Daha lise çağında günde üç bin test sorusu çözerek gençleri üniversiteye hazırlayan eğitim sisteminin anlam çerçevesine daha önce değinmiştim. Başarının bilgi, muhakeme, kavramsal düşünme beceri ve yeteneğinden çok belli kalıpları otomatiğe bağlanmış bir biçimde ezberlemeye göre değerlendirildiği bir üniversite sistemi baştan çökmüş demektir.

Üniversiteye bu kadar yoğun ilginin olduğu bir ülkede belki birilerinin bu öğrenci seçme sistemini savunacak gerekçeleri olabilir. Ancak daha vahim olan, bizzat üniversitenin kendisinin bulunduğu durumdur.

Üniversite her milletin, her medeniyetin evrensel ölçekte değer üretebildiği, bu vasıfta insan yetiştirdiği kurumlardır. Bilimden felsefeye, sanattan teknolojiye, ilahiyattan edebiyata o kültürün en üst düzeyde okutulduğu, yeniden üretildiği, insanlık birikiminin aktarıldığı kurumlar olarak herhangi bir okul değildir. Bu nedenle bir medeniyet üniversiteleriyle ölçülür. Bu İslam medeniyetinde de böyledir, Batı ve kadim medeniyetlerde de böyle olmuştur. Geçmişte de bugünkü anlamda "üniversite" olmasa bile bu işlevi gören bilgi ve hakikat kümelenmeleri mutlaka olmuştur. Bunu gerçekleştiremeyenler ise askeri güç sahibi olsalar bile kurucu medeniyet birikiminden mahrum kalır, tarihin karanlığında kaybolurlar.

TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