Çin'i insan hakları sicilini düzeltmeye zorlamak için Olimpiyatları kullanmanın milliyetçi öfkeyi ateşleyeceğine dair bir kaygı söz konusu. Ancak ülkede dört tip milliyetçilik hâkim ve uluslararası toplum 'insan hakları vatanseverleri'yle diyalog kurarsa pragmatik milliyetçiler zemin kaybedebilir

Son aylarda bana sık sık Olimpiyatları Çin'i insan hakları sicilini düzeltmeye zorlamak yönünde bir fırsat olarak kullanmanın hikmetine dair sorular soruluyor. Bu soruların altında şöyle bir hissiyat da yatıyor: Uluslararası baskı, milliyetçi duyguları tetikleyip öfkelenen Çin halkını rejimin arkasında kenetleyerek Çin Komünist Partisi'nin elini de güçlendirebilir pekâla.
Bu anlaşılabilir bir kaygı. Ancak rejimi ilerleme kaydetmeye zorlamanın en iyi yolunu belirlemek açısından halkın bugün Çin'de dört tip milliyetçilik ayırt ettiğini görmek de kritik bir önem taşıyor.

'Vasal milliyetçiler' tutarsız

Birincisi pragmatik milliyetçilik. Çin'de komünizmin sadece adı kaldı, geriye kalan her şeyi öldü. Komünist Parti'nin pragmatik milliyetçiliği, sıkı sıkı sarıldığı iki hayat damarından biri; diğeriyse hızlı ekonomik büyüme. Çin'in liderleri refahın artmasının, iktidarlarının sürmesinin anahtarı olduğunun farkında. Hassas bir denge siyaseti yürütüyorlar. Bir yandan halk arasında sadakati teşvik etmek için milliyetçi duyguları kışkırtırken, diğer yandan Çin'in küresel ekonomideki konumuna zarar vermesi ihtimalini azaltmak için bu duygular üzerinde sıkı bir kontrol uyguluyorlar.
Bu pragmatik milliyetçiliğin itici gücü ideoloji değil, ulusal çıkar.
Aynısı 'vasal milliyetçiliği' için de geçerli. Vasal (iktidar için çalışanlar) milliyetçilerin çoğunluğu Çin'in seçkinleri ve yönetimin dikte ettiği pragmatik milliyetçiliğe harfi harfine uyuyorlar. Partinin doğru ve gerekli olduğunu düşündüğü yerde ve zamanda öfkelenip diş gösterir hale geliyorlar. Fakat bu infial hava değişiklikleri gibi gelip geçici; vasal milliyetçilerin duygularını bastırması için partinin küçük bir işareti yetiyor. Sözgelimi normalde ülkenin devlet denetimindeki medyasından veya rejimin internet üzerindeki yorulmak bilmez baskısından rahatsızlık duymayan birçok Çinli, geçen haftalarda Batı medyasının Tibet hakkında verdiği 'tatmin edici olmayan' bazı haberleri ateşli bir biçimde protesto etti. Bu tutarsızlık, vasal milliyetçiliğinin alameti farikasıdır.
Üçüncü tip halkçı milliyetçilik, ki Çin'in birliğini, gücünü, refahını ve onurunu gözeten de bu.
Bu milliyetçilik tipi, her zaman olmasa da bazen insan haklarına ve demokrasiye merkezi bir önem atfediyor. Bu tür Çinli milliyetçiler, mesele yerel politikalar olduğunda gayet mantıklı, doğru, dürüst ve demokrasi yanlısı olabiliyor; vardıkları yargılar kendi deneyimlerine dayanıyor. Fakat dış ilişkiler (bilhassa Tayvan) veya azınlıklar söz konusu olduğunda mantıksız, tutarsız veya duygusal olabiliyorlar, zira bu meselelerde devlet yanlısı medyanın verdiği bilgilere dayanıyorlar.
Çin'deki dördüncü tip milliyetçilik 'insan hakları vatanseverliği' diye adlandırılabilir. Bu tip milliyetçiliğe sahip çıkan insanlar arasında geçenlerde hapse atılan insan hakları eylemcisi Hu Jia, toprak hakları savunucusu Yang Chunlin ve görme engelli Çinli hak savunucusu Chen Guangcheng gibi isimler var. Bu tip milliyetçilik insan haklarını merkeze koyuyor ve demokrasiyi hedefliyor; Çin'in mutluluğunu bütün vatandaşların onurlu bir yaşam sürmesinde görüyor; insanların zihinlerini, fikirlerini ve potansiyellerini özgür bırakarak güçlenmeyi ve refahı savunuyor; ve ülkenin bütünlüğünü, her birey ve etnik grubun bütünlüğünün tanınmasıyla korumayı hedefliyor. Uzun yıllardır şiddete uzak araçlarla bir orta-yol yaklaşımı sergileyen Dalay Lama, genel anlamda Çin'in perspektifinden bakıldığında bile bir insan hakları vatanseveridir. Tayvan'ın seçilmiş devlet başkanı Ma Yingjeou da keza öyledir.

Peki bu manzaranın ışığında Olimpiyat Oyunları'ndan önce ne yapmamız gerekiyor? En kötü seçenek sessizliğe gömülmek; bu rejimi güçlendirmekten başka işe yaramaz. Dahası, güç ve ekonomik ilerlemeden başka bir şey düşünmeyen halkçı milliyetçiler Komünist Parti'yle daha da yakınlaşabilirler. Çin'in güçlenen diktatörlüğü, hızlı ekonomik büyümesi ve hiç olmadığı kadar artmış askeri gücü göz önüne alındığında, aslında başka seçenekleri de yok.
Geçen yıl hapisten çıktığımdan bu yana Olimpiyatlara şartlı katılımı savunuyorum. Katılımın ön koşulu, asgari bir insan hakları standardı olmalı. Bu baskıyı uygulamak, Çin'deki insan hakları vatanseverlerinin söz söylediği kamusal alanın genişlemesine yardımcı olacaktır.

Barışçı protestolar sürmeli

Uluslararası toplum, Çin içinde ve dışındaki barışçı protesto faaliyetlerini destekleyecek geniş bir insan hakları koalisyonu oluşturarak yardım elini uzatmalı. Şiddetle bastırma stratejisini terk edip insan hakları vatanseverlerinin koalisyonuyla diyaloğa girmesi için rejim üzerinde sürekli baskı uygulanmalı.

Bütün bunlar gerçekleşirse pragmatik milliyetçiler muhtemelen biraz zemin kaybeder (çünkü onlar baskının dilinden anlar) ve bunun ardından Pekin Olimpiyatları'na Çin'de gerçek bir demokratik dönüşümün başlangıcının büyük bir kutlaması mahiyetinde destek verebiliriz. Bu ulaşılabilir bir hedef ve hiç de imkânsız değil. Başarısı bizim göstereceğimiz sürekli çabalara bağlı.

Kaynak: Radikal