Geçen hafta Amerikan yönetiminin yaptığı açıklama Büyük Ortadoğu Projesi'ne romantik anlamlar yükleyen bazı kalemşorlar için hiç bitmesi istenmeyen rüyadan apansızın uyanmak gibi bir etki yapmış olmalı. Ortadoğu turuna çıkan Bush yönetiminin iki önemli ismi Rice ve Gates, ABD'nin “bölge ülkelerinin güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için” harekete geçtiğini açıkladılar. Hazırlanan bu “askeri destek paketi”ne göre önümüzdeki 10 yıl içinde İsrail'e 30, Suudi Arabistan'a ve Körfez ülkelerine 20, Mısır'a da 13 milyar dolar tutarında silah satışını öngörülüyor. Bölgeye satılması planlanan silahlar arasında uydu güdümlü füze gibi ileri teknolojinin ürünü malzemeler de var.
Önümüzdeki 10 yıl içinde Ortadoğu ülkelerine toplam 63 milyar dolarlık silah sevketmeyi planlayan Amerika'nın daha önce açıkladığı 10 yıllık planında neler olduğunu hatırlayanınız var mı? Hani Ortadoğu'ya demokrasi, insan hakları, adil ekonomik paylaşım gibi yaldızlı vaatlere alkış tutanların son teknoloji ürünü silahların parıltısı karşısında gözleri kamaşmış olmalı. Büyük umutlarla Amerikan işgalini destekleyenler, işlenen cinayetleri görmezden gelenler konumlarını meşrulaştırmak, inandırıcılıklarını artırmak için Büyük Ortadoğu Projesi'ni adeta iman meselesi haline getirerek savunuyorlardı. Amerikan işgaline karşı çıkanları “Ortaçağ artığı” türünden suçlamalarla insanlık sınırını zorlayan ahlaki çöküntü sergileyenler hiç de sıradan insanlar değillerdi, en azından işgal ettikleri mevkiler bakımından.
Büyük Ortadoğu Projesi sayesinde bölge medenileşecek, ilkellik ve geriliğinin tek müsebbibi olarak gösterilen kültürel yapı (İslam yerine kullanılan şifre) daha modern anlayışa yerini bırakacak, bu kültürün (dinin) etkisiyle bağnazlaşan kafa yapısında bir zihniyet dönüşümü yaşanacaktı.
Buna örnek olarak gösterilen 'panayır devrimleri'ne alkış tutuluyor (bunlar arasında gazetemizden bazı isimlerin de yer aldığını belirtelim), Amerika'nın emperyal projeleri görmezden geliniyordu. Onlara göre panayır devrimleri özgürlük demekti; Soros türü küresel taşeronlar ise özgürlük havarisi…
Ortadoğu'nun dinamiklerini gözardı eden Amerikan işgal stratejisine paralel olarak uygulamaya koyduğu BOP'un bu coğrafyanın proje çöplüğünde yerini alacağını görmemek için ya Türkçe yazıp Amerikanca düşünmek ya da bölgeye özel bir nefret duygusuyla bakanlara özgü gözü kararmış olmak gerekirdi.
Sonuç şimdiden ortada; BOP içi boş bir retorikten ibaret, bu projeyi alkışlayanlar, destek olanlar tarih karşısında şimdiden mahkum olsalar da oyun bitmiş değil.
ABD'nin her zaman yaptığı türden bir silah satışına bakarak tüm projelerini terk ettiği söylenemese de bu silah satışının ihtar ettiği gerçeğin altını bir kez daha çizmek gerekiyor. Amerika'nın işgal stratejisini BOP çerçevesinde vaat edilen yaldızlı hedeflerle sevimlileştirmeye çalışanlar şu temel gerçekleri görmeden gelmişlerdir. Bunlardan ilki, Amerikan sisteminin tarihsel olarak da yapısal olarak da askeri (militarist) bir karakter arzettiği… Bir diğer husus, Ortadoğu işgalinin geçici bir taktik olmayıp Amerika'nın dünya hegemonyası bakımından stratejik dönüşüme işaret etmesi… Her ne sebeple meşrulaştırılmaya, masumlaştırılmya çalışılırsa çalışılsın silah satışının temsil ettiği bağımlılık ilişkisi ile Irak'ın işgali; küresel kapitalizmin bir imparatorluk olarak ABD ilişkisi kavranmadan BOP masalında anlatılanların anlamı açıklanamaz.
Bir tarafta işgalin doğurduğu sonuçlar diğer tarafta Filistin'de yeniden gündeme getirilen sahte barış havası; diğer tarafta İran üzerinde estirilen yeni tehdit dalgasının ne türden bir insani iyileşme vaat ettiğini tahmin etmek zor değil. Olmert'in ilk defa Başbakan sıfatıyla bir Filistin şehrine gelerek barıştan söz etmeye başladığı bu süreçle bölgeye pompalanan silahlar arasında sistemin işleyişi açısından birbirini tamamlayan bir ilişki mevcut. Birinci Körfez Savaşı sonunda başlayan İsrail-Filistin barış görüşmeleri ile şimdiki süreç arasındaki benzerlik tesadüfi sayılmayacak kadar örtüşüyor. Filistinlilerin hem uluslararası destek hem iç bütünlükleri açısından en zayıf oldukları dönemde başlatılmaya çalışılan bu süreç pompalanan silahlarla kurulmak istenen dengeden bağımsız değil.
Ortadoğu'ya pompalanan silahlarla kurulmak istenen denge aslında, Irak sonrası Ortadoğu dengeleriyle yakından ilişkilidir. Ve bu denge oyununda sanılanın aksine barış, insan haklarına saygılı, siyasal katılımın olduğu şeffaf yönetimlerle çelişen bir model öngörmektedir. Bir yanda çağdaş değerlere uyum adına Müslüman dünyanın zihin yapılarını dönüştürme çabaları sürerken diğer yanda sistemin askeri karakterine uygun siyasal yapılar ve ekonomik modeller teşvik edilecek.
Silah satışının birkaç torba patates satışından farklı anlamları olduğunu unutmayalım.
Kaynak: Yeni Şafak