20 milyar dolar değerinde silah ABD tarafından bir İslam ülkesine veriliyor. Söz konusu silahlar içinde son derece hassas özelliklere sahip bombalar da bulunuyor. Anlaşma Bush yönetiminin Arap yarımadasına yönelik son derece kompleks stratejisinin bir parçasını oluşturuyor ve bu strateji büyük oranda İran’la ilgili bulunuyor. Washington Basra körfezi kıyısındaki ülkeleri İran’a karşı bir denge oluşturması amacıyla 20 milyar dolarlık modern silahlarla güçlendiriyor. Konuya ilişkin bilgiler, adı geçen silah satışının Kongre’de görüşülmesiyle medyaya ulaşmasının ardından ABD yönetimince de doğrulandı. Bush kabinesi bu yılın ilk dönemindeki açıklamasının aksine satış paketinin çerçevesini neredeyse iki katına çıkarmış durumda. Açıklamalar Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ve Savunma Bakanı Robert Gates’in beraber yapacakları Ortadoğu seyahatinin hemen öncesinde yapıldı.

 

Silahların büyük kısmını Suudi Arabistan alacak. Hava ve füze savunma sistemine ilişkin silahların yanı sıra Washington ilk defa olarak hassas bombalar da satacak. ‘Yanlış ellerde İsrail için büyük tehdit oluşturacağı’ gerekçesiyle ABD bu türden silahları bugüne kadar hiçbir Arap ülkesine vermemişti.

 

Suudi Arabistan’a ve de Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman gibi Körfez ülkelerine yapılan bu silah satışının onayı karşılığı olarak İsrail’e yapılacak askeri yardımların gelecek on yıl içinde yüzde 43 oranında artırılması kararlaştırılmış durumda bulunuyor. Böylece İsrail’e yapılacak askeri yardım 30 milyar dolara çıkartılacak. Riyad bazı askeri sistemleri zayıflatılmış olarak ve de şartlı olarak alabilecek. Örneğin Arabistan’ın kuzeybatısında, İsrail’e yakın bölgelerde, alacağı silahları konumlandıramayacak. Bu kapsamda özellikle hassas niteliklere sahip bombalar giriyor. Yine ülkeler arasındaki balans ayarını sağlamak için Mısır da 13 milyar dolarlık bir yardımı ABD’den alacak.

 

Washington’un bu adımı, nefes kesici karmaşık stratejinin bir parçası olarak, ABD’nin Arap yarımadasını siyasal partner olarak kaybetmemeye yönelik bir çalışma. Arap yarımadasındaki durum başlıca beş konuyla şekilleniyor. Ve bunların içeriği de karşı opsiyonları, reaksiyonları gerektirecek veya çözecek nitelikte bulunuyor.

 

1)      ABD Körfez kıyısındaki ülkelere, Kuzey Kore’de olduğu gibi, İran’ın diplomatik olarak etrafını çevrilmesi için ihtiyaç duyuyor.

2)      ABD Irak’taki Sünnileri muhtemel bir yuvarlak masa toplantısına çekebilmek için Körfez kıyısındaki ülkelere ihtiyaç duyuyor.

3)      ABD Filistin’de ve Lübnan’da istikrarın sağlanabilmesi için Riyad’a muhtaç durumda bulunuyor.

4)      Suudi Arabistan’ın, güvenliğini sağlamak için, her geçen gün daha fazla kendi yoluna gittiğine dair sinyaller çoğalıyor.

5)      Her geçen gün daha fazla Demokrat ve Cumhuriyetçi terör içerikli ekstrem oluşumların fiili sponsoru olarak Suudileri görüyor olması Riyad’ın kendi yoluna gitmesinin hem sebebi hem de neticesi olarak karşımıza çıkıyor.

