Türk'ün Türk'ten başka dostları da var doğal olarak, kimilerince sanıldığı gibi dünyada herkes düşman değil. Ama hepsi aynı tür dost değil, bu da doğal.

Kimileri Türkiye'yi ve Türkleri tanımış olduğundan duygusal alanda, kimileri romantik bir hevesle büyülü bir Doğu'yu hayal ettiğinden, kimileri herkesle her zaman barışık olmak istediğinden yani kavgalı olma duygusunu taşımak istemediğinden, kimileri ideolojik nedenlerle bütün halkları müttefik saydığından, kimileri dinî buyruklar nedeniyle, kimileri genel bir barışın kendi ulusuna da yarar sağlayacağını belki de bilinçsizce hissettiklerinden siyasal olarak dostturlar.

Tabii bir bu kadar farklı nedenlerle Türkiye'nin hasmı da var. Uluslararası arenada Türkiye'nin bu dostları ve hasımları, geçenlerde Fransa seçimlerinde olduğu gibi, bazen karşı karşıya gelirler.

Son yıllarda Avrupa Birliği, Kürt sorunu, geçmişin yorumu, örneğin Ermenilerle yaşananlar, ülke içindeki siyasi ve toplumsal eğilimlerin dinamikleri gibi konular açıldığında bu dost/hasım tutumları iyice belli oluyor.

Türk dostu Yunanlı yazarın başına gelenler

Genel olarak, 'hasım' dediklerim Türkiye'ye statik bir özellik yakıştırıp (incelik gösterip bu tutuma ırkî eğilim demiyorum) 'Türkiye değişmeyecek ve hep sorunlu olacak' derlerken, dostlar, bütün toplumlar gibi Türkiye'nin de sürekli değiştiğini ve şimdiki durumu geçmişle kıyaslamalarla değerlendoirilmemesinin gerektiğini savunurlar.

Ancak Türkiye'de son günlerde siyasette yaşananlar, bu Türkiye dostlarına bir şamar gibi indi. Hasımlar ise bayram ediyor. Yunanistan'dan bu durumla ilgili bir örnek vermek istiyorum.

En saygın gazetelerden sayılan To Vima'nın köşe yazarlarından Th. Psihoyos, milliyetçi/ırkçı meslektaşlarına karşı yıllarca kalem oynatır, Türkiye'de çağdaş bir siyasi düzenin kurulmakta olduğunu savunur.

Tam da haber ajansları 367 ve gece yarısı muhtırasını baş haber yaptıkları günlerde Psihoyos'un bir gün önceden yazmış olduğu anlaşılan köşe yazısı yayınlandı.

 (28 Nisan) Yorumlarının amacı ve eğilimi kuşku bırakmayacak nitelikteydi, Türkiye'yi savunuyordu, meslektaşlarını yeriyordu.

Ama hasımlarına karşı da kendini ironik ve trajik bir biçimde çok zor durumda bırakan bir yazıydı bu; çünkü mürekkebi kurumadan yalanlanmıştı. Bir bölümünü çeviriyorum:

"Türkiye'deki siyasi ortama kendimizi beğenmişlikle bakmamaya başlamamızın zamanı gelmiştir.

Ülkeyi yöneten 'derin devlet' ve her istediklerini siyasilere yaptıran 'paşalar' düzeni diye dile getirdiğimiz bazı önyargılarımızı değiştirme zamanı gelmedi mi?

Hıristiyan-demokratlar ya da Müslüman-demokratlar konusunda kişisel görüşünüz ne olursa olsun, Abdullah Gül'ün önümüzdeki günlerde cumhurbaşkanı seçilmesi, komşu ülkede demokratik ve parlamenter düzenin olgunlaşmakta olduğunun göstergesidir...

Türkiye'de demokrasinin egemen olamayacağını savunmuş olan yorumcuların yanlışları artık ortaya çıkmıştır. Ülkemizde (Yunanistan'da) güya analiz olarak sunulan palavralar kimi zaman ağırlık kazanmakta ve basında peyda eden yorumcular, maalesef daha bilge sayılmayacak politikacıları etkilemektedirler.

Politikacılar, bu yorumcularla çatışmak da istemediğinden ve Türkiye'nin gelişmeleri konusunda isabetsiz değerlendirmelerde bulunduklarından Türkiye ile ilgili politikamız yanlış yönlendirilmektedir.

Denktaş ve Papadopulos, Türkiye'nin değişmekte olduğunu anlamamışlardır. Birincisi kişisel olarak bunun bedelini ödemiştir, ikincisi ise kendi günahının bedelini Kıbrıslı Rumlara da ödetecektir. Dikkat edelim; Yunanistan da aynı yanlışları yapmasın."

Bu yazı yayınlandığında 'paşalar' çoktan dünya basınında ilk haberlerdendi. Hemen arkasından Anayasa Mahkemesi kararıyla, parlamentonun alışılagelmiş olan bir pratiği, bu kez 'Müslüman-demokratlar' söz konusu olduğundan uygulanamaz oldu.

Böylece Türkiye konusunda olumlu sözler söylemiş olan yazarın bütün tezleri de yalanlanmış oldu. Sanki söylediklerinin tersi doğruymuş, hasımlarının bütün söyledikleri doğruymuş gibi bir durum çıktı ortaya.

Paşalar baş köşedeydi ve Gül seçilememişti. Hasımlar bıyık altından gülüyorlar. Şimdi bu yazar bir daha Türkiye konusunda olumlu bir laf edeceğinde acele eder mi, yoğurdu üflemez de ne yapar? 'Türkiye değişmiştir' demeye takati kaldı mı? 'Gelişmeler, Türkiye dostlarına şamar gibi indi' demem bundandır.

Son yıllardaki kazanımlar ve hızla değişen Türkiye imajı bir iki isabetsiz hamleyle böylesine yara aldı. Eski bir korku filmini yeniden seyrettik. Bu hamleler güya ülke çıkarı ve yararı için yapıldı. Türkiye'deki karşı tezleri duyar gibi oluyorum:

Türkiye hızla içe kapanırken...

'Bizim derdimiz bu tür dostlar değildir! Bize ne onlardan! Zaten bu şaibeli dostların niyeti de pek iyiye benzemiyor.

Ülke tehlikedeyken (hainler memleketi batırıyor, yabancılar bölüyor, laiklik ve Cumhuriyet yok oluyor söylemi) biz doğru olanı yaparız, imajımız değil, rotamız önemlidir!' Gerçekten de böylesine bir yalnızlık ve içe kapanma söylemine uyan bir yol seçilmiş gibiydi son günlerde.

Ancak demokratik bir Türkiye isteyen dostları beğenmeyenler Türkiye'nin başka tür dostları olamayacağını göremiyorlar. Türkiye'nin karşısında ya ırkçı düşmanları vardır ya da özde çağdaş olan bir Türkiye isteyen dostları. Demokratik olmayan ve (nasıl derler bu kelime oyununa?) yalnız 'Cumhuriyet' olan ülke demagojidir. Ve dostlar şimdi açmazdalar, şaşkın ve kararsızlar.

Konu tabii ki yalnız Türkiye'nin imajı değildir. Bu imaj söylemi birilerine şirin görünme eğilimi gösteriyor olabilir ki; bu da hiç onur verici değildir.

Ama imaj kaygısının berisinde Türkiye'nin dünyadaki yeri yatmakta. İmajın göz önüne alınmadığı durumlara baktığımızda görünen içe kapanma ve yalnızlıktır. Özellikle muasır medeniyetten uzaklaşma durumudur. Kuzey Kore ve Küba yalnızlığın çarpıcı örnekleridir.

Bu ülkeler en kesin bir biçimde, güya özgüvenle yalnızlıkları içinde seyrediyorlar.

Türkiye dostları, kaygı ve panik içinde böyle bir olasılığı konuşur olmuşlardır. Dışarıdan Türkiye daha da sorunlu görünmektedir.

Batı dünyasının algılamalarında demokrasiye karşı çıkmanın tek bir sonucu vardır ve bu alternatif hiç iç açıcı değildir. 'Demokrasi sınırlanır; ama bundan yarar da elde edilir' görüşü muasır medeniyetin egemen olduğu dünyada anlamsız bir görüştür. Türkiye dostlarının yaşadıkları zor durum da bundandır.