Olaylara hep asker gözlüğüyle bakan, askerlerin de olayları onun gözlüğünden değerlendirdiğine inanılan bir yazar, dünkü yazısını, "Bakalım 'Kürt sorunu'nu çözmek AKP'ye neye mal olacak?" sorusuyla bitirmişti.

Benim dünkü yazım ise, muhalefetin sert direnişi yüzünden çözüm akim kalırsa, bundan sonra olacaklarının faturasının iktidara çıkmayacağı tespitiyle bitiyordu. "Hükümet ülkenin en önemli sorununu çözmek için çaba gösteriyorsa, bu iktidar olmanın gereği ve görevidir; toplum yanlışta ısrar edeni cezalandırır" diyordum.

Alın size iki farklı bakış açısı...

En makul ve masum siyasi tavrın bile riski vardır elbette; siz iktidar olarak ülkenin çıkarlarını gözeten bir adım atarsınız, günü kurtarma derdindeki seçmen uzun vadede sonucu alınabilecek çıkışınıza tepki gösterebilir. Başka ülkelerde ve bizde bu tür seçmen tepkisi az görülmedi.

Yalnız 'Kürt sorunu' dediğimiz konu hayli farklı. Son 25 yıl içerisinde 40 bine yakın hayata ve yüz milyarlarca dolarlık maddi kayba yol açmış, her kasaba ve köyden şehitler verilmesini getirmiş, içsavaş çıkarma potansiyeli taşıyan bir sorun bu. Herkesi dün olduğu kadar bugün de ilgilendiriyor; hiç kuşkunuz olmasın gelecekte de ilgilendirmeye devam edecektir...

Sorunun çözümü yolunda atılan her adım bu sebeple toplumda büyük bir karşılık buluyor; çözüme küçük ayak oyunlarıyla engel olmaya kalkışanlar en yakın çevrelerinden bile tepki alıyorlarsa sebebi sorunun herkesi her zaman ilgilendiren yönüdür. Bir oğlunu şehit vermiş aile bile arkadan gelen gençleri düşünerek çözümü arzuluyor. Çocukları silâh altında veya alınmayı bekleyen milyonlarca aile yaşıyor bu ülkede.

Sadece 'can' değil söz konusu olan. Aklı başında hemen herkes, çözümsüzlük yüzünden kaybolan yıllar içerisinde terörle mücadeleye harcanan milli servetin sofradaki aşı etkilediğinin farkında. Fakir fakirliğinin, işsiz iş bulamamasının en önemli sebeplerinden birinin çözümsüzlüğe mahkum edilmiş sorun olduğunu biliyor. Savaş yerine barışın hâkim olduğu bir ülkede, kaynakların rasyonel kullanımı, işsize iş, aşsıza aş sağlayacaktır.

Hükümet de bunu gerçekleştirmek için sorunu çözmeye çalışıyor işte. Bunda rahatsızlık duyacak ne var? "İnsanlar ölmesin, kaynaklar boşa harcanmasın" amaçlı barışçı bir girişim, girişimde bulunanlara neden fatura çıkarsın ki? Toplumda yükselen arzuya ayak sürüyenler, esas onlar, girişim onlara rağmen başarılı olursa da onlar yüzünden akamete uğrarsa da, topluma hesap vermekte zorlanacaklardır.

'Kürt sorunu' üzerine gidip çözme yolunda mesafe kat edenler daha şimdiden tarihteki yerlerini almış durumdalar.

Sürece karşı çıkanlar bunu anladıkları için hırçınlaşıyor ve politik dile hiç yakışmayan bir şiddet üslubunu benimsiyorlar. Böyle giderse siyaset onları dışlayacaktır.

Türkiye'nin birlik, dirlik ve huzura yeniden kavuşma ihtimalinin büyümesi, Cumhuriyet'in kuruluş felsefesinin dirilişinin de habercisi... Türkiye Cumhuriyeti 1925 yılında çıkan Şeyh Said isyanı ile birlikte kuruluş felsefesinden sapmak zorunda kalmıştı. Takrir-i Sükûn Kanunu ile başlayan yeni dönem bugün karşı karşıya olduğumuz pek çok soruna ebelik etti; 'Kürt sorunu' onlardan biridir... O sorunun çözülmesi yeniden başlangıç felsefesini diriltmeyi de getirebilir.

"Bakalım 'Kürt sorunu'nu çözmek AKP'ye neye mal olacak?" yanlış bir soru.

Kaynak: Yeni Şafak