Geçen hafta “Benim tanıdığım Kimyasal Ali” başlığını taşıyan yazımda anlatmıştım: Ali Rıza Kadiri küçük yaşta gönüllü asker olarak, ailesinin izni hilafına , savaşın en yoğun bir şekilde yaşandığı Irak toprakları içindeki bir cepheye gitti ve orada kimyasal silahla yaralandı. Tedavisi yıllar sürdü. Bu geçen yıllar içinde dünyaya, hayata, insanlara, olgulara bakışı değişti. Bir gazi olarak yaşamanın zorluklarıyla mücadele etti, maddi ve manevi ayrıcalıklara sahip olmanın kolaylıklarını yaşadı. Ailesinin desteğiyle üniversiteyi bitirdi, çevre mühendisi olarak çalışmaya başladı. Şimdilerde ticaret alanında çalışmaya devam ediyor.
Attığı her adımda gazi olarak hem ülkesini işgal eden Irak karşısında kazanılmış bir onuru hem de sağlığını korumak için sınırlara dikkat etti Ali. Yıllarca, kimyasal silah hastası arkadaşlarının acı içinde ölümlerine tanık oldu. Uzun yıllar evlenmeye cesaret edemedi.
26 yıldır bu hastalıktan muzdaripsiniz. Bazen, cepheye gitmemeliydim, hata ettim, dediğiniz oluyor mu, diye sorduğumda, yüksek sesli bir “hayır”, oluyor cevabı. Bir aşkla gitmiş cepheye. “O zamanın coşkusu, dayanışma ruhu, bütün olarak devrim hissiyatı farklıydı. Ben o günleri çok özlüyorum. Böyle fedakârlıklar aşkla gerçekleşir, başka türlü olmaz. Mesela oğlum aynı şartlar altında gitmek istese, içinde bir aşk varsa, ben engel olsam da gidecektir. Ben de babamın arzusu hilafına gittim, peşimden geldi, geri götürmek istedi, yanından kaçtım. O da çaresiz tek başına döndü Tahran’a. “
Tedavi süresince babası elinden gelen desteği verdi Ali’ye. Annesi ise hastalığı üzerine konuşmadı pek; ilk yıllarda onun bazen kendisini sessizce süzerken birdenbire ağlamaya başladığını hatırlıyor Ali.
Cepheden şehre dönen bir besici, yani gönüllü (seferber) askerin hikayesini bazen bir Muhsin Mahmelbaf, bazen bir İbrahim Hatemikiya kahramanı olarak kabaran ve geri çekilen duygularla yaşadı Ali. Kimi dönemlerde depresyon geçirerek içine kapandı, zaman zaman toplumun vicdanı olmak üzere kalabalıkla karıştı. Gazilerin yaşaması muhtemel olan, eksilen uzvun bedelini tüm toplumdan, dünyadan sormaya dönük hissiyatı zaman içinde bedenindeki eksilmeyi ülkesine, dinine ve insanlığa bir bir bağış olarak algılamasını sağlayan bir telakkiye dönüştürdü.
Şehre dönen besicin yaşadığı sosyal uyumsuzluk, İran sinemasında çok başarılı yapımların konusu olmaya devam ediyor, savaş bittiğinden bu yana.
Mahmelbaf, Erus-u Huban (İyilerin Düğünü, 1989) isimli filminde cepheye gönüllü olarak giden bir fotoğraf sanatçısı olan Hacı’nın savaştan sonra şehirde, objektifinin arkasında sürdürdüğü sorgulamaları konu almıştı. Cepheden yaralı olarak dönen Hacı, Tahran’da bir hastanede tedavi görüyor. Ses dalgalarına yakalanan hastaların tedavi edildiği bu hastanede hastalar ya çok fazla ve süratle konuşuyor, veya koltuk değneklerini makineli tüfek gibi tutarak ateş açıyorlar belirsiz bir hedefe. Daktilo sesleri ya da aniden oluşan bir gürültü hastaları ürkütüyor. Hâlâ cephedeki seslerle görüntülerin etkisi altındaki insanların tepkilerinde, cephe sahneleriyle şehir hayatının savaşın bitiminin ardından değişmeye başlayan manzarası arasında açılan uçurumun sesleri dile geliyor sanki.
Görünürde bir rahatsızlığı kalmayan Hacı, hastaneden çıktıktan sonra, nekahat dönemini varlıklı bir aileye mensup olan nişanlısı (aslında dinen artık nikâhlısı da olan, ama düğün yapılmadığı için nişanlısı sayılan) Mihri’nin ailesine ait evde geçiriyor. Şehrin savaşın bitimiyle kazandığı yeni sahneler dünyada mevcut ne kadar haksızlık varsa ortadan kalkmadıkça kendini iyi hissedemeyeceğini söyleyen Hacı’nın bilincinde yeni yaralar açıyor. Hane halkının birbirlerine rastlamadan günü geçirebilecekleri kadar büyük olan konağın bir odasında nişanlısıyla izlediği filmde karşısına çıkan Afrikalı bir deri bir kemik çocuklara ait sahneler, kahramanımızın bunalımlarını şiddetlendiriyor. Cephedeki dayanışma ruhuna ve dünya nimetlerine mesafe koydurtan Allah aşkına karşılık, şehir hayata tutunabilmek için neon ışıklarına, pahalı arabalara, albenili vitrinlere muhtaçtır sanki! Devrimle birlikte kovulan çok uluslu şirketler devasa reklam panolarıyla geri dönüş yapmıştır işte! Her şey niye daha farklı olamıyor… Bir kez daha bilincinde cepheyle şehir arasında açılan uçuruma yuvarlanıyor Hacı.
O denli genişlemeye hazır bir uçuruma yuvarlanırken hâlâ sağlam değerlere sahip olan kişi, yeniden hayata tutunmayı başarabilir. “Üniversiteyi bitirdiğim yıl depresyona yakalandım”, diye anlatıyor Ali. “Hayat somut olarak önümdeydi ve bana yanlış gelen şartları değiştirme konusunda kendimi güçsüz hissediyordum. Bir köşeye çekiliyor, kimseyle konuşmaya yanaşmıyor, düşünüyor ve ağlıyordum.”
Tedavi olurken kullandığı sinir ilaçları yüzünden de sürekli uyku halindedir ve uyuşturucu müptelalarına özgü bir ifade oluşmuştur yüzünde, bakışlarında. Bir akşam eve dönerken bindiği takside derin bir uykuya dalınca, diğer yolcular eroin müptelası olduğunu düşünürler. Yaşlı bir adam, yazık değil mi gençliğine, bu yaşta uyuşturucuya alışmışsın, önünde bütün bir hayat var, utanmalısın kendinden, uyuşturucu korkak insanların çaresidir, diye tatlı-sert bir dille nasihate başlar. Müptela değilim, hastayım ben, dese de inanmış görünmez kimse. Aynı gün verdiği irade savaşını şöyle anlatıyor: “Rahatsız bir şekilde döndüm eve, bu böyle sürüp gitmemeli, bir şeyleri değiştirmeliyim, diye düşünüyordum. Gün içinde 21 adet ilaç alıyordum o sıralar. İlaçların hepsini çöpe attım. Yavaş yavaş, kendi kendime telkin vererek iyileşmeye başladım. İyi olacağım ben, iyi olacağım, Allah’ım bana yardım et, diye dua ediyordum sürekli.”
Toparlandıktan sonra, akranlarına göre geç sayılabilecek bir yaşta, 35’ine basmadan evleniyor Ali. O güne kadar, hiçbir zaman iyileşmeyeceğine inandığı için evlenmekten kaçınmıştır, ailesinin ısrarlarına karşılık. Aile çevresinin uygun bularak aday gösterdiği kızla tanışıyor, anlaşıyorlar. Gayet memnun evlilik hayatından şimdi, eşi üzerine titriyor, sağlığı da kontrollere bakılırsa iyi gidiyor; yine de iki yaşını dolduran biricik oğlu Metin dışında çocuk sahibi olmayı düşünmüyor.
Kimyasal silah hastası Al Rıza Kadiri bağlamındaki üçüncü ve son yazım, kimyasal silah hastalarının sağlık sorunları etrafında olacak.