Dünkü yazımda Sayın Kılıçdaroğlu’nun adaylık konuşmasını izlerken aldığım notları aktarmaya başlamış idim, bugün devam ediyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu konuşmasında kürt ya da Güneydoğu meselesine de geldi ve kürt meselesinin özünün istihdam meselesi olduğunu, genç kürtlere iş üretebilirsek kürt meselesinin ortadan kalkacağına yönelik (mealen) bir ifade kullandı.

Bu ifade tarzının da, bu anlayışın da artık çok demode olduğunu görememek için illaki CHP’de görev mi üstlenmek gerekiyor; doğrudur, işsizlik büyük sorundur, hatta en büyük sorundur ama kürt meselesini işsizlik meselesine indirgemek doğrusu ne kadar sağlıklı, çözüm üretecek bir bakış açısıdır, takdirlerinize sunulur. Çocuğuna istediği ismi koyamayan bir insanın, iş buldu, eline daha çok para geçti diye kendini “eşit yurttaş” olarak görmesi mümkün müdür?; İspanya’da ayrılıkçı hareketlerin en zengin bölgelerden çıkması da bazı insanlarımızı düşündürmüyor mu acaba?

Sayın Kılıçdaroğlu’nun bölgeye yönelik özel sektör yatırımlarına sıfır faiz ve teşvik önerisinin de yakın geçmişe bakıldığında hiç de anlamlı durmadığını görememek için yine CHP yöneticisi mi olmak lazım acaba? Sayın Kılıçdaroğlu’nun önerisi aklıma geçmiş yıllardaki teşvik yolsuzluklarını ve bitmemiş fabrika binalarını getiriyor.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun hiç girmediği ya da çok sathi girdiği konuların yanı sıra, çok daha detaylı ve hazırlıklı girdiği konular da mevcut ama daha hazırlıklı olarak girdiği konuların adeta tümünün eski SSK Genel Müdürlüğü’ne ilişkin konular olması CHP yeni başkanının bu bürokratik deneyimi dışında başka konularda kendini pek fazla hazırlamadığı izlenimini yaratıyor. 

Sayın Kılıçdaroğlu’nun daha ilk günden yoğun bir popülizme de kaydığı izlenimini veren ifadeleri mevcut; örneğin her üniversite mezununa iş bulmak konusu gerçekten buram buram popülizm kokuyor zira üniversite mezunu gençlerin OECD işsizlik ortalaması da yüzde 20’nin üzerinde iken, bizde bu oranın sıfırlanması nasıl olacak, doğrusu somut bir programı merak ediyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu’nun yurttaşlık konusuna yaklaşımı da bana çok belirsizlikler içeriyor gibi geldi; CHP’nin yeni başkanı “siyasetin odağına etnik kimliği ve inancı koyana düşmanızdır” gibi akla yakın bir ifade kullanıyor ama insanların çocuklarına istedikleri ismi koyamamaları, anadillerinde eğitim, siyasi propaganda yapamamaları, inancının gereğini kamusal alana taşıyamamaları, mesela üniversiteli kızların türban sorunu gibi sorunlar havada kalıyor.

“CHP başkanlığına seçileli daha iki gün olmuş birinden çok fazla şey talep edilmiyor mu?”, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun beğendiğiniz hiçbir ifadesi olmadı mı? gibi sorulara da yarın girmeye çalışacağım.

Sayın Kılıçdaroğlu konuşmasında TRT konusuna bile girdi ve vergilerle finanse edilen TRT’nin yayın politikasını eleştirdi; oysa 2010 senesinde gerçek bir sosyal demokrattan beklenen, bir devlet televizyonunun yanlı yayın yapmasının değil, devletin televizyon sahipliğinin eleştirilmesi olmalı idi diye düşünüyorum. 

Avrupa Birliği meselesine yaklaşımında da Sayın Kılıçdaroğlu çok fazla standart bir çizgi izledi; yeni CHP başkanı AB’ye karşı olmadığını söylerken aklımdan “hemen şimdi AMA ile başlayan bir cümle kuracak” diye geçti ve Sayın Kılıçdaroğlu, hakkını vermem lazım, beni yanıltmadı, AB’yi çifte standartlı olmakla suçladı vs.

Kıbrıs konusunda söylediği ise Mehmet Ali Talat’ın Cumhurbaşkanlığının ve Ferdi Sabit Soyer’in hükümetinin AK Parti tarafından kurgulandığı yönünde bir değerlendirme oldu; doğrusu Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığı’nı hedeflediğini söyleyen birinden daha nitelikli bir değerlendirme bekleme her vatandaşın temel hakkı olmalı diye düşünüyorum.

Sayın Kılıçdaroğlu bu özlü değerlendirmesini Mehmet Ali Talat nasıl yıkıldı ise, AK Parti de öyle yıkılacak gibi bir ifadeyle noktaladı.

Aldığım notların sonuncusu ise Sayın Kılıçdaroğlu’nun, CHP geleneğini özümsemiş biri olarak, “halkı aydınlatacağız” sözü oldu.

Anlaşılan aydınlatma, tenvirat işlemi Recep Bey’den başlayacak, bize kadar uzanacak; haydi hayırlısı.  

 

Kaynak: Star