Amerikan kuvvetlerinin Irak'tan ayrılışından bu yana geçen bir sene içerisinde Bağdat ve Erbil arasındaki anlaşmazlıklar birikti. Anlaşmazlıkların bu birikimiyle birlikte merkezle Kürdistan Özerk Yönetimi arasında kriz şiddetlendi ve Kürtlerle iktidardaki Kanun Devleti Koalisyonu arasındaki dostluk, iki bölge arasında acı bir çatışmaya dönüştü. Anlaşmazlıklar ve taraflar arasındaki tartışmalı birçok konu, saklanmış korkular ışığında derinleşti, bölgesel amiller taraflar arasındaki çatışmayı birinin diğerini alt etmeye çalıştığı bir kavgaya dönüştürdü.

Çatışma faktörleri

Petrol ve nasıl ihraç edileceği, Kerkük ve tartışmalı bölgeler olarak nitelendirilen araziler, Peşmerge güçleri, (Irak Kürdistanı'na ait özel bir askeri güç) meselesi, Kürdistan Özerk Bölgesi'nin bütçeden alacağı pay iki taraf arasındaki anlaşmazlığın en önemli boyutlarıydı. Bu anlaşmazlıkların temel özelliği, ertelenerek daha da kötüye gidiyor olmasıdır.

Bu durum, özellikle Suriye krizi hakkındaki görüş ve siyasetlerde meydana gelen bölünme ve çatışmayı besleyen İran ve Türkiye gibi bölgesel faktörlerin rolü nedeniyle, bir uzlaşmaya gidilmesini daha da güçleştirmektedir.

İran'ın geniş katkılarıyla eski rakibi İyad Allavi'yi tasfiye etmeyi başaran Irak Başbakanı Nuri el Maliki, çatışmanın eksenini Erbil ve özellikle de Kürdistan Özerk Yönetimi haline getirebilmiştir. Maliki'nin bu yöndeki çabaları iki hedefin gerçekleştirilmesiyle olmuştur:

Birincisi, Birleşik Irak'ta federal bir yönetim öngören anayasaya aykırı olarak devletin merkeziliğini ve egemenliğini tahkim etmeye çalışmıştır.

İkincisi, Sünni kesimi kazanmak için çaba harcayarak bu kitleyi Arap-Kürt çatışması için kullanmaya çalışmıştır. Maliki'nin bu yönelimine itibar kazandıran şey, hiçbir zaman bağımsız bir Kürt devleti kurma amacını gizlemeyen Mesut Barzani liderliğindeki Kürt yönetiminin Arap Baharı ikliminden, Güney Sudan deneyiminden, Filistin'in BM'ye başvurması ve Türkiye'nin bölgesel yönetime dönük açılımından yararlanarak bağımsızlığı savunan söylemi olmuştur.

Gerçekte Maliki'nin, merkezi yönetimi kişisel yetkilerini genişleterek sağlamlaştırma yönündeki çabaları, ayrıca Birinci Erbil ve İkinci Erbil buluşmasından Maliki'ye parlamentoda güven oyu verilmemesi ve iktidardan alaşağı edilmesi yönünde karar çıkmasından dolayı Kanun Devleti Koalisyonuyla Kürdistan ittifakı arasında ciddi bir çatlak baş göstermiştir. Taraflar, aralarındaki anlaşmazlıkların arkasına sığınarak bu anlaşmazlıkları  gerilimi tırmandırmanın kalkış noktası haline getirince bu durum, bir çoklarını iki taraf arasındaki ittifakın tamamen bir aldatmaca olduğunu söylemeye yöneltmiştir.

Taraflar arasındaki çatışma, Maliki'nin krizi tırmandıran acele kararlarıyla doruğa ulaşmış, Maliki'nin özellikle son olarak Rusya'yla imzaladığı 4 milyar dolarlık silah anlaşması, ardından Suriye'deki gelişmeleri bahane ederek "tartışmalı bölgeler"de Dicle Kuvvetlerini konuşlandırması, Barzani'nin Bağdat'ın onayı olmadan dışarıya seyahat düzenleyemeyeceği yönünde onun şahsını hedef alan tırmandırıcı açıklamaları, Kürt tarafını söz konusu bölgelerde Irak güçleriyle çatışmak üzere teyakkuza geçirmeye sevk etmiştir. Bu da iki taraf arasında çatışma ihtimalini kuvvetlendirmiştir.

Maliki'nin krizi tırmandıran tutumuna karşın Kürt lideri Mesut Barzani onu diktatörlükle, milyonluk ordu oluşturmakla ve yönetimi şahsî tekeline almakla suçlamıştır. Maliki; Barzani tarafından ordunun genel komutanlığı, Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, İstihbarat Bakanlığı, Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığı ve Başbakanlık görevini aynı zamanda uhdesinde bulundurmakta suçlanmış ve bu mesele, onun tarafından diktatörlüğün bir ifadesi olarak görülmüş ve bu nedenle durum yeni bir savaşı yahut bağımsızlığı ilan etmeyi gerektirse de bunu kabul etmeyeceğini ilana mecbur bırakmıştır.

Buluşma noktaları ve ateşkes

Bir süre önce hükümet güçleriyle Peşmerge arasında Tuzhurmatu'da çatışmalar meydana geldiğinde ve taraflar, eşi benzeri görülmemiş bir söz düellosuna girip kuvvetlerini yığmaya başladığında gözlemciler, doğrudan çatışmanın kaçınılmaz olduğunu düşündüler. Ancak taraflar bu beklentilerin aksine Bağdat'ta, uzlaşmayla sonuçlanması beklenen oldukça zor bir görüşme sürecine girmeyi tercih etti.

O dönem, Amerikan Başkan yardımcısı ve yönetimdeki Irak dosyası sorumlusu Joe Biden'in Nuri el Maliki'yle temasa geçerek ona Peşmerge güçleriyle askeri bir çatışmaya girmenin kırmızı çizgi olduğunu söylediği ve ülkesinin bu tür bir çatışma olması halinde buna bir son vermek için ülkede yeniden Amerikan askeri konuşlandıracağını bildirdiği öne sürülmüştür.

Amerikan müdahalesi zmininde, taraflar Bağdat'ta gerçekleştirdikleri bir dizi görüşmelerde tartışmalı bölgelerde son dönemde konuşlandırdıkları ek kuvvetleri çekmek, güvenlik meselesini yönetmek üzere ortak bir mekanizma teşkil etmek ve güvenlik dosyasını polis ve güvenlik güçlerine teslim etmek suretiyle çatışmanın önüne geçmeyi umdular. Her ne kadar öne sürülen zor şartlar ve taraflar arasında tam bir güvenin olmaması nedeniyle sıkıntılar yaşansa da bu tür bir çözüm, askeri çatışmaktan kaçınılmasını öngören Amerikan vetosu açısından bakıldığında geçici de olsa ideal bir çözüm olmuştur.

Amerikan faktörünün yanı sıra her iki tarafın da müşterek bir zemin olan anayasaya bağlı kalacaklarını ilan etmişlerdir. Maliki, adımlarının anayasal çerçevede olduğunu belirterek kendi görevinin ülkenin güvenliğini korumak olduğunu söylemiştir.

Tartışmalı bölgelerde ilave kuvvet toplama konusunda Maliki, taraflar arasında kabul edilen ve söz konusu tartışmalı bölgelerin yönetiminin ortaklaşa yapılacağı ancak buraların yönetiminde en çok hükümetin söz sahibi olacağını öngören 2009'daki anlaşmayı gerekçe göstermektedir.

Buna mukabil, anayasaya olan bağlılıklarını sürekli olarak dile getiren Kürtler, Maliki'nin niyetinden şüphe etmekte ve Dicle Ordusu'nun tartışmalı bölgelere gönderilmesini sorgulayarak en temelde Maliki'nin silahlanma yönündeki güçlü eğilimi nedeniyle kendilerine savaş açmasından endişe etmekte. En iyi ihtimalle Kürtler, bağımsızlıklarını ilan etmeleri durumunda Maliki'nin bazı stratejik bölgeler, özellikle petrol bölgeleri üzerinde egemenlik kurmaya çalışmayı hedeflediğini düşünüyor.

Maliki'ye göre kendisinin icraatları tamamen anayasal çerçevede gerçekleşmektedir. Kürtler ise onun anayasanın neden sadece kendi şahsi yetkilerini artırmaya ilişkin maddelerini dikkate alırken 2005'te kabul edilen diğer maddeleri görmez gelerek seçici davrandığını sorguluyorlar.

Kürtler ayrıca Kerkük'ün kaderiyle ilgili referanduma ve petrol meselesine ilişkin anayasanın 140. maddesi hakkında daha net açıklamalar istiyor ve anayasanın uygulanmasının seçici bir şekilde tek yanlı olarak Özerk Yönetim'in aleyhine merkezi yönetimin yetkilerinin lehine yorumlanmasının mümkün olmadığını kaydediyorlar.

Gerçekte anayasa hakkındaki tartışmaya rağmen üzerinde anlaşmaya varılan hususlar, şayet ini niyet mevcutsa ve gizli hesaplar peşinde koşulmuyorsa, mevcut krizin çözümünde referans alınabilecek önemli düzenlemelerdir.

Suriye krizine ilişkin hesaplar

Bağdat'la Erbil arasındaki çatışmanın tırmanmasıyla ilgili sorunların, sadece bölgesel faktörlerin özellikle de Suriye krizi ve bu krizin meydana getirdiği sonuçlar ile Iraklı tarafların buna ilişkin tutum ve hesaplarından bağımsız ele alınması mümkün görünmüyor.

Suriye yönetiminin yanında saf tutan Maliki, Suriye rejiminin çökmesinin kendisinin ve siyasi çizgisinin geleceğine büyük bir tehdit teşkil ettiğini düşünüyor, zira o, Suriye'de ileriki süreçte oluşacak siyasi tablo, Irak'ta marjinalize edilen grupları teşvik edeceğine ve Bağdat'taki hakim siyasi tabloyu değiştirmek için hareket geçmeye sevk ederek yönetimine son vereceğine inanıyor.

Irak Kürtleri Suriye rejiminin çöküşünün Suriye Kürtlerinin önüne, bir azınlık olarak tanınmaları suretiyle haklarına kavuşmalarını sağlayacağına inanırken, meydana gelen bütün bu olayların bölgede Kürtlerin temel hayali olan bağımsız Kürt devletlerini kurulmasına imkan tanıyarak Kürt vatanseverliğini güçlendireceğini düşünüyor.

Bağdat'la Maliki arasındaki bölünme, bölgesel ve uluslararası gelişmelerden bağımsız değildir. Hatta Maliki'nin Suriye rejimini destekleyen tutumu, Bağdat'la kuzey komşusu Türkiye'nin arasını açmasına yol açmış, ayrıca Körfez ülkeleriyle ABD'nin de kendisine karşı cephe alan bu kervana atılmasına, Kürtlerin giderek artan ihtiraslarına rağmen Türkiye'nin Kürt tarafıyla ilişkilerinin iyileşmesine neden olmuştur. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, Maliki'yle arasında meydana gelen sıkıntılara karşı Barzani'ye güçlü bir müttefik olarak bakmaya başlamıştır.

Bu yüzden, Bağdat'la Erbil arasındaki çatışmanın ateşi ister tırmansın ister düşsün, her halükarda Suriye'de yaşanan krizle bir şekilde alakalı olacaktır. Güçlü müttefiki İran'la olan ilişkileri sayesinde yönetiminin ayakta kalmasını uman Maliki, nüfuzunu artıracak ve bu durum, Barzani ve Erdoğan'la çatışmasında bölgesel güce ilişkin kozlar elde etmesini sağlayacaktır.

Buna karşın Barzani, gerek anlaşmazlıklara ilişkin Bağdat'la olan görüşmeler ve gerek iki tarafın da hazırlıklarını yaptığı çatışma aracılığıyla Maliki'nin çöküşünün kendi konumunu güçlendireceğini düşünüyor. Böylece bu durum belirli bir denge yaratarak Suriye krizinin nasıl sonuçlanacağı netleşene kadar Irak'taki çatışma ihtimalini erteleyecek belki de mücadeleye gerek görüşmeler gerekse çatışma şeklinde yeni yöntemlerle girilmesini sağlayacaktır.

Dünya Bülteni için El Cezire'den tercüme eden: Faruk İbrahimoğlu