Önceki gece geç saatlerde Genelkurmay Başkanlığı bir açıklama yaptı. Sert bir açıklamaydı bu. O yüzden muhtıra benzetmesi yapanlar da oldu. Uzun bir dönemden beri devam eden istikrar çizgisine gölge düştü.

Yapılan bazı yorumlar, açıklamadan daha sertti. Kısa sürede oluşan atmosfer, maalesef, Türkiye'yi dünyaya mahcup edecek bir manzarayı yansıtıyordu. Dünya haber ajansları Türk demokrasisine duyulan güveni sarsacak, istikrarı zedeleyecek bu tabloyu aynıyla nakletti.

Gece yarısı başlayan tartışma Türkiye açısından şık bir görüntü değildi. İlk şaşkınlık dönemini atlatan aydınlar, Türkiye'deki bütün meselelerin demokrasi içinde çözülmesinden yana tavır koydu. Bu tavır önemli. Zira, muhtıra gibi, darbe gibi konular sadece siyasete zarar vermez, devletin bütün kurumlarına ve halkın tamamına da zarar verecek bir konudur.

Genelkurmay'ın sert açıklamasının arkasından dün gözler siyasetçilere çevrilmişti. Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek, dikkatle hazırlanmış bir metni okuyarak önemli ayrıntıların altını çizdi. Genelkurmay'ın Başbakanlık'a bağlı olduğu vurgulanan açıklamada hükümet cenahında duyulan üzüntü dile getiriliyor; "yargıyı etkileme" algısından bahsediliyor ve önemli bir tehlikeye dikkat çekiliyordu: "Bazı iyi niyetli olmayanların hükümetimizle Türk Silahlı Kuvvetlerimizi karşı karşıya getirme çabalarını boşa çıkarmalıyız."

Metnin tamamı göz önüne alındığında hükümetin dik durduğunu; ancak dikleşmediğini, bazı iyi niyetli olmayanların emellerine ulaşmaması için diyalog önerdiğini görüyoruz. Doğru olan da budur. Uzun bir zamandan beri bazı çevreler hükümet ile bazı kurumları karşı karşıya getirmek için özel bir gayret sarf ediyor.

Yanlış anlamaya müsait hadiseler yaşanmış olabilir, tasvip edilemez davranışlar ortaya konmuş olabilir; ancak devlet olmak soğukkanlı olmak, akl-ı selimle hareket etmek demektir. Türk devlet geleneğinin kurumlara ve siyasete yansıması da sağduyuyu gerektirir. Türkiye sadece bireyleriyle değil, kurumlarıyla da demokrasiyi ve cumhuriyeti özümsemiştir. Bunu iyi görmek gerekiyor. Ayrıca, Türkiye önemli bir süreci yaşamaktadır. Herkesin, evet herkesin, sırtında yumurta küfesi bulunuyor. Türk ekonomisinin dibe vurması ne siyasetçinin işine gelir ne askerin; üstelik ağır bir faturası vardır ki onu hep beraber ödemek zorunda kalabiliriz. AB sürecinde uzun bir mesafe alan Türkiye'nin demokratikleşmeden vazgeçmesi ve içine kapanması da düşünülemez. Cumhuriyet ve demokrasinin kazanımları kamplaşma güdüsüne de feda edilemez...

İşte tam bugün, herkesin kendi sorumluluğunu hatırlayacağı gündür. Dün Cemil Çiçek "karşı karşıya getirme çabalarını boşa çıkarmalıyız" derken ANAP lideri "rejim bekçiliği ülkeye hayır getirmez, el ele vermeliyiz" ve DYP lideri Ağar da "Tek yol demokrasi" diyordu. CHP liderine de büyük görevler düşüyor bu aşamada. Sürekli gerginlikten yana durmanın ne iktidara ne muhalefete faydası var. Toplumu kutuplaştıracak her türlü gayret bu ülkeye zarar verecektir. O yüzden asker-sivil, medya, iş dünyası, evet herkes sorumlu davranmak, problem ne kadar büyük olursa olsun demokrasi içinde çözüm yolları bulmak zorundadır.

2007 Türkiye'si bu sorumluluğu herkesin omzuna yüklüyor. Bunun görmezden gelinmesi gelecek nesillere karşı mahçup olunacak bir maceradır. Böyle bir maceraya gerek yok, bugünün ve yarının Türkiye'si herkesi sorumluluk almaya davet ediyor...