Hafta içinde Bağdat'a giden heyetin Kürdistan Bölgesel Yönetimi başbakanı sıfatını taşıyan Neçirvan Barzani ile görüşmesi, Türkiye'nin uzun süredir tehdit olarak algıladığı bir oluşumu tanıması demekti.

Bu, asla sıradan bir adım değildi. Kürt meselesine bakışta dönüm noktasıydı, bir tabunun yıkılmasıydı. İçerideki Kürt meselesine bakış açısından da ciddi anlamlar taşıyan bu açılım, aynı zamanda Türkiye'nin bölgedeki etkinliğini kısıtlayan ve aleyhine kullanılma riski taşıyan bir handikaptan kurtulması anlamına geliyordu.

Ankara'nın Irak'ın kuzeyindeki Kürt oluşumuna bakışını ele aldığımız dünkü yazıyı bitirirken, "Ne değişti de dün birbirine düşman kardeşler gözüyle bakan taraflar masaya oturmaya razı oldu?" diye sormuştuk. Evet, ne oldu da Türkiye'nin tavrı değişti?

Kuşkusuz bu değişimde etkili olan faktörlerin başında, bütün diplomatik ve siyasî hazırlık süreciyle sınırötesi operasyon geliyor. Bush'un PKK'yı ortak düşman ilan etmesinden sonra, Irak Kürt yönetiminin de PKK'yı kart olarak kullanma (mesela Kerkük'e karşı) ihtimali ortadan kalktı. Bağdat'la varılan mutabakatta da PKK terör örgütü olarak tescil edilince, Irak'taki bütün gruplar bu konuda Türkiye tarafına geçti; Kürtler yalnız kaldı. Operasyonun sivillere zarar vermeden, sadece PKK'yı hedefleyerek dar ve kısa süreli bir şekilde gerçekleşmesi, Türkiye aleyhine karalamaları boşa çıkarırken, taraflara da güçlerinin sınırını gösterdi. Ayrıca Talabani'nin operasyon sürecinde takındığı olumlu tutum ve Türkiye ziyareti, Kürtlerle temasın önündeki en önemli engeli ortadan kaldırdı. Bir bakıma, Türkiye'yi tuzağa çekmek, içeride ve dışarıda Türk-Kürt çatışmasını tetiklemek için kurgulanan Dağlıca baskını, izlenen strateji sayesinde Iraklı Kürtlerle barışın yolunu açtı.

İkinci faktör, operasyon öncesi ve sonrasında bölgenin nabzını tutan Türk yetkililerin edindiği olumlu izlenimlerdi. Görüşmelerde bütün Kürt liderler, Türkiye ile ilişkileri geliştirme arzusunu ifade ediyor ve özetle şunu söylüyorlardı: "Biz yüzümüzü Türkiye'ye dönmek istiyoruz. Biz de Türkiye'deki gibi demokratik bir sistem istiyoruz. PKK'ya karşı işbirliğine hazırız."

Üçüncü faktör, Türkiye'de hem devlet hem de toplum katında, Irak'taki bütün gruplarla temas kurulması fikrinin güçlenmesiydi. MİT Müsteşarı Emre Taner'in örgütün 80. yılı münasebetiyle yaptığı konuşma ve bölgedeki temasları, eski genelkurmay başkanlarının yaptığı özeleştiriler, Dışişleri'nin geliştirdiği yeni yaklaşımlar bu açılımın habercisiydi. 2003 öncesinde sadece Kürt ve Türkmenler ile irtibatı olan Ankara, savaştan sonra Kürtler hariç bütün gruplarla temasa geçmişti. Şii ve Sünni bütün fraksiyonların yanı sıra Dürziler, Keldaniler, Ubeydi aşireti gibi gruplarla da ilişkiye girilmişti. O kadar ki, bu gruplardan bazıları Türkiye'nin desteğiyle kongrelerini İstanbul'da yapıyordu. Bu çerçevede, Kürtlerle ilişkilerin soğuk olması Türkiye'nin manevra alanını daraltan bir eksiklikti. Örneğin, enerji alanında bütün dünyanın ilgilendiği Kuzey Irak'a, komşu ülke Türkiye sırf bu yüzden seyirci mi kalacaktı?

Dördüncüsü, kardeş ve akraba bir grupla kötü ilişkilere sahip olmanın ve aracılar üzerinden iletişim kurmanın iki tarafa da faydası yoktu. Nihayet bu perspektif, son MGK toplantısından çıkan bildiriye "Tüm Iraklı grup ve oluşumlarla istişarelerin sürdürülmesinin yararlı olacağı" şeklinde yansıyınca, Kürtlerle temas konusundaki sivil-asker görüş farkı da ortadan kalkmış oldu.

Beşincisi, Iraklı gruplardan hiçbiri, Kürtlerin elde ettiği yerel yönetim hakkını sorgulamıyordu. Bu, fiilen ve yasalarla (de jure) kabul edilmiş bir durumdu. Irak'taki diğer grupların kabul etmediği nokta, bu yerel yönetimin sınırlarını, Kerkük ve Musul'u da içine alacak şekilde genişletme çabalarıydı. Bu, Türkiye'nin tezini destekleyen bir pozisyondu. Üstelik başta BM olmak üzere dünya, Kerkük'teki tehlikeyi fark etmiş ve Ankara'nın tezine yaklaşmıştı.

Son olarak, ortaya çıkan bu fırsatın heba edilmesi halinde, yaklaşan yaz aylarında artması beklenen PKK saldırıları yüzünden bir daha bu teması gerçekleştirmeye uygun bir zemin bulamama tehlikesi vardı.

Şimdilik, Bağdat'ta ve başdanışman düzeyinde gerçekleşen bu resmî temasın, Erbil'e taşınması ve düzeyinin yükseltilmesi mümkün görünüyor. Ama ilişkinin hızını, Kürt yönetiminin PKK'ya yönelik tavrı belirleyecek. Bu arada taraflara düşen, hızla buzları eritmek ve oluşacak kardeşlik havasını içeriye de taşımak olmalı.

Kaynak: Zaman