 

Riyad’ın bu beş numaralı sebepteki tutumu nedeniyle Beyaz Saray Suudilerle görüşmeler somutlaşmadan önce Kongre’deki havayı ayrıntısıyla almak istedi. 20 yıl önce Reagan yönetiminin Suudi Arabistan’la yaptığı silah ticareti de siyasal heyecana sebebiyet vermişti. Bir buçuk yıl öncesinde Riyad, Amerika’daki tehdit algısının parti sınırlarını aşıp genele hâkim olduğuna dair işaretleri almıştı. Gerek Dubai’den bir firma, gerekse Çin’den bir firma Amerikan limanlarının işletmesini üzerine alma veya bir Amerikan petrol şirketinin satın alınması denemesinde Amerikan Kongresi bunu şiddetle reddetmişti. Bu hafta sonu özellikle Demokratlar Kongre’de, Bush yönetiminin politikalarına karşı şüphelerini ortaya koydular.

 

Suudi Arabistan ise üç taraftan gelen tehditlere karşı cesur bir ikili strateji uyguluyor. Arabistan’ın tehdit olarak algıladığı hususlar: Şii İran, El Kaide ve Amerika’nın Arap toplumlarını demokratikleştirme projesi. Filistin’den Irak’a kadar Şii İran tarafından yönlendirilen gruplara karşı bir denge olması için Sünni aşırı unsurlar destekleniyor. Riyad’ın bu politikası kısa vadede Bush’un Hamas’ı Gazze’de etkisiz bırakma çabalarıyla çatışıyor.

 

Suudi Arabistan ve bazı körfez ülkeleri Irak’taki yeraltı örgütlerini örtülü olarak destekliyorlar. Bu ülkeler orada El Kaide’ye karşı merkezi bir savaş alanı görmüyorlar, bilakis İran’ın Körfez’de gelecekte elde edeceği pozisyona karşı bir savaş olarak görüyorlar. Amerikalılara göre Irak’a her ay sızan her 100 gerilla savaşçısından 40’ı Suudi asıllı Araplardan oluşuyor. Rice ve Gates Cidde ziyaretlerinde bu konuyu dile getirmek istiyorlar. Ayrıca Amerikalı muhafazakârlara göre Suudi Arabistan Pakistanlılarla gizli bir ortak atom programı oluşturma çalışması içindeler.

 

Bush idaresinin silah satışı paketi Körfez kıyısındaki ülkeleri Amerikan istikametine çekme isteğini yansıtıyor. Ayrıca ‘Irak’ın komşu ülkelerinin Irak’taki Sünniler tarafı yerine ölçülü/ılımlı güçler yanında yer alıyor’ sözünü söyleyebilmesini hedefliyor bu silah satış programı. Saddam’ın devrilmesinden bu yana Bush’un önceliği Irak’ın etnik ve dinsel kriterlere göre bölünmesini, tıpkı 1996’da Bosna’da olduğu gibi, bir şekilde engellemek oldu. Aynı zamanda bir Pentagon sözcüsü,  ‘silah satış paketi gösteriyor ki, bizim bölgedeki görevimiz, gelecekte Irak’ta ne olacağından bağımsız olarak, sağlam ve yolundan sapmadan kalacaktır. Biz bölgenin gelişmesi ve iyileşmesi için yollar arayacağız.’ Diyerek bazı konularda garanti verdi.

 

Körfez ülkelerini İran’a karşı güçlü kılmak ve de Irak’ın bütünlüğü kapsamında sorumluluk altına almak fikri özellikle başkan yardımcısı Dick Cheney’nin görüşlerini yansıtıyor. Cheney bölgeyi sıkça ziyaret etmiş ve bölgenin siyasetçilerinin ve halklarının kendi güvenliklerini kendilerinin sağlaması fikrinde olmuştu. Bu da Amerikan yardımıyla, ama Amerika’nın menfaatlerine karşı olmayacak şekilde sağlanması koşuluyla.

 

 

Bu makale Kadir Kon tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.