst devriliyor, kırılıyor.

Buraya kadar anormal, şaşılacak, tuhaf bir durum pek yok.

Ama olayın (!!!) daha sonraki aşamaları gerçekten çok ilginç.

'Büst kıran' ineğin sahibi köylü Gül Kılınç olayı duyar duymaz büyük bir paniğe kapılıyor, ineği köyden uzaklaştırıyor ve hemen başka bir köylüye, Ömer Ateş'e satıyor.

Bir ineğin bir Malatya köyünde ne kadar önemli olduğunu bilenler bu satış işinin ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlayacaklardır.

Gülsüm'ün ilk aklına gelen herhalde jandarma ve ineğinin itlaf edilme ihtimali.

Köylü Gül Kılınç'ın olay (!!!) sonrası kapıldığı korku ve telaş herhalde türk siyasi yaşamını anlamak, öğrenmek isteyenler için eşi bulunmaz bir ders.

Malatya kırsalında köylünün bilinç altında ve hatta üstünde, kolektif hafızada, miras olarak devralınan hafızada kazayla da olsa bir resmi büstün, üstelik bir Atatürk büstünün kırılmasının, kıran bir inek dahi olsa ne kadar korku ve endişe verici olduğu Gül Kılınç'ın gösterdiği refleksden belli.

Milli Eğitim yetkililerinin de yaptığı ilk iş zaten bir soruşturma açmak olmuş.

Bu küçük olayda Menderes'in Demokrat Parti'sini 1950'de iktidara taşıyan sürecin, pratiklerin küçük bir örneği sergileniyor.

Köylünün devlet korkusu var, Atatürk büstünü algılayış biçimi var, jandarma korkusu var, soruşturma korkusu var, çaresizlikten ineğini satışı var, adeta 1950 hikayesi var.

Demokrat Parti ve Menderes geleneği ile devletçi CHP geleneği çatışması var.

Bu çatışmadan, demokratik süreçlerde Menderes geleneği ve ineğin sahibi Gül Kılınç, darbe dönemlerinde ise ineğin büstü kırması sonrası soruşturma açanların zihniyeti galip çıkmışlar.

Demokrat Parti bu çok öğretici 'büst kıran inek' olayının haftasında Kongre'sini yapıyor.

Kongrede iki aday önemli; birincisi başarılı bulduğum Süleyman Soylu ama arkasında neden Çiller var anlamakta zorlanıyorum.

Ancak, ikinci aday bugün 'büst kıran inek' olayında soruşturmacıların zihniyeti tarafındaki Hüsamettin Cindoruk.

28 Şubat'ın, 367 sürecinin Cindoruk'u.

DP'nin amblemi yine bir kır at ama söylem artık pek 'yeter söz milletindir' söylemi değil.

Parti kurup demokratik, meşru yollarla iktidar isteyenler 1950'den bu yana inek sahibi Gül Kılınç'ın paniğini anlayanlar oldu ve bundan sonra da onlar olacaklar.

Soruşturma açanların zihniyetini paylaşanlar ise bir ara rejimde bakanlık kollayanlar olarak kalmaya mahkumlar.

28 Şubat'a, 367 sürecine, 27 Nisan muhtırasına arka çıkmak belki suç değil ama bu zihniyetin demokratik yollarla iktidara gelmesi artık söz konusu bile değil.

Bunu nasıl göremiyorlar, doğrusu anlamak kolay değil.

Star Gazete