80 darbesine gerekçe oluşturacak provokasyonları Hatırla Sevgili adlı dizide art arda izlerken, hatırlamamız beklenen olayların aslında tarihte belli bir yer işgal ederek belleğin bahçelerinde bir türlü kök salmadığını fark ediyorum.
İçinden geçtiğimiz dehşet verici olaylar hali hazırda sanki aynı anın devamıymışçasına sürmekte çünkü. Aynı bahçe, aynı şuursuz sevgili on yıllardır!

Halen Bahçelievler katliamını, 16 Mart'ı, Maraş ve Çorum katliamlarını, halen kanlı 1 Mayıs senaryolarını yaşamaktayız. Ecevit'e suikast olacak diye korkutanlar yüzünden engellenmeye çalışılan mitingden bugün orantısız güç kullanmaya mecbur edilen emniyet güçlerine... Sanki tek bir gün geçmemiş ülkemizde. Neden böyle bir hisse kapılıyorum? İki başlı bir yanıtı var bunun.

Birincisi: Geçmişte yaşanan çok kanlı eylemlerin gerçek sorumlularını yargılamadığımız için. O vakit hem ülkücü camia içinden, hem devrimciler arasından bazı kişiler kimler adına çalışmıştı? Cepheleşen gençler hiç farkında olmadan, ideolojik olarak kimler tarafından manipüle edilmişlerdi? Komünizm tehlikesini savuşturduğunu sananlar da, devrim yapacağını sananlar da Amerika'nın bölgedeki emellerine nasıl hizmet etmişlerdi hiç anlamadan? Ya da darbe planlayanlara?

Hiçbir zaman yüzleşmedik faili meçhullerimizle, azmettiricileriyle. Yüzleşmedik sağ sol çatışmasının asıl tasarımcılarıyla. Ve en önemlisi, bu tasarımcıların sonradan (darbe olduktan sonra) nasıl ödüllendirildiğini, nasıl nemalandırıldığını sorgulamadık. Bir türlü adaleti tesis edecek mercilere teslim edemedik asıl sorumluları. Hatırlamadık. Unutturulduk.

İkincisi: Bugün yaşadıklarımız otuz yıl öncekiyle aynı senaryonun içinde olduğumuzu net bir biçimde gösterdiği halde, aynı cepheleşmelere izin verdikçe aynı yıkıcı olayların vukuu bulduğunu unuttuğumuz için sürekli yeni bedeller ödüyoruz. Örneğin devletin kurucu yapısında yer alan bürokratik elitin kendi kültüründen ve geleneklerinden kopuk oluşunu eleştirmek isteyenler fark etmeden yine aynı tuzağa düşüyorlar bugün. İttihatçı kurucu zihniyete karşı yönelttikleri eleştirileri onların gayrimüslim ve gayri Türk olmalarına dayandırıyorlar. Oysa gayrimüslim kalemlerin yazdıklarıyla sağ cenahta yer alan bazı kalemlerin ittihatçi zihniyeti eleştirmek için yazdıkları tıpatıp örtüşüyor. O halde neden sağ cenahtakiler kendi Türklüklerine vurgu yaparak, belli bir siyaset ve yaklaşım olarak değl de köken üzerinden eleştirmeyi seçiyorlar vatandaşına zorbalık yapan ittihatçı elitleri?

Böyle genelleme yaparak hakkaniyetli ve adaletli bir sonuca varabilirler mi bir avuç kalmış gayrimüslimler hakkında? İttihatçı zihniyetten zarar görenlerin başında gayrimüslimler gelmiyor mu bizzat? Bu ülkede ittihatçı zihniyetin yaydığı yalan bir haber üzerinden tasarımlanan 6-7 Eylül olaylarında sırf Rum, Yahudi, Ermeni oldukları için (Osmanlı'ya isyan eden gayrimüslimlerin tüm günahını onlara yükleyerek) dükkanlarına saldırılan, yağmalanan ve sonraki yıllarda da her fırsatta aşağılanan, ağır vergilere tabi tutulan, hain ilan edilen, sokak ortasında vurulan, ya sev ya terk et denilerek milliyetçiliği yükseltmek için günah keçisi ilan edilenlerin bugün devletin katı ittihatçi, ulusalcı ve statükocu tutumuna karşı neden ısrarla demokrat tavır aldıklarını pek düşünmüyor bu kökenci arkadaşlar nedense.

Geçtiğimiz günlerde Sakarya'da olduğu gibi, kimi zaman başka illerde de Kürt grupları hedef gösterecek şekilde abartılı ve saptırılmış haberler yayarak ülkücü gençlerin harekete geçirilmesi ve karşılıklı çatışmanın sağlanması yine aynı öyküde yaşadığımızın bir kanıtı. Alevi-Sünni, Türk-gayrimüslim, laikçi-dinci, ulusalcı-demokrat gibi tanımlarla cepheleşmemizden faydalanacak olanlara bazen sadece kullandıkları terimlerle bile hizmet edebildiklerini unutuyorlar. Ortadoğu'yu dizayn etmeye uğraşan emperyal güçlerin işlerini kolaylaştırdıklarının da farkında değiller. Yıllar sonra bugünün zorbalarıyla yüzleşmediğimiz için hatırlanmaya değer anılar biriktirememişsek suçu paylaşacaklar mı?

 
Kaynak: Zaman