Devrim Sevimay'ın başarılı "Türkiye Kendi Modelini Arıyor" dizisi, "Kürt sorunu"na geniş açılardan bakmaya başladığımızı gösterdi. Temeli dini veya etnik farklılıklara dayanan bu gibi sorunlar insanları, eninde sonunda, büyük görüntüye göre konuşmaya zorlar.
"Zorlar" diyoruz çünkü bu hallerde rasyonel bakış açısı kendiliğinden ortaya çıkmaz. "Aklıselimin" çoğu kez kanlı olan zorlu bir süreç sonunda ortaya çıktığı görülür. İngiliz dostlarımız, Kuzey İrlanda'yı kastederek, sık sık, "Biz başardık siz de başarabilirsiniz" diyorlar bize.
Yanıtımız ise hep aynı oluyor: "Kuzey İrlanda'da rasyonel çözüm neredeyse 40 yıl boyunca akan kandan sonra geldi. Umarım siyasetçilerimiz sizinkilerden daha bilge çıkıp o kadar beklemezler."

'PKK olmazdı'
Bizde üzerinde pek durulmaz ama bir de "İskoç modeli" var. Bugün "Cesur Yüreklerin" partisi olan ve İskoçya için "tam bağımsızlık" isteyen Milliyetçi İskoçya Partisi (SNP), tek başına, yerel parlamentonun en büyük partisidir. Ancak 129 sandalyeden sadece 47'sine sahiptir.
Başta İskoçya İşçi Partisi olmak üzere, salt çoğunluğu oluşturan diğer yerel partiler ve siyasetçiler ise Britanya'dan ayrılmanın İskoçya için felaket olacağına inanıyorlar. Özetle, SNP varlığını demokratik ortamda sürdürmektedir. Ancak nesnel koşullar "Bağımsız İskoçya" emelini hep engellemiştir.
Bizde "Bask modeli"nden de çok söz ediliyor. İspanya farklı argümanlara örnek gösteriliyor. Bir taraf "ETA ile konuşmanın terörü engellemediğini" vurguluyor. Diğer taraf ise "Basklara tanınan siyasi hakların yarısı Kürtlere tanınsaydı PKK olmazdı" diyor.

İspanya modeli
Her iki argümanda bir doğruluk payı olabilir. Ancak gerçek o ki, Bask ve Katalan ayrılıkçılığına rağmen, İspanya bugün birliğini, Franco döneminde olduğu gibi "sopayla" değil, ortak menfaate dayalı rasyonel yollarla koruyor.
Bizi hep şaşırtan bir husus da şudur: "İspanya modeli"nden söz edenler, o ülkede 1933-1939 arasında yaşanan felaketi hiç düşünmezler. Oysa o sırada yaşananlarda Türkiye için de "ibretlik", önemli dersler var.
Bu arada, İber Yarımadası'nda bizim için ilginç olan başka bir dinamiğin de devrede olduğunu görüyoruz. Bu dinamik de "ayrışmadan" değil, "birleşmeden" yana işliyor. Sonuncusu temmuzda yapılan yoklamalar, İspanyolların yüzde 30'unun, Portekizlilerin ise yüzde 40'ının iki ülkenin birleşmesini istediğini gösteriyor.

Portekiz ve Türkiye
Her iki ülkede yüzde 30'a yakın bir kesim buna şiddetle karşıyken, "kararsızlar" veya "umursamazların sayısı hiç de az değil. Özetle, konjonktürel gelişmeler "birleşmeden yana" olanların sayısını ilerde daha da artırabilir.
Portekiz ile Türkiye arasındaki ilginç bir benzerlik de her iki ülkede Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanan kişilerin aşırı milliyetçiler için "vatan haini" olmalarıdır. Bizimkinin nedenlerini biliyoruz. Nobel'i 1998'de kazanan Jose Saramago ise, "İspanya ile eninde sonunda birleşeceğiz" dediği için hain ilan edildi.
Bu çerçevede Brüksel Merkezli Uluslararası Kriz Grubu'nun son raporlarından bir akla geliyor. Raporda, Iraklı Kürtler arasında, Irak'ın bölünmesi halinde, Türkiye ile entegrasyondan yana olanların bulunduğu belirtiliyor.
Buna Türkiye ile Kuzey Irak'ta karşı çıkanlar oldu. Ancak, koşulların ileride ne getireceği bilinemez. Geleceği anlamaya çalışan bazı Iraklı Kürtler, "Türkiyesiz bir yere gidemeyiz" diye düşünmeye başladılarsa, bunun Güneydoğu'da da düşünülmesi gerektiği ortada.
Dediğimiz gibi, bu konulara artık geniş açıdan bakıyoruz. Bazılarının bu noktaya hiç gelmeyecekleri ise kesin. Fakat katı bir "üniter devlet" anlayışının her zaman "birlik ve beraberliği" sağlamadığını anlayanların sayısı artıyor. Bu da demokratik olgunluğa işaret ediyor.

Kaynak: Milliyet