Bu hafta, Golan Tepeleri'nde bir tugay büyüklüğündeki askerî tatbikat sahnesi önünde konuşan yedek asker, "Savaşa hazırız." diyordu. Hangi savaş? Kime karşı? Ne sebeple? Ne bunlar zikredildi ne de soruldu. Bu asker, yakında bir savaşın patlak vereceğinden çok emindi ve buna karşı değilmiş gibi görünüyordu.Politikacılar bu konuda daha ihtiyatlı olur genelde, "Allah korusun bir savaş patlak verirse..." diye durumu ifade eder. Ancak, İsrail kamuoyunda yeni bir savaş doğal bir olgu olarak görülüyor, tıpkı yarın güneşin doğması gibi. Elbette, savaş patlak verecek. Tek soru kime karşı olduğu. Belki de yeniden Hizbullah'a karşıdır? Muhtemel tabii. Knesset ve medyada, bu hafta Hizbullah'ın ikinci Lübnan savaşından önceki kapasitesine yeniden ulaşıp ulaşmadığı konusunda bir tartışma yaşanacak. Knesset'te, Hizbullah'ın bu güce ulaştığına inanan ordu istihbaratı ile buna karşı çıkan savunma bakanı arasında bir münakaşa yaşandı. İsrail'i duvara toslatma konusunda çok yetenekli olan Hasan Nasrallah, bir konuşmasında kendisine silahların Suriye'den aktığını ve onları saman kaplı kamyonlar içinde güneye taşıdığını açıklayarak yangına benzin döktü. Yorumcularımız, "bu yazdan sonrasına kalmayacak şekilde" İsrail ordusunun Lübnan üzerine söz konusu tehlikeyi kaldırmak ve aynı zamanda utancı ortadan kaldırıp ordunun "caydırıcı gücünü" onarmak için bir saldırı düzenleyeceğini söylüyor. Ya da kim bilir sıra da Suriye'dedir? Bu da muhtemel. Hepsinden öte, bu haftaki tatbikat Golan Tepeleri'nde düzenlendi ve açıkça Şam'ı hedef alıyordu. Evet, Suriyeliler barış önerdi. İsrail'in müzakerelere başlaması için tarzlarının dışına çıkıyorlar. Ancak, bu her daim mevzu dışı. Başkan Bush, İsrail'in bu yönde küçük bir adım atmasını dahi yasakladı. Bush, Suriye'yi savaşla tehdit ediyor ve sadıklar kampındaki İsrail'in, Amerika'nın sevmediği biri ile barış yapması düşünülemez. Suriye ile barış, kartlar arasında yok. Unutun gitsin. Romalıların dediği gibi: "Barış istemiyorsan, savaşa hazır ol." Hazırlıklar, askerlerin karada eğitimiyle başladı. Bunun elbette bir de psikolojik boyutu var. Haaretz'de çok büyük bir manşet vardı önceki gün: "Suriye ordusu İran'ın yardımıyla yaşıyor." Bu yeterli değilmiş gibi, Rusya'nın da Suriye'ye İsrail'in her köşesini vurabileceği füze sağladığı haberleri geldi. Özetle, söz konusu haberler Suriye, Rusya ve İran'ı Bush'un yeni "şer eksen"i olarak bir araya getiriyor. Anlaşılan, medya kampanyası ordu komutanları tarafından yönetiliyor ve askerî tatbikatlarla bağlantılı. Suriye'nin İsrail'e saldıracağına dair tek bir işaret bile yok. Suriye'nin tüm askerî kapasitesi İsrail'ininki karşısında çok yetersiz. Ama, biri savaş istiyorsa ne fark eder ki? Kim bilir, belki de bir sonraki hedef İran'dır. Washington'da hâlâ iktidarda olan neo-muhafazakârlar, yüzlerce minik nükleer bombanın İran'da işi bitireceğine ikna olmuş görünüyor. Onların arkadaşı İsrail de olaya alkış tutacaktır. Amerikan ya da İsrail macerası bir felaketle sonuçlanacaktır. Bombalar bir ülkeyi mahvedebilir; ancak İranlılarınki gibi bir halkı değil. Yarım milyar Müslüman'ın Şii bile olsa Müslüman bir ülkenin yok edilmesine tepkisini bir düşünün. Bu, dünyayı yakabilecek bir ateşle oynamaktır. Görünen o ki, Amerikan sistemi korkunç bir durum yarattı. Başkan Bush iki yıldan daha fazla bir zaman görevde kalacak ve bu süre herhangi bir savaş başlatmak için hayli uzun bir süre. Her ne kadar Amerikan kamuoyu kongre seçimlerinde Irak savaşından nefret ettiği mesajı verse de, dünyadaki en güçlü askeri yapının Başkomutan olarak Bush, Irak savaşını genişletme ve derinleştirme kararı almakla kalmalmakla kalmadı aynı zamanda İran ya da Suriye'ye karşı yeni bir savaşın tamtamlarını da çalmaya başladı. Aslında, Temsilciler Meclisi ve Kongre teoride silahlı güçlere ayırdığı ödeneği keserek onu durdurabilir ancak gerçekte durum çok farklı. Bush, Olmert ve yeni bir savaş. İMDATT! (Gush Shalom, 24 Şubat 2007)