İran'ın başlattığı nükleer programı nedeniyle Amerikan tehdidine maruz kaldığı bir ortamda stratejik konumdaki isimlerden birinin CIA'nin eline geçmiş olmasının doğuracağı sonuçlara kafa yorarken konunun Türkiye'yi ilgilendiren boyutuna hemen hemen hiç değinilmedi. ?Casus savaşları? adı altında heyecan verici bir macera filmi seyreder gibi bize sunulan senaryonun arkasında koskoca bir ülkenin figüran hale getirilmiş olduğunu fark etmiyoruz. Askari'nin ortadan kaybolduğu veya kaçırıldığı haberinin duyulmasından itibaren planlı bir medya kampanyası yürütüldü. Haberlerin hemen hepsi İsrail kaynaklıydı. Ve ısrarla şu mesaj verilmek isteniyordu: İran'ın nükleer sırlarına ve Ortadoğudaki stratejik bilgilerine sahip bakan yardımcısı İran aleyhine casusluk yaptığı anlaşılınca Batıya sığınmıştı. Yani hem nükleer sırları hem de Lübnan'daki Hizbullah kontrolünde bulunan İran füzeleri dahil olmak üzerde tüm ?terör faaliyetleri?ne ait bilgiler Batının eline geçmişti. İran'ı bir demir perde gibi gösteren propaganda bir yana Askari'nin ısrarla aylar süren bir hazırlık sonucu ?ailesini hatta gelinleri dahil yakınlarını dikkat çekmeden batıya kaçırmış, en son da kendisi sahip olduğu stratejik bilgilerle özgürlüğü seçmişti.? Tıpkı Soğuk Savaş Dönemi casus filmleri gibi. Ve Türk basını da bunu heyecanlı bir casusluk filmi özetler gibi aktardı. Ta ki, eski bakan yardımcısının eşi ve çocuklarıyla birlikte Türkiye'nin Tahran büyük elçiliğine başvurarak eşinin bulunmasını istemesine kadar. Kocasını kaybeden bir kadın, üstelik kendisinin de kocasıyla birlikte kaçtığı iddialarının yayıldığı ortamda kurguyu bozan bir çıkış yaparak durumun anlatıldığı gibi olmadığını söylüyor. Gel gör ki günlerdir MOSSAD kaynaklı propagandayı bozan bu çıkış karşısında ?amiral gemisi?nin keyfini hayli kaçırmış olmalı ki, meseleyi İran-Türkiye gerilimine sokacak bir tarzda manşete taşıdı. Kendi bakan yardımcısı kaçırıldığı için neredeyse İran'ı suçlu çıkaran, tam da İsrail kaynaklı dezenformasyona hizmet edecek üslupta. Tüm bu süreçte, bir tarafta rejim baskısından ?özgür dünya?ya, Batıya kaçan bir özgürlük savaşçısı imajı verilmeye çalışılırken diğer tarafta kaçırılma haberinin mümkünse gizlenip, açığa çıkma ihtimaline karşı Türkiye'den gelecek tepkileri bloke etmek isteyen bir dil kullanıldı. Başarısız sayılmazlar da. Sünni-Şii çatışması olmadı; casus krizi üzerinden Türk-İran ilişkilerini sabote edecek bir kriz çıkarılmaya çalışıldı adeta. Ve Türk medyasının önemli bir kısmı da buna alet oldu. İran'da İngilizce olarak yayınlanan ?Tehran Times? gazetesinin dünkü nüshasında çıkan bir haber-yorumda olayın arkaplanına ilişkin bizi yakından ilgilendiren yeni iddialara yer verildi. Haberde, 95 gündür kayıp olan 46 yaşındaki Ali Rıza Askari'nin CIA, ajanları tarafından kaçırılıp İncirlik üssünde bir müddet tutulduktan sonra Avrupa'daki bir CIA üssüne nakledildiği iddiasına yer verilmesi de bizim için ciddi bir sorun. Guantenamo'daki esirlere yapılan türden işkencelere maruz kaldığı da belirtilen bu haber doğru ise, Türkiye'nin belli anlaşmalar çerçevesinde kullanılmasına izin verdiği İncirlik Üssü'nün hangi amaçlara hizmet ettiğini, dahası bu tür oldu bittilerle ilerde başına ne türden belalar sarabileceğinin işaretleri olarak okumak gerekmez mi? CIA'nın gizli uçuşları karşısındaki sessiz kalarak geçiştirmeye çalışan Türkiye bu durumda daha ciddi krizle karşı karşıya kalabilir. Nitekim bu zamana kadar Amerikan baskısına karşı direnebilen Türkiye'yi bu yolla krizin içine çekmek isteyebilir... Bu durumda, aklı başında herkesin Türkiye'nin nasıl bir konuma itilmek istendiğini iyi düşünmeleri gerekir. Demek ki, söylendiği gibi İranlı yetkili gönüllü kaçmamış. Ve büyük ihtimalle kaçırılmış bulunuyor. Bu durumda Türkiye'de, yabancı ajanlar başka bir ülkenin vatandaşını, devlet yetkilisini kaçırıyor. Her anlamda suç teşkil eden bu skandal olaydan Türkiye'nin haberi varsa bunu hepimiz sorgulamalıyız. Türkiye yetkililerinin haberi olmadan bu eylem gerçekleştirildi ise, Türkiye'nin bölgedeki ilişkilerini provoke edecek bir açmaza sürüklenmek istendiği gibi daha vahim bir tablo ortaya çıkar. Gizli servisler arası mücadelede tam olarak ne olup bittiğini bilmek mümkün değil; ancak o servisler uygun kanallara fısıldamak suretiyle mesajlarını yaymaya çalışırlar; bilerek bilmeyerek bazıları da alet olur, kullanılır. Ama en azından olayın konjönktürel olarak nereye oturduğunu, bu olay üzerinden kime ne mesaj verilmek istendiği okunabilir. Türk medyasının ilk aşamada bu CIA operasyonuna bir şekilde dahil olduğunu göstermeye çalışan MOSSAD propagandasına alet olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.